- 818 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ARTEMİSİA III
Aynı dere kenarında yaşayan kurt ile kuzu ne kadar barış içinde olabilir ki? Kurt acıkıncaya kadar. Pe ki ya adalet? Ya kuzu sadece ot çiğnemeye yarayan ve yürümekten başka bir meziyeti olmayan iki tırnağını bıcak gibi keskinleştirmeli, ya da kurdun dişleri ve pençesini iyice köreltmeli. İşte bu insanın adaleti. Ya tanrılar, o ulaşılmaz gururlu tanrılar. Zeus, poseidon, apollo, athena v.s. Onlar için neydi adalet? Nasıl bir adaletle insanları yönetiyorlardı? Kurt için mi o kuzuyu dereye gönderiyorlardı? Kurdun onu parçalaması sırasında kuzunun dualarını duyabiliyorlarmıydı? Kuzunun duaları onlar için ne ifade ediyordu? Hiçbir şey.
Tanrıların adaletsiz olduğu ve insanların vicdan ve adaletini kıskandıkları için hep o vicdan dolu, adil insanlar bir biri ardına başlarına gelen olumsuzluklardan dolayı ya kötü bir insan olmaya mecbur bırakılmış ya da başlarına gelen her kötülüğü, haksızlığı bir kılıç darbesi gibi yüreklerinde taşıyarak, acılar dayanılmaz olduğunda ise tanrıların son kılıç darbesiyle öleceklerdi. İşte grek tanrılarının adaleti buydu. Artemisia başına gelen her zorlukta tanrılar önünde diz çökmüş, onlara sunu adamış ama gökten herhangi bir yanıt gelmemişti. Ondan yüreği buruk ve böyle asiydi. Apollo, Athena, Zeus, Poseidon, hepsine ayrı ayrı az mı yalvarmıştı. Her seferinde aynı hezimet.
Artemisia , Suda ki dalgalanan aksine bakıyorken yarım yamalak görünen yüzü ile geçmiş gözlerinin önünden akıp gidiyordu, Tıpkı marsyas çayının kıvrımlarından akan berrak su gibi.
Artemisia;
-“Ah marsyas ah, sende bu tanrıların adaletsizliği ve kıskançlığı yüzünden çok çektin”. Dedi ve uzun uzadıya akıp giden suya bakıp olduğu yerden ayağa kalkıp bağırdı; “apollo işte buradayım marsyas gibi benimde derimi yüz, hain apollo!
Artemisia birden bir atın gölgesiyle irkilip arkasına bakar bu kendi atı değildir. Beyaz ve çok asil bir at Artemisia’nın yanına kadar gelmiştir artemisia usulca birkaç adım atarak atın yanağını okşayarak onu sakinleştirmeye çalışırken ilerden bir genç yaklaşmaktadır, ensesini kapatan düz sarı saçları üzerinde ki kollarını geniş omuzlardan açık bırakan ve dizlerinin üstüne kadar inen çobanların bile giymeye tenezül edemeyeceği bir paçavrayla serseriyi andıran bir grek.
Artemisia hemen kılıcının kabzasına elini atarak ondan gelecek tepkiyi beklemeye başlar. Genç gülümseyerek Artemisia’nın on adım kadar ötesinde adımlarını küçülterek iyice yavaşlar ve az önce çıktığı hafif yokuş ve bi hayli koştuğundan nefes nefese kalmıştır;
-Atım, atım birşeyden ürkmüş olmalı, diyerek ellerini dizlerinin üzerine koyarak eğildi.
Artemisia;
-Bu at senin olamaz ucubeee!
Genç birden doğrularak elini belinde ki hançere atıp;
-Sen ne diyorsun o at benimdir bayan. Diyerek ata doğru bir hamle yaptı ve birden Artemisia kılıcını çekip gencin belinden çıkardığı hançere vurarak hançeri yere düşürdü ve;
-O at gerçek sahibi gelene kadar benimdir. Bilmem anlayabildin mi ucubeee?
Genç geri adım atarak;
-Tamam sakin olun bayan. Diyerek Artemisia’nın gözlerinin içine baktı ve devam etti. “ bir erkek gibi kılıç tutuyorsun”
Artemisia adamın gözlerinin içine odaklanıp sert bir bakışla;
-Biraz daha konuşursan konuşan dilin senden ayrılacak , şimdi defol burdan. Diyerek kılıcının ucunu gencin gözlerinin hizasına kadar kaldırdı.
Genç ellerini Artemisia doğru açarak sanki bir yaban atını sakinleştirircesine ileri geri hareket ettirip.
-Sakin olun bayan tamam gidiyorum. Lakin benim adım ucube değil Dardanus bunu bilin. Diyerek ordan uzaklaştı.
Artemis Dardanus’un uzaklaşması izlerken bile bakışı kılıcı vucudu sert bir şekilde öylece duruyordu. Nihayet gözden kaybolunca kılıcını indirerek yerine usulca koydu. At marsyas’ın serin sularından içmiş kenarında ki otlakta yemleniyordu. Artemis atın yanına yaklaştı ve eğerinden tutarak az ötede ki ağaca bağladığı kendi atının yanına giderek onu da çözdü ve üzerine atlayıp. Diğer atıda yularından kendi eğerine bağlayıp yavaşça marsyas çayının kenarından yürümeye başlamıştı. Birden bire seyrek ağaçlıkların arasında ki otlakta birkaç tane ceylanın kıpırtısını gördü. Usulca atından inerek atını minik bir ağacın gövdesine bağladı. Hemen atının eyerinden yayını ve yine atını n eğerinde ki sadağından iki tane ok aldı. Hafifçe eğilerek beş adım ötesinde büyükçe gövdeli ağacın arkasına saklandı. Yerinden doğrularak ağaçın gölgesinden ceylanlara baktı. Lakin bir tanesi büyük diğer ikisi biraz daha küçüktü. Anne ve iki yavru ceylan olduğu aşikardı. Yavru ceylanlardan bir tanesi burnu ile havayı koklamaya başladı. Bunu gören Artemisia okunu yaya yerleştirip havayı koklayana doğru ani bir refleksle yayını çekip bıraktı. Lakin ceylana oku değmeden üçüde vurulmuş ve son kez kaçmak isteyerek sağa sola üç beş adım atım yere düşmüşlerdi. Artemisia kendinden başka birilerinin orada olduğunu anlayarak hemen okunu tekrar yaya yerleştirip atına doğru geri adımlarla yaklaşıp az ötede ki kıpırtının geldiği yöne bakıyordu. Lakin hemen arkasında ki sesi duyup irkildi.
-Hey Artemisia
Bu Adrastos’un sesiydi. Artemisia gülümseyerek;
-Kocamış teke benimle oyun mu oynuyor. dedi ve Adrastos’a döndü.
Kırlaşmış kısa sakalı ve gözlerinin üzerine binmiş kaşları yüzünde ki kılıç yarası ile Adrastos karşısındaydı. Adrastos gülerek elinde ki kabzası işlemeli hançeri ucu kendisine bakacak şekilde Artemisia’e attı. Artemis istemedende olsa tuttuğu hançeri tanıyordu. Az önce atını aldığı o gencin hançeriydi. Tekrar Adrastos’a bakıp gülümsedi ve;
-Siz benimi takip ediyorsunuz, her şeyi gördünüz ve öylece izlediniz değil mi?
Konuşarak az önce Adrastos’un adamlarının öldürdüğü ceylanların olduğu yere yürüyerek;
-Hayır ama atı ve hançeri elinden alınmış bir yunan ağlayarak gidiyordu. Bende kesin bunda Artemisia’nın parmağı var diyerek biraz sağa sola bakındım ve önce hançeri sonra seni buldum.
-Lakin yalnız avlanacağım konusunda anlaşmıştık sanıyordum.
Adrastos gülerek;
-Maalesef küçük hanım anlaşmayı önce sen bozdun. Herhangi bir belaya bulaşmayacağına dair söz vermiştin ve tabiki anlaştığımız alanın dışında avlanıyordun.
Adrastos’un adamları ceylanların derisini yüzmeye başlamışlardı bile. Adrastos adamlara ;
-Az ötede konaklayacağız ateşi çay kenarında yakın, yarın güneş tam tepedeyken evde oluruz. Diyerek tekrar Artemisia’e döndü.
Artemisia kaşlarını çattı ;
-Sen buna bela mı diyorsun ?
Adrastos;
-Biliyorsun Lygdamis için çok değerlisin.
Artemisia ;
-Pehhhh! Dedi ve gülerek az önce ki canlı kıpır kıpır ceylanların derisinden etinin ustaca soyulmasını izlemeye başladı.
.....
YORUMLAR
Sürükleyici, haz verici bir yazıydı. Tebrik eder, saygılar sunarım...