- 1103 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
UMUTLAR KARARMADAN....BÖLÜM ..6..
Adam bayılmıştı ama ya hemen ayrılırsa beni yine bulur düşüncesiyle bütün hızımla koşuyordum etrafta ev yoktu, önümde büyük bir orman vardı.O ormanın içine dalarsam saklanırım beni bulamaz diye düşündüm ve o yemyeşil ormanın içine daldım.
Ağaçlar çoğunlukta çamdı ama aralarında yaşlı kaliptüs ağaçları ve palamutlar vardı. Ben hem koşuyor hem dinleniyorum arkama baktığımda peşimde kimsenin olmadığını fark edince rahatlıyordum o evden kaçalı bir saatten fazla olmalıydı.
Biraz dinleneyim dedim Güneş yüksekten ağaç dalları arasından muhteşem bir ışık huzmesini buğulu bir şekilde ormana sunuyordu.
Ben kendine gel Cengiz dedim canını kurtarmaya bak bu güzellikleri bir daha göremezsin yoksa ve ayağa kalkıp tekrar yürümeye sonra koşmaya başladım.
Ormanın sonu bir türlü gelmiyordu hava kararmak üzereydi, acıkmıştım üstelikı palamut ağacının fındığa benzeyen görüntüsü aklıma bir şey getirmişti.
hemen topladım yere kümeledim tadının kekremsi olduğunu biliyordum babam orman gezilerinden dönerken bunlardan getirirdi.
Hatta Annem nasıl yaptıysa kekremsi tadını yok ediyordu, her neyse ben böyle yemeğe mecburdum yoksa yürüyemez hale gelirim, kabukları henüz taze olduğu için dişlerimle kırmayı denedim taşlar kırarsam ses yayılırdı hadi adam beni arıyorsa onu çağırıyor gibi olurdum on tane kadar yedim ve yürümeye başladım.
Yarım saat sonra bir su sesi duydum akan bir su sesi o yöne doğru yürüdüm ağaçların dipleri arasından geçen küçük bir dereydi acaba içilirmi diye düşündüm.
Önce yüzümü yıkadım bol,bol içtim dinlenmeye çekildim sonra ha gayret dedim şu derenin izleğinde yürüsem belki bir yola çıkarım diye düşünerek yürümeye başladım.
Uzaktan tavuk gıdaklaması ile horoz sesleri duydum ama hava kararmaya gün batımının kızıl renkleri kendilerini geceye teslim etmek üzereydi.
Az daha yürüdükten sonra, gün zindan gibi bir karanlığa mahkum olmuştu.
Karanlıkta yürümek istemiyordum ya bir yükseklik olursa düşersem diye olduğum yerde bir ağacın dibinde uzandım, karanlıktan korkuyordum henüz on iki yaşındaydım ama yüreğim delikanlıydı.
Uzandığım yerden kendimi teselli etmeye çalışıyordum.
Tavuk ve horozların sesi kesilmişti her halde ya kümeslerine geçirildiler ya da bir ağacın dallarına tünemişlerdir diye düşündüm.
Önceden tavuk seslerini duyduğum için sanki bir evin penceresinin dibinde yatıyor gibi hissettim.
Gözümü kapattım uyumaya çalıştım dalmışımki bir adamın beni ayağıyla dürtmesiyle irkilip uyandım, çok korkmuştum yüzüme ışık tutan adamın yüzü görünmüyordu.
Hülyanna
Sabahat Çelik