- 876 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ZİHNİMDEKİ PEMBE PANJURLU EVLER
Bir kadını unutabilmek adına başka çıplak vücutlara dokunmak O kadını unutmak adına başka ellerle avuçlarımı doldurmaya çabalamak kokusunun sindiği mekanları olağanüstü hal bölgesi ilan edip çentik atmak Yaşadığı şehre farklı isim vererek o topraklarda yaşamaya çalışmak kendini aldatmak bu şarkının fon müziği geleceğimize ışık tutuyor(Birsen Tezer-Deikanlı) Gitmek; Çare olmuyor gittiğin yerin tabelasında farklı bir isim ile sırtındaki çuvalındakilerle tabelaya umutlu gözler ile bakarak sarılıveriyorsun ama öyle olmuyor sırtındaki çuvalın ufak bir güçsüzlüğünde ayaklarına saçılıveriyor ve bir bakıyorsun onuda yanında sürüklemişssin bir tepeye tırmanıyor manzarayı ona adarcasına saatlerce günlerce aylarca hatta bir ömür bakabiliyorsun şehrin kalabalık olduğu zamanlarda insan selinin arasında yürürken buluyorsun kendini bir gülüş rüzgarın saçlarını okşadığı bir karşı cinsi aramak değil niyetin onu taklitte olsa yaşatanı görebilmek bir kafede oturuyorsun çevrende gülüş arıyorsun her çayını yudumladığında belediye otobüsün bekliyor ilk önce gözlemliyor öyle biniyorsun son saniye var mı diyorsun huzurla seyahat etmemi sağlayan taklit unsuru emin ol gittiğin her yere götürüyorsun yanında götürdüğün eşyalarında bile hatırası olanı unutmak uzaklaşmak olduğunu varsayamıyor gönül gözün gönül defterin hayli ağırlaşıyor sil baştan sevemiyorsun başlangıç noktası ağır geliyor yürüyemiyorsun aynı sözleri başkasına kullanmak hainlik döngüsü geliyor konuşamıyorsun yanında olduklarının olmaya çalıştıkların sadece unutman için yaşam demoların gerisini ne tahmin ediyorsun ne de tenezzül etmek istiyorsun onların aşk tepelerinde manzara diye baktığı yerde sen her gün alçalırcasına içiyorsun tekeller yoka düşüyor camlarına asıyorlar yok kalmadı ibarelerini ya sende neler yok oldu neler kaldı artık onu hiç duyan olmuyor şehir değiştiriyorsun gidiyorsun uzaklaşıyorsun belkide lakin yalnızlığında onu fazlasıyla buluyorsun sabah seni uyandırıyor işine yolcu ediyor kafanı önüne eğiyor öyle geçiriyorsun zamanını mutlu musun desem mutsuzluk değil ama umutsuzluk da diyemiyorsun karşına oturtup son olarak kurmadığın her cümle için kendini ayıplıyorsun rakı masalarında ahmet amcaya necmi dayıya ezberletiyorsun bu hikayeyi sofra zenginleşiyor insan sayıları artıyor bunlar böyle artıkça sende eksiliyorsun aslında etrafındakiler seni melankolik olarak sınıflandırıyor umursamıyorsun çıkacağın bir kabuğunun olmadığını sende herkesden çok iyi biliyorsun ördüğün duvarlarında yok hani lakin 40 kişiye seni seviyorum diyip 41. kocacığım diye hitap eden birisi ile senin hayatın aynı standartlarda olmuyor onlara 41 kere maşallah diyip alttan bir tebbessüm ile çekiliyorsun köşene yürek atmalı elbet başka bedenlere ama insan birini sevebilir hayatta ondan sonra hoşlanırsın etkilenirsin seni senden alır ama zeminin betonunu sevgi anlamında annenden sonra acısıyla tatlısıyla atanların eserinin 2. baskısını yaşar gönlün o gider başkasına sen gidersin yada gitmeye çalışırsın ama gidemezsin evlenirsin çok ta multu olursun göz bebeklerinin içi gülen karşı cinsine çocuğunuz olur ama hala gidemezsin gitmemişsindir eski şarkılar türküler farklı bir tını 60 yaşına da gelsen o anı yaşatır sana sence gidilir mi Otobüs durağı; Ben kız arkadaşımı trafik kazasında kaybettim aslında ama ortada ne bir sürücü vardı nede bir araç sürüyordu inşaa ettiğimiz hayallerimizde fazlasıyla toydu gazı freni de bilmezdi hani öğretmedim bende ha bugün ha yarın diyerek erteledim mutluluk gökkuşağının altında henüz ehliyet almaya bile hak kazanamamışken varlığından haberi olmadığı herşeyi belli zaman aralıklarına görgüsüzce yerleştiriverdim anahtarı takmadan kontağı çevirdi parmaklarıyla canı acıdı canlara karışamadan yanım ağrıdı bir mum yaktım o mum da beni yaktı ışık tutamadım geleceğe sandalyeyi her önüne çekmeye çalıştığım hamlede tökezledi ayakları bi doğrulamadım arabanın dikiz aynaları ile bakmadık hiç arkamıza o ve ben arabanın ön camına yığıldık hep yarı gaz yarı fren ah o tümsekler yok mu elini vitesten çeker bir sağa bir sola sallardı hep resmi geçit gibiydi birlikte yürüyüşlerimiz o sağ adamını atmadan ilişmezdi sağ ayağım asfaltın yüzüne yine devrik cümleler ile cümle düşüklüğüm ile avunuyorum imla kurallarım’da yok korkuyorum işin aslı o virgülü kullandığım yerden kopar giderse anılarımız diye Sıkıntı yapma Anıl Durmuş Unutamadım Adını çalıyor gene senin için yazdığım şarkının notaları ayrı bi rafta sözleri ise hala komidinin üstünde susturdum onlarıda kopardım birbirlerinden arabaya gelelim tekrar kapıları hala gıcırdıyor bilesin yağ dökmedim menteşelerine birşeyler ses etsin istedim sustur sustur nereye kadar anıları susturdum bir çiçek koymuştuk sana yazdığım kitapların arasına 2. kitap 36. sayfaydı diğerleri per perişan ama çiçeğin olduğu kitap korumuş besbelli avuçlarının kokusunu korktum fazla ciğerlerime çekemedim yan odaya geçtim hala poşetlerinde duruyor oturma grubumuz çıkaramadım nede güzel planlarımız vardı senin kısır günü organizasyonların benim derbi heyecanlarım bugün ahmetide aldım yanıma çayımı demliyor gelirken öteberi birşeyler getirmiş sağolsun çorapıda kokmuyor yıkattım ayaklarını temiz çorap giydirdim bugün ölümünün 27. günü ben sana hep konuşuyorum aslında iç sesimi duyabilirsen yapma dilim dönmüyor artık parmaklarım uyuşuyor kalem tutamıyorum sahi ne vardı o araba’da cam kenarında oturacak kızamıyorum sana hayata senin gözlerinle bakmaya başlamışken kör oldum önümü göstermiyor gözbebeklerim kızımız ağlamıyor artık ben ise gizli gizli ağlıyorum annene yakalanmadan ufak tuvaletimizde heba oldu oda babanı sorma çocukluğunu her gün dinliyor fotoğraf albümlerinde dokunuşlarımla seyr ediyorum ağlamıyor da yüreği dayanmıyor geçen gün gene senden konu açıldı portakalları yiyelim artık çürüyecekler dedi olayın başlangıcında senin çok sevdiğini söyledim rüstem amcanın manavından iyilerini seçmiş üzerine sipariş vermiş evdekileri de yemedik bilesin ama senin serisine devam ettiğin portakallarlada karıştırtmadım
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.