- 602 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BENDİM DÜNKÜ GERÇEK...
Bir ihbarın peşindeyim ve satılmış bir cümle arıyorum hani olur da araklanan kayıp mutluluğu satır aralarıma döşerim.
Döşünde ne yangın ne de buzdağı zaten kursağımda takılı hüzün ve her yutkunuşumda sarsılıyorum, titriyorum bir akıma kapılan plastik eldivenlerime sakladığım çocukluğumun son kırıntılarını kaptırmamak adına.
Sayısal hükümler, sağdıcı ölümün bir acı babında belki de sosyal kimliklerimiz… hani racon kesen o kabadayıdan sızan esef; düş gözlü kadın ki kınanırken esefle bir de henüz reşit olmamış yetim hüzünler.
Kayıtlara dizdiğim bir de boyutsuzluğumu teyelleyip muzip bir tınıda raks eden evrim teorim.
Bendim dünkü gerçek, o zaman…
Ya safkan yalnızlığım hele ki inancımda saklı tuttuğum düş perim?
Bir de kayıtlara geçse iç sesimin ritmik tınısında kâh coşku kâh elem kâh kinaye babında dolduruluşa geldiğim.
Selamsız cümlelerle de olmaz işim… demekse boynumun borcu bir de kayıplara saldığım ama kendimi alamadığım o terennüm düşkünü dünkü çocuk.
Yaşların gizeminde evrilen bir büklüm; yasların sağanağında ise döküm döküm dökülen hurafe erbabı gönülsüz çalışan sayacım. Ben ki devinen bir hutbe tadında yine Hak yolunda; ben ki düşkün bir tümleç edebiyata paye verdiğim her günü özümseyen bir gönül yoldaşı; sen ki eylemsizliğin izdüşümü üstelik külüstür bir arabada tangır tangır yol almaya meyleden dört tekerlekten ibaret o reşit direksiyon ve sen ellerinle kavradıkça içimin tümenini, ben söz konusu acılara kılıf biçtikçe bir de mutsuz nutuklardan atmaktan bitap düşüp çekilirken köşeme…
Girizgâhta öncelik verdiğim; yol aldıkça sapaklarda kara ve kana saplanan hüzün balyalarım sonra kan revan cümlelere çalakalem resimler biçen gönül sesim. Sondan ibaret olması gerekirken her yazdığım ve başı olmayan bir sunum iken içimin rotası sonra da sus pus bir yükümle çöreklendiğim metruk lahit.
Önsözlerin meczup birlikteliğini sorgulamak nasıl da olası ve ‘’son’’ ibaresine düşkünlüğüm hem de bir ömür boyu süre gelen ve bu yüzden yeni günü bir an evvel sonlandırmak istemime rest çekenlere kinayem ve kesintiye uğramadan acımalı içimin küçük hegemonyası.
Türevlerine asla ihanet edemem dünyaların ve asla da peşkeş çekemem başkalarının mutsuzluğunu hele ki zan altında hayatlardan nasıl ki haz etmiyorsam ömürlük yangınlarım hepten başımın belası ve susuz büyüttüğüm çiçeklerime dokunmak sonra da susuz ikramları yine büyüyen yangınlarıma rest çeken dünya ahalisi.
Pekişen öfkelerin mizacında duyumsadığım; bela bozuntusu kırıkları hicapla diktiğim oysaki iğne tutmayı bilmeden büyütülmüşlüğüm sonra da tüm patavatsızlığımla aklımın mızraklarına yüklendiğim.
Anlı şanlı bir mutsuzluk.
Boynumun borcu mademki gözyaşı.
Selamlık bir mizaç iken yüreğin kibirsiz şekli hele ki uzanan o rahlede gümüş bir tasviri ile mutluluğun, rest çektiğim evrene nasıl ki sığamıyorsam… ve geldiğim nokta: bir nokta belki de tedavülden kalkması gereken ve ben ki cürüm yüklü noktaları saf dışı bellemişim ve virgül sancısında her cümleyi yine aşkla tokalaştırıyorum yüreğimin ilkbaharına düşen sayısız cemreyi göz nuru bellemişken…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.