- 626 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
460- AŞKDENİZ
Onur BİLGE
"Ne alıp veremediği vardı hırçın dalgaların falezlerimle! Biri gider biri gelirdi dünyama insanların! Her biri kıyılarımdan bir şeyler koparma hevesinde... Oyuk oyuk yaraydım, yara yara ıstırap!.. Ciğerlerim delik deşik, epeyce yaşlı, yorgun ve yoksuldım üstelik.
Ben Aşkdeniz’dim. Bağrımda gider gelirdi kayıklar, sandallar, gemiler… Balıkçı tekneleri yüreğime demirlerlerdi. Köpük köpük umut taşırdı dalgalar kıyılarıma ama kısa sürede söner gider, yok olurlardı.
Aşkdeniz’dim ben. Dalgalarım hırçındı. Hasret vurur dururdu yüreğimin kıyılarına bıkıp usanmadan dalga dalga… Her nefes alışımda meltemle ya da poyrazla, özlem duman duman savrulurdu. Geçten gece kavak yelleri esti ıssız başımda…
Aşkdeniz’dim ben. Gözyaşlarımın tuzundan güneşler yapar yapar gönderirdim Toroslar’ın ardına… Acı deniziydim ben. Aşk deniziydim. İçtikçe susardı, suyumdan içen… İçer de içer, kanamazdı! Öyle yanmıştım ki cayır cayır yakan aşk topunun altında, ateşler vız gelirdi bana! Beni onlar yakamazdı, aşkın yaktığı kadar! Gözüm yaş, bağrım taş, yüreğim baştanbaşa ataş…
Boylu boyunca yatıyordum Kaleiçi gecelerinde… Dalıyordum enginlerime, düşlemeye çalışıyordum bir martının düşlenmez güzelliğini… Yaşananları… Yaşanamayan, yaşanması imkânsız görünen bin bir gece masalları uyduruyor, anlatıyordum kendime. Biliyordum ki masaldır, hayal mahsulüdür, kurgudur… Yine de düşlüyordum, yaşıyordum yalanlığını. Gönüllü kanıyordum, uydurduklarıma. Yaşama arzusuyla yanıyordum! Yanıyor da yanıyordum… Dayanıyordum.
Köpekbalıkları çıkıyordu sonra masmavi saten çarşafla örtülen yüzümü parçalıyorlardı. Yakamoz yakamoz parıldayan hayallerimi yutmaya başlıyorlardı. Paramparça ediyorlardı bindiğimiz sandalları… Oturduğumuz kayalıklardaki görüntüleri siliyorlar, her yeri yerle bir ediyorlardı! Yıldızları söndürüp döküyorlardı içime. Ta dolunaya kadar uzanıyorlardı. Kısıyorlardı ışığını. Çekip yakasından indiriyorlardı, içimin derinliklerine gömüyorlardı acımasızca.
Dalıyordum ruhumun derinliklerine. Zorluyordum elime geçen midyeleri… İnciler arıyordum içlerinde… Bulup dolduruyordum dağarcığıma. Her inci farklı bir anıydı, farklı bir beklentiydi… Hepsinde de başrol onundu… Rol arkadaşı oluyordum istese de istemese de… İstese de istemese de oynuyordu. Oynuyordu ama oynadığını bilmiyordu ve seyredemiyordu. Bense hem oynuyordum hem de sonsuz bir tat alarak tekrar tekrar seyrediyordum. Seyretmelere doyamıyorum.
O benim dünyamdı. Her sabah günün ilk ışıltılarıyla yeniden doğuyordum ona. Yağmurlara gülümsüyordu gözlerim. Gözbebeklerimde o, kirpiklerimde nem… Söylenen şarkılarda saklıydı. İlk tınılarıyla çıkar gelirdi anında! Karşımda belirirdi. Hele sabah makamında okundu mu! Yok oluyordum ben, yüreğime dokundu mu! Karşımda belirdi mi bende ben delirirdi!..
Aydınlığında kamaşırdı ışığa hasret gözlerim. Aydınlanırdı ruhumun kasvetli karanlığı. Gecelerde de gecelerden eser kalmıyordu onu düşündüğümde. Hayali güneş misali doğuyordu odama. Güneş oluyordu, solgun ayın yerine. Gözlerim kamaşıyordu, bakamıyordum gözlerine.
Gözlerini gördüğüm andan beri adım Aşkdeniz’di benim. Gece gündüz sürekli başımda esen oydu. Oydu deli fırtına, çılgın kasırga oydu. Falezlerimi oyuk oyuk oydu!
Sesi, usanmadan dinlediğim bir su şırıltısıydı. Manavgat Şelalesinin şarkısı, Düden Şelalesinin türküsü… Günbatımı gidişi kanattı sahillerimi. Ağıtlara döndü şarkılar türküler.
Gözleri maviydi. Denizin rengi, göklerin… Bakışlarını çizdim gözlerimin gidebildiği her yere… Sonra ellerini, hissedebildiiğm her yere, ferli ferli… Bedenini, tüm ihtişamıyla varlığının… Paha biçilmez bir tablo oldu, kondu her yere. Hayran hayran seyre durdum her gün saatlerce onu… Gülüşünü düşledim, sık sık… Bilmem kaç bin kere… Bir sesini bir de kahkahalarını çizemedim evrende hiçbir yere.
Yakamozlar oynaşırdı gözlerinde. Gözlerinin derinliklerinde keşfedilmemiş bir dünya… Işıl ışıldı onda ne varsa. Her şey pırıl pırıldı nedense. Onda bakış, onda gülüş, onda yüz… İster boğul o aydınlıkta, ister yüz!
Birazcık umut bıraktı avuçlarıma bakışları. Gözleri derindi… Laciverde çalan mavi gözleri… Gözleri yürek kıpırtısı… Gözleri güneş ışıltısı… Teni de durgun ve berrak hali gibiydi suların. Onu seyretmek, en derini, en tatlısı, en doyulmazı gibiydi uykuların.
Güneş battığında, sular karardığında doğuyordu gözleri. Yaşamın sırlarını taşıyordu esrarengiz bakışları. Hem uzanıyordum ona hem uyanamıyorum o doyulmaz uykudan.
Kahrolası dünyanın kahreden yaşantısı!.. Duymadı kayalıklarımın acıklı türküsünü. Ne kıyametler koptu zavallı yüreğimde! Ne felaketler vardı başımda!.. Onunla onsuz… Sesiyle sessiz…
Yaz güneşi altında yalnız tenimle canım değildi yanan, kimsesiz kalan gönlüm, kor dolan kalbimdi. Üstümde kımıldanan dalgalar yüreğimin titreyişi, bitmek bilmez heyecanımın ifadesi, ona olan aşkımın nişanesiydi.
Hasreti tatlı tatlı kaşıyor yüreğimdeki yarayı. Korkusuzca sevebilmeliydi beni. Hiçe sayılmışım, ne yazık ki! Hiçliğe alışmışım, var olamıyorum bir türlü. "
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 460
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.