ÖLÜME ÇARE BULUNDU
Yalan’dan kim ölmüş (?)
Lokman Hekim de yemişti bu naneyi bir zamanlar.
Günahını almak bir yana, sözün özünü yine Lokman Hekim’in, hekimlik
kokan bir beyiti açıklıyor aslında.
" Ayağını sıcak tut başını serin "
" Düşünme fazla derin derin. "
Ölüme çare bulunmasa da, sağlıklı ve uzun ömür sürmek yine
hiç şüphesiz insanların kendi elinde.
Ölüm kimi insanları içinden çıkılmaz ruhsal bunalımlara sürüklese de,
kaçmak, kurtulmak, niha-i son olan bu kaderden paçayı sıyırmak mümkün
değildir.Çare bulunamayan ölümün eşiğinde, ölümün ötesini düşünmekte vardır
insanoğlunun kaderinde. Yine Necip Fazıl`ın ölüme ve ölüm ötesine tebessümle bakan beyiti inananların ruhunu okşar mahiyet de.
"Ölüm güzel şey, odur perde arkasından haber "
Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü peygamber."
Kaldı ki doğumdan daha kolay ve kavuşturucu bir huzuru vardır ölümün.
İnsan doğduğunda gözlerini yalan bir ışığa açar. Işığa açılan gözler
bir ömür yalan bir huzuru da peşinden sürükler. Son nefesini verdiğinde kimbilir yaşamı boyunca arayıp bulamadığı, gözleri ve gönülleri okşayan, tarifi imkansız bir huzurun içinde
nur’larla dans etmekte vardır. Tam teslimiyet! ve sanılır ki orda her şey mübarektir,
mübarektendir. Acıdan, tasadan, korkudan, yalandan, zerre iz bulunmaz.
Bir bulut hafifliğinde, bir kuğu süzgünlüğü görülür. O kaşlar, saçlar, gözler, diller, eller, bir ömür taşıdığı; ceset olmuş bedenler. Şimdi nafiledir; bir daha gelmeyecekler.
Ölüm.... tasasına düşdüğümüz, açıp gözlerimizi yalan ışıklarda ve
bazen hakkında hayasızca güldüğümüz bir nihayettir. Üstadın şu
beyiti ne kadar düşündürücüdür. "Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek, siz hayat süren leşler sizi kim diriltecek?" Yoktur korkunun ecele faydası.
Geç olmadan her şey bu gün bir günü ve sabırla bir ömrü yoluna
koyabiliriz. O niha-i son durak kapımızı çalmadan.
Küçük’ken derdi ki ninem " Bir iyi var birde kötü, beklerler fanileri ölümün
ötesinde " Belli ki Lokman Hekim’in şiiri aklında, derinlere giremezdi ninem,
soruyu her deşdiğimde.
Korkmazdım karanlıklardan. Aksine bir başka
huzur bulurdum çocukluğumdan bu güne değin. Ve karanlığın
derinliklerine yolculuğa çıkardım, gözlerimi her uykuya
bandırdığımda. Karanlıkların derinliğinde küme küme gölgeler
yapardım kendime, yalandan ışıklara yuvarlamak için.
Yalan’dan ışıklar, tan vakti her vurduğunda yüzüme, gizliden bir el
hışımla çekerdi beni, oynadığım karanlıkların içinden. Adına rüya derdim, her olup bitene.
Gözlerimde şeytan’ın hiç bir belirtisi yok. Aksine bir huzur var gözlerimin her ferinde.
Ölüm bir tünele girmektir ve o büyük Nur"a kavuşmaktır. Övünmek, dövünmek bitmiştir.
Muhasebeciler kapatmıştır defterlerini çoktan.
Tartan tartılar, teraziler ise çok gerilerde. Huzurdan deli eden bir ses duyulur
" Allahu-ekber" Ya-rab! Ne büyüksün sen.
İhtişamın ferman yazıyor gönüller de.
"Ya-rab! ölümümü güzel eyle."
Titretir insanı ölümün soğuk bilinen sıcak yüzü. Ve sanki bir ses
duyulur uzaklardan (Ölüme çare yok ey biçare! ve çok geç olmadan
sığın tövbe kapısına,kapatmadan kapılarını )
Şeytan’ın ayaklarını zincirle bağlanmış görürsün. Lal olmuştur dilleri
susuz ve perişan. Ve şeytan’ın peşinden koşanları görürsün, ağız
dolusu irin yuvalarında. Güneş’in deli eden sıcaklığı değildir kavuran tenlerini.
Onlar şeytan’ın tayfalarıydılar ve nice günahların çocukları.
Ölüm ve ötesi, bana göre ninemin sözlerinde saklı. " bir iyi var, bir
kötü" Yar-ab! iyilerden eyle beni.
Güzelliklerine kavuştur ve öte dünyada Melekler’im şahit
olsun. Al canımı, tam teslimiyet içinde ( çünkü gerisi boş bir düşten ibaret. )
Selam ve dua ile
K. Kurultay