- 1113 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ARTEMİSİA I
Ağustos böceklerinin sesleri karanlık gökyüzünde parlayan yıldızlar, yakamoz ve çarşaf gibi deniz. Naxos ta yaşayan herkes için bu gece manzaraları çok sıradan ve alışıla gelmişten başka bir şey değildi. Bu manzarayı şarabına meze yapıp çok içmişliği vardır Naxos’un ayrıcalıklı çocuklarının. Evet Naxos’lu olmak bir yunan için ayrıcalıktı çünkü Zeus Naxos’ta ki Zas dağında bir mağarada büyümüştü ve yine bu sebepten o dağın adı Zas olmuştu. Zeus bu dağda büyüdüğü için çoğu zamanlar dağın tepesinde kara bulutları toplar ve bereket dolu yağmurları ile bu adaya ayrıcalık tanırdı, diye düşünürdü Naxos halkı.
Naxos bu gece apayrı bir olaya tanıklık ediyordu. Ağılda ki atlarda bir huzursuzluk hisseden Orestes aniden kalkmak istese de akşam üzeri içtiği şarabın etkisiyle ağılın hemen yanında ki yerden bir metre kadar yüksekte ki derme çatma tahtadan yapılmış gölgeliğin yanlarında ki direklerden birine tutunarak zorlanarak kalktı. Nasırlı, kalın parmaklı kirli elleriyle ağzını kapamış kır bıyık ve sakallarını kaşıyarak iki atın karanlıkta kaybolduğunu görebilmişti. Kalktığı yerden birkaç adım atmasıyla beraber hantal gövdesini taşıyan ayaklarının boşluğa gelmesiyle kendisini yerde buldu ve inleyerek küfürler etmeye başladı. Ama kendi derdini unutup atları kaçıranların haberini vermesi gerektiğini düşündü ve birden ellerini ağzına götürüp önce cılız ve sonra kuvvetlice bir ıslık çaldı. Hemen var gücüyle boğuk sesinin el verdiği kadar bağırarak
- Atları çaldılar! Atları çaldılar, Heeey uyanın heeeeyyy, Lygdamis’e haber verinn! diye bağırdı.
Lygdamis’in yattığı evin önünde ki uzun avluda ki küçük havuzun yanında ki taşlara oturmuş kılıcının kabzasını elleriyle destekleyerek çenesini avuçlarının üzerine dayamış bir şekilde uyuyan nöbetçi, irkilerek sesin geldiği yöne doğru yürüdü. Avlunun geniş ve açık olan kapısından dışarı çıkarak.
- Ne oluyor orada! diye haykırdı.
Yerde güç bela kalkıp ayaklanan adam yaşlı Orestes’ten başkası değildi.
Agatone;
- İhtiyar bunak ne uyuz köpekler gibi sızlanıyorsun.
- Agag. Agatone ağıldan iki at kaçırdılar. Çabuk!
- Sarhoş gözlerinin doğru gördüğüne emin misin ihtiyar.
- Zeus şahidimdir.
Agatone elinde ki kılıcı kınına sokarak hızlı adımlarla Lygdamis’in kapısının önüne doğru yönelir bir an durup tekrar avlunun kapısına
dönüp. Sakin ve düşük bir sesle " hayır Lygdamis’i iki at için mi kaldıracağım, iki asker gönderirim peşinden" dedikten sonra tekrar karar değiştirerek Lygdamisin kapısına yönlenir "kesin bana haber vermediniz diye kızacak" der ve Lygdamisin kapısına varıp üç kere hızlıca vurarak;
- Lygdamis efendim! Diye bağırdı. Biraz bekledikten sonra tekrar daha hızlı kapıya vurarak.
- Lygdamis efendim! Dedi.
Kapının aralık olduğunu farketmesiyle, Lygdamis yatağından akşam içtiği şarabın etkisiyle zorlanarak kalktığını görerek sessizce bekledi. Lygdamis yatağında oturur vaziyette;
- Ne oluyor Agatone
- Efendim ağıldan iki at çalınmış,
Lygdamis yanında ki karısı Eleana’nın yokluğunu farkederek bağırdı.
- Eleana! Eleana nerede?
Agatone bir şey demedi ve kapının önünde durup kapının açık olduğunu, uyuduğunu bu esnada ise Lygdamis’in eşi Eleana’nın kaçabileceğini düşündü. Ne diyecekti? Nöbette uyurken hiçbir şey görmedim mi diyecekti. Agatone bütün bunları düşünürken. Lygdamis eline aldığı kılıcıyla birlikte kapıdan çıkarak
- Acele atları getir! On adam al yanına, Agatone.
- Tamam efendim.
- Agatone atlar ne tarafa gittiyse o tarafa işaret oku atın hemen ! (acil durumlarda olduğunda kıyılarda ki nöbetçilere haber vermek için ucu ateşle yakılarak atılan ok)
Agatone;
- Tamam efendim.
diyerek koşar adımlarla avludan çıktı. Çok geçmeden on atlı, Agatone ve Lygdamis’in atı avlunun önüne gelmişti bile. Yaşlı Orestes eliyle eski limanın olduğu yeri göstererek "bu tarafa gittiler" dedi. Lakin Lygdamis’in gözüne başka yönde ki bir işaret oku takıldı. On adam ve Agatone’yi Orestes’in işaret ettiği yöne gitmelerini istedi. Lygdamis ;
- Agatone, adamlarla birlikte Orestes’in gösterdiği yöne doğru atlarınızı sürün. İkisinide diri istiyorum. dedi
Agatone ve on atlı hızla uzaklaştılar. Lygdamis ise az önce işaret okunu gördüğü yöne doğru atını sürdü. Lygdamis patika yolda atını sürerken bir taraftanda öfkesinden kendi kendine konuşup Eleana’ya küfürler ediyordu. Az sonra kıyıya ulaşmıştı. Yüz metre kadar aşağıda kıyıda balıkçı teknelerinin olduğu yerde ki balıkçının sesini işitiyordu. Atla oraya gitmesi zordu attan inerek hızlıca sesin geldiği yöne doğru yürüyordu. Yerdeki küçük çalılar bacaklarını çiziyordu.
Lygdamis, balıkçı ile boğuşan bir adam ve yanında ki kadın sesini işitebiliyordu. Bu ses Eleana dan başkası değildi. Çalılıkları geçer geçmez çakıltaşları ile uzanan deniz kıyısı balıkçı barınakları ve yerde kıyı nöbetçisi elinde işaret okunu atmış yayı ile boylu boyuna uzanmış kanlar içinde yatıyordu. Az ötede elinde bebeği ile Eleana’yı ve hemen yanında bir balıkçının tekne küreği ile kılıçlı adama karşı koyduğunu gördü. Lygdamis bu görüntü karşısında çok öfkelenmişti. Kılıcını hiddedle kınından çıkarmasıyla adama doğru koşarak saldırması bir olmuştu. Adam Lygdamis’in kendi doğru saldırdığını balıkçının bakışlarında ki şakınlıktan farketmiş ve balıkçının bu şaşkınlığından faydalanarak kılıcı ile balıkçıya bir hamle yaparak sol yanağını ve karşı koymak için kaldırdığı tekne küreğini kavrayan sol koluna derin bir kesik atarak yaralamıştı ve Lygdamis ’in kılıç darbesini havada karşıladı. Lakin Lygdamis ani bir manevrayla adamın kılıcı tutan elini yaralayarak kılıcın yere düşmesini sağladı. Adam aniden kılıcı almak için yere eğilirken Lygdamis’in kılıcının soğukluğunu çenesinin altında hissetmişti. Kucağında ki bebekle Eleana’nın gözyaşları içinde kendisine yalvarırcasına bakan gözlerinin içine nefret dolu bir bakış attı. Eleana ağlamaklı bir sesle gözleri ıslak ıslak ;
- Lütfen Lygdamis. Lütfen bırak bizi gidelim. Büyük Lygdamis bu küçük insanları Zeus adına bağışla gitmemize izin ver.
Lygdamis adamın boynuna dayalı kılıcını biraz daha bastırarak kanların hafif hafif boynundan sızmasını bakmasada hissedebiliyordu. Eleana ya bakıyordu ve tok bir sesle;
- Eleana, sevgili Eleana. Benim yatağımdan bebeğim ve karımı ağılımdan iki atımı çalan bir tane muhafızımı öldüren itibarımı yerle bir eden bu adam için mi bana yalvarıyorsun!
Eleana kucağında ki bebekle yere diz çökerek ağlar;
- Yalvarıyorum Lygdamis bizi bırak, biliyorsun Girit’ten gelirken sana iyi bir eş olamayacağımı söylemiştim.
Lygdamis kılıcının ucunu yavaşça adamın boynundan yere doğru indirdi. Lygdamisin kılıcı yerdeki ufak çakıl taşarının arasından nemli kumlarla buluşmuştu. Adama doğru döndü ve ;
- Lygdamis kadınlarla anlaşma yapmaz, adın ne senin karımı ve çocuğumu kaçırmaya cesaret eden adam. Söyle adın ne senin?
- Erastus
Lygdamis kılıcını olduğu yerden Eleana’ya doğru kaldırıp göstererek;
- Erastus şimdi bu kadını al ve gidin. Sizde Lygdamis’in ne kadar merhametli olduğunu anlayın.
Lygdamis balıkçıya döner ve;
- Balıkçı kızımı şu kadından al ve benimle gel, der.
Eleana birden kucağında ki bebeğe sımsıkı sarılarak;
- Lygdamis bu çocuk benim, bizim. Onun babası Erastus bırak üçümüzü gidelim. O senin kanından değil!
Öfkeden gözlerinde adeta ateş çıkacak gibi olan Lygdamis ucu sahilin kumlarında olan kılıcının kabzasını öyle bir sıktı ki, kılıç bir anda yerde ki kumları savurarak havaya kalkıp Erastus’un boynunu kesmesi bir olmuştu. Erastus’un boynundan akan kanlar yerlere dökülüyordu. Eleana’nın gözleri yuvasından çıkacak gibi oldu, korku ve şaşkınlıktan sesi boğazına düğümlenmişti. Bu kadar kolay mıydı, Sevdiği adamı kendisinden ve hayattan koparmak? Lygdamis ikinci hamlesini yapmıştı bile, henüz Erastus’un kanı kılıcında süzülürken kılıcı bir anda şaşkınlıktan yerde dizlerinin üzerinde oturan Eleana’nın boynuna bindi. Eleana gözyaşları akan kanlarıyla birlikte kucağında ki bebeğin üzerine dökülür diye kendini yan tarafına doğru bırakırken Lygdamis’in gözlerinin içine bakarak, ne kadar sesli konuşmak istese de "çocuğuma iyi bak" son sözleri boğazına düğümlenerek sağ tarafına doğru yere yığılıvermişti.
Balıkçı hemen gidip çocuğu Eleana’nın sımsıkı tuttuğu ellerinden alıverdi. Lygdamis kanlı kılıcını balıkçının boynuna dayayıp bebeğin yüzüne doğru bakıp,
- Anthea (çiçeklerin hanımefendisi) . Dedi ve devam etti. Anthea annen sana böyle seslenirdi. Henüz çok küçüksün.
Balıkçı Lygdamis’e baktı;
- Efendim bu bebeğin hiçbir günahı yok. Eğer bağışlarsanız ben bakımını üstlenebilirim yüce Zeus bundan hoşnut olacaktır.
Lygdamis kılıcını balıkçının boynundan çekerek yere indirdi;
- Adın ne senin balıkçı?
- Adrastos efendim.
- Adrastos, bu gece kılıcım bir bebeğin kanını dökecek kadar merhametsiz değil. Ama bu berbat gecenin, denizin üstünde asılı olan ayın bana getirdiği talihsizliğin kötü anısına bebeğin adı "Anthea değil Artemisia (ay tanrıçası) olacak" dedi.
Devam edecek.........
YORUMLAR
Nick im oldugu icin dikkatimi cekti daha oncede hikayelerinizi okudum harika hikayelerdi. Simdi bu yunan tarihi ile alakali gordugum kadariyla bazi karakterler haricinde kurgusal olarak yazdiginiz hikaye gercekten carpici. Mukemmel kaleminizin daimi olmasini ve bir an once yeni bolumun yayinlanmasini temenni ediyorum. Tebrikler üstad..