- 1337 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Kahramanın Yolculuğu - Maceranın Çağrısı
Ünel başını kitabından kaldırıp:
“At D7 piyonunu alır” dedi ve kitabına geri döndü.
Bana kedi fare oyunu yapıyordu. Atını benim saflara sürüp, peşine de vezirini takıp dikkatimi satranç tahtasının o bölgesine çekecek, sonra diğer cenahtan kaleleri ve filiyle hücuma geçecekti. Ben yer miydim? Yemedim.
“At F8 G6 ya...”
Ünel bu sefer başını kaldırmadı:
“Olmaz. Oraya piyon açmıştın.”
“Açmadım. G6 ya piyon mu açılır? Oyun sonu mu bu?”
“Açtın. Kale-fil çatalını engellemek için yaptın.”
“Yapmadım.”
Tartışma kavgaya doğru gidecekti ama araya Durukan girdi:
“Abi, sessiz biraz... Hoca ters ters bakıyor. Ayrıca Kemal’in G6 da piyonu vardı.”
“Yoktu!”
“Aklında tutamayacaksan oynama bu boku!”
Arapların develer üzerinde yolculuk ederken, herhangi bir tahta ya da taşlar kullanmadan akıllarından oynadığı körleme satrancı biz sınıfın görece konforlu sıralarında oynayamıyorduk. Taş çatlasa sekiz ya da onuncu hamlede anlaşmazlık çıkıyor, o taş oradaydı, yok değildi derken kavgaya geçiliyor ve Fransız edebiyatı hocasının müdahelesiyle isyan bastırılıyordu.
“Siz” dedi Mösyö Tagan, beni işaret ederek, “Montesquieu’nün Lettres Persanes’da satrançtan hiç bahsetmemesini nasıl yorumluyorsunuz?”
Tagan’ın mavi gözlerine bakıyorum. Gördüğüm sevecenlik mi, alay mı, kestiremiyorum.
...
Başaşağı! Hadi durmayı becerdim diyelim, ne kadar süre böyle kalabilirim? Kan beynime üşüşür, başım dönmeye başlar, ellerim gevşer ve çok geçmeden ağaçtan aşağı düşerim. Ama o düşmüyor. Ağacın kalın gövdesinde bir metre kadar daha aşağı "tırmanıyor" ve namussuz bir ağaçkakanın gövdede biraktığı minik deliklerin hizasında duruyor. Ağacın dibinde onu bekleyen biri yok: ne kavgalı olduğu başka bir sincap, ne bahçedeki yılanlardan biri, ne de komşunun köpeği... Yine de dikkati elden bırakmıyor. Bana sorsa ona ağzını havaya aç derdim. Tehlike bizim bahçede yerden değil, havadan gelir: atmacalar, baykuşlar ve akbabalar... Yoo, inanım inat, gözler yere odaklı. Belki aşağıdaki çalıların arasında...
"Tabii ya! G6 da piyon vardı.”
Derken kapı çaldı. Otuz yıldır kaybettiğim piyonumu tam bulmuştum ki zilin sesi onu tekrar hafızanın karanlıklarına itti.
Günlerdir çalmayan kapı ziliyle, zurnasıyla çaldı da çaldı. Besbelli sincap duymadı. Ama ben kendimi kafasını duvarlara vurmak isteyen Quasimodo gibi hissettim: "Çanlar, çanlar...!"
Sesin dinmesini bekledim. Kesin sessizlik olunca kapıyı açtım. Tanıdık bir yüz: Jon Lawrence David!
"Hayırdır?"
Jon yüzüme anlamadan baktı.
"Türkçe bilmediğimi hatırlıyorsun, değil mi?"
"Yani, hangi rüzgar seni attı buraya?"
"İstersen içeride konuşalım. Güzel haberlerim var."
İçeri girdi. Ortalığın dağınıklığına bakmamaya çalıştı. Çalışma odama girince her zamanki koltuğuna oturmadı.
"Hazırlanmak için on beş dakikan var. Değişik bir yere gidiyoruz. İtiraz etme; programın olmadığını ya da fırına börek yapmadığını biliyorum."
İtiraz etmeyi düşünmüyordum.
‘Üstüme ne giyeyim?"
"Rahat ama ciddi bir şeyler"
Yani?
...
Jon’un cipindeyiz. Kendisi arazi araçlarına ve onları hakkıyla kullanmaya meraklıdır. Belki de kelime anlamıyla yoldan çıkacağız ve gün boyu aracı arazide zorlayacağız. Ama nedense Jon böyle bir uğraş için fazla hazırlıklı gözükmüyor. Ayakkabıları, pantolonu, apoletli gömleği benimkiler gibi "rahat ama ciddi".
Belki beni yakınlardaki askeri üsse götürecek. Jon’un üniformalılarla arası iyidir. Kendisi de zamanında Yeni Zelanda ordusunda görev yapmış. Her ne kadar biz "Yeni Zelanda ordusu mu? Niye ki? Fiji’nin ülkeyi işgal etmesinden mi korkuyorsunuz?" diye dalga geçsek de Jon epey ilginç göreve gittiğini biliyorduk. Belki bağlantılarını kullanıp bana Fort Bragg’daki saldırı helikopterlerini gösterecek. Ya da deniz piyadelerinin eğitimini seyredeceğiz. Jon süprizlerle doludur.
...
James Hunt Jr. tanınmış bir politikacıdır. Onunla karşılaşmamış olanlar dahi adını duymuştur. Eyalet seviyesinde politikayla ilgilenmiyorsanız bile yolunuz en azından bir kere onun adını taşıyan, modern mimarinin ürünü kütüphaneye düşmüştür.
“Kütüphane mi? Beni kütüphaneye mi getirdin?”
“Bayılacaksın.”
Çok da yanılmıyordu. Kütüphaneler ilginç yerlerdir. Umulmadık kitaplara (Görme özürlüler için playboy) ya da belgelere (Herhangi bir komplo teorisi) denk gelebilirsiniz. Şanslıysanız kendinizi bir macera romanı içinde bulursunuz; şanssızsanız o romanı yazacak malzemeye kavuşursunuz.
“İşte sana teklifim: Beşinci kat için bir görevli arıyorlar. Ben de seni düşündüm. Hem biraz dikkatini dağıtırsın, hem de para kazanırsın.”
Beşinci kat... Hafiften bir beşinci şubeyi çağrıştıran bir ismi var. Değişiklik olabilir.
“Peki beşinci katta hangi kitaplar var, biliyor musun?”
“Tam senlik: Akademik dergiler var; çoğunlukla da muhasebe ve finans dergileri...”
Binaya girdik. Jon bir takım görevlilerle konuşurken ben de kütüphane kataloğuna göz attım: Muhasebe Araştırmaları Dergisi, Muhasebe, Kurumlar, ve Toplum, Muhasebe ve Denetleme, ...
Kesinlikle G6 da piyon vardı.
YORUMLAR
Gözlerimin gözü aydın :)
Ben yine her zamanki serzenişimi yapayım; çok kısa tutuyorsunuz. ee kitap mı yazayım dediğinizi farz ediyorum. Evet yazın. Yanılmıyorsam bir dosyanız vardı eskilerden. Bari onu seri şekilde paylaşın.
Şu an yorumu burada kesmek zorundayım. Müdür çağırıyor. Yine döneceğim inşallah.
Atları sürüp peşine veziri takmayı oyun oynarken düşüneceğim..arada tek başına oynarken bile bütün taşlarla boğuşma içinde oluyorum..beyin sürekli bir hamle ve strateji peşinde koşuyor..
Böyle bir durumu yaşayan birini alıp bir katın muhasebe sorumlusu olarak atamak..devinimin statik bir olaya dönüşmesi gibi..
kahramanın kafası sürekli piyonla meşgulse şunu düşünüyordur..yani ben boyle düşünürdüm.. Kimse piyonu küçümsemesin..piyon vezire koşar..
Ve şah mat..
Güzel geldin..
lacivertiğnedenlik tarafından 7/11/2017 9:36:46 PM zamanında düzenlenmiştir.
Atlatı sürüp peşine veziri takmayı oyun oynarken düşüneceğim..arada tek başına oynarken bile bütün taşlarla boğuşma içinde oluyorum..beyin sürekli bir hamle ve strateji peşinde koşuyor..
Böyle bir durumu yaşayan birini alıp bir katın muhasebe sorumlusu olarak atamak..devinimin statik bir olaya dönüşmesi gibi..
kahramanın kafası sürekli piyonla meşgulse şunu düşünüyordur..yani ben boyle düşünürdüm.. Kimse piyonu küçümsemesin..piyon vezire koşar..
Ve şah mat..
Güzel geldin..