- 540 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
CESUR DADAŞ-2
Beynimdeki ağırlıkla kliniğe girdim.Yine sessizlik hakim.Arasıra hasta iniltileri, öksürükleri, yada mırıltıları... Arasıra hemşirenin yada hasta bakıcının ayak sesleri. Sonra akşam yemeği dağıtan Çıbıklı’nın seslenişi.. Yağlanmamış lastik tekerlerin, kırık plak gibi aynı sesi çıkararak gitmesi.. Sessizliği bozan sesler. Sessizliğe inat birde ruhumda kopan fırtınalar...Bazı hastalar karşısında çaresiz kalmanın isyanları... Kalbimi ve beynimi hırpalıyor.
O duygusallığı gizleyen sakinlik maskesini takıp hasta odalarını geziyorum, durumlarını kontrol ediyotum. Kıbrıs’tan gelen hastanın odasına girmeden önce nefes, ses, bakış kontrollerini üç beş defa yaptım. Yüzümdeki maskemden emin olduktan sonra odaya girdim. Sanki Han duvarları karşılamıştı beni. Oradaki dörtlük gözlerimin önündeydi sanki...
’’Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraş’lı Şeyhoğlu Satılmış’ım ben..’’
Maraş’lı o handan sağ çıkamamıştı. Benim garibim sağ kalabilecekmi ya da onu bizler sağlığına kavuşturabilecekmiydik.? Güçlü olmama rağmen, hasta odasında farklı bir hüznü ve çaresizliği yaşıyordum...
’- Tekrar geçmiş olsun oğlum.
-Sağolun komutanım.
Tok ve gür bir ses ..Berrak, pınar gibi çağlayan.. Pırıl pırıl bir ses. Ne bir titreme, nede bir endişe yada korku. Hiçbirşey yok...
-Nerelisin koçum?
-Erzurum komutanım.
Nice kahramanların, nice erenlerin yetiştiği bir diyarın yiğidi.
-Dadaşım, senin tedavin için gereken aletler Ankara’da yok. İstanbul’da bir merkezde var sadece. Seni yarın, yine ambulans uçakla GATA Haydarpaşa Enfeksiyon Hastalıkları kliniğine göndereceğiz. Oradaki doktorlarımıza senin durumun iletildi, yüksek basınçlı oksijen tedavisi uygulanacak. Sağlığına kavuşana kadar bu işlem sürecek.
Bunları anlatırken karşıdaki gözlerin gözlerime kilitlendiğini farkettim. Bakışlardan birşeyler okumaya çalışıyor ama hiçbirşey okuyamıyordum. Mimiklerine bakıyorum son derece sade ve sakin. Bu inceleme ve merak sürerken birden tok bir ses :
-Komutanım biliyorum ben öleceğim.
Sanki aniden tabancadan fırlayan kurşun gibi, beynime saplandı:’’biliyorum ben öleceğim.’ Tüylerim diken diken oldu. Bu korkusuz ve güçlü sesin karşısında beynim kalbim karıştı. Ölümü çok doğal görüyor.’’duyguyu, sanki sevdiğine kavuşuyor gibi yaşıyordu o ses tonunda. Sevdiği kim diye düşünmeden edemedim.
’Karışık duygulardan hemen kurtulup;
-Dadaş’ım niçin öyle düşünüyorsun, bak bu tedaviyle başarıyı yakalayacağız. Sen şifa bulacaksın. Diye devam ediyorum. Daha da çok şeyler anlatıyorum.Bir taraftanda ondaki etkimi ölçmeye çalışıyorum..Bakıyorum gözler sabit. Değişen birşey yok. Onun ümit kapılarını zorluyorum. Bakıyorum nafile.
Aynı ses tonuyla Dadaş:
-Komutanım biliyorum, ben öleceğim. Ne olur beni İstanbul’a göndermeyin.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.