- 1214 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Kıyametin Eşiği
“Her canlı ölümü tadacaktır” gerçeğini ailemiz ve çevremizdeki insanların ölümüyle yakından hatırlarız.
Bazen de bu gerçeğe yalnızca yaklaşırız, yani ölüme kendimizi normal zamanlardan daha yakın hissettiğimiz anlar olur.
Bu anları geride bıraktıktan sonra “Ölüm tehlikesi atlattık” deriz. Bu ölüm tehlikeleri genellikle bilinen ve görünen nedenlerden başımıza gelir.
Kaza, bir hastalık, yüksekten düşme, boğulma gibi. Biz bu gibi tehlikeleri atlatınca ölümden ve bize ölümü getireceğini düşündüğümüz nedenlerden daha çok korkmaya başlarız.
Hasta olmaktan elbet hoşlanılmaz.
Fakat hoşa giden şeylerinde bir gün ölüm nedeni olabileceğini bu tehlikeleri görüp tanıyınca anlarız. Mesela yüzme, güzel bir araba, tırmanmaktan zevk aldığımız bir dağ, bindiğimiz bir uçak. Üstelik bu nedenlerden korku duymamız için her defasında kazanın ve ya tehlikenin eşiğine gelmemiz gerekmez. Onları gördüğümüz müddetçe onların içinde bu risklerin de olduğunu hatırlarız.
Bir çok insan ölümü tatmadan önce, bir ve ya birkaç kez ölüm tehlikesi atlatır.
Böylece hep başkalarına yakıştırdığımız ama kendimize yakıştıramadığımız ya da kendimizde düşünemediğimiz ölüm gerçeğini daha gerçekçi düşünme imkanı buluruz. Ne zaman ve nerede bizi bulacağını bilmediğimiz ölümün bizi mutlaka yakalayacak olduğuna daha bir emin oluruz.
Ayrıca dindar olsun olmasın ya da imanlı olsun veya olmasın ölüm tehlikesi atlatan insanların, hayata bakışında az ya da çok değişiklik olur.
Ölüm tehlikesi atlatan insanların kimi daha dikkatli yaşamaya, kimi hayatını daha eğlenceli, daha dolu dolu yaşamaya, kimi sevdiklerine daha çok vakit ayırmaya, kimi de Rabbine hesap verecek olduğunu hatırlayıp, günahlarından tövbeye ve hayır işleri yapmaya yönelir. “Yani az ve ya çok bir hayat muhasebesi yapılır.”
Kuranı Kerimde ve Rabbimizin Kuranı Kerimden önce gönderdiği Hak Kitaplarda, biz insanların olduğu gibi, Dünyamızın da bir sonu, bir ölümü olacağı insanlığa bildirilmiş.
Kendi ölümümüz, bizi ve sevdiklerimizi korkutur ve kaygılandırır, Dünyanın ölümü ise tüm insanlığı korkutur ve kaygılandırır ve korkutmuş ve kaygılandırmış.
Acaba biz insanlar, ölümü tatmadan önce ölüm tehlikesi atlatırız da, Dünyamız bu tehlikeyi atlatmıyor mu?
Belki Dünyamızda ölümü tatmadan önce, bir yada bir çok kez ölümün "Kıyametin" eşiğinden dönüyordur.
Dünyanın ölümü bütün bir insanlığı korkutup kaygılandırdığına göre, belki de dünyamız bizden daha çok ölüm tehlikesi atlatıyor dur.
Bunu anlamak için elbette dünyanın sesi ve Kainatın sesi olan Kuranı Kerime kulak vermeliyiz.
Ay tutulduğu,
Güneşle ay biraraya getirildiği zaman!
O gün insan, "Kaçacak yer neresi!" diyecektir. KIYÂME Sresi:8.9.10
Ay ve Güneş tutulmaları Dünyamızın ölüm tehlikesiyle burun buruna geldiği anlar mıdır?
Ay tutulmalarında Dünyamız Güneş ve Ay’ın arasında kalıyor. Acaba her gün gördüğümüz, adlarına şarkılar, şiirler yazdığımız Ay ve Güneş Dünyamızın ölüm nedeni mi olacak?
Güneş ve Ay birleştiğinde Dünyamız arada sıkışırsa, bu olayı dünyadan gözlemleyen bir insan nasıl bir manzara görecektir?
Bir düşünelim, Güneşin bize hızla yaklaştığını, önce kara bir duman gelecektir, ardından Güneşin kızgın lavları, gökyüzü kızarmış bir gül gibi kaplayacaktır. Güneş ve Ay’ın arasında sıkışan Dünyada dağlar birbirine çarpıp un ufak olacaktır. Güneşten yağan gökyüzünü kızıl renge boyayan lavlar, Dünyanın denizlerini ve okyanusları fokur fokur kaynatmaya yetecektir. Yerler yarılıp içindeki lavları közleri, madenleri denizleri dışarı çıkaracak, yani insanlığın merak ettiği, araştırdığı bütün haberlerini açığa çıkaracak anlatacaktır.
Elbette Rabbimizin Kıyameti koparmak için nedenlere ihtiyacı yoktur, ancak bizim ölümden ve Kıyametten korkmamız için nedenlere ihtiyacımız vardır.
Kuranı Kerimde, Rabbimiz Kıyametten korkmamız gerektiğini bize birçok ayette bildiriyor. Beklide biz Kuranı Kerimdeki Kıyamet tasvirlerini bir nedene bağlayamadığımız için Kıyamet gününden yeterince korkup kaygılanamıyoruzdur.
Bizim ölüm zamanımızı bize bildirmeyen Rabbimiz, ölümümüze neden olacak olayları bizden gizlememiş.
Dünyanın ölüm vakti de gizlenmiş fakat ölüm şekli tasvir edilmiş. Belki de, bu tasvirlerden Dünyamızın ölüm nedenini anlamamız ve yakın delilleri görüp sakınmamız istenmiştir.
Kıyameti görünen bir nedenle izah edebilirsek, bu nedenleri gördüğümüz müddetçe, hem Kıyametin eşiğine geldiğimizi anladığımız Ay veya Güneş tutulmalarında, hem Kıyameti getirecek nedenleri Güneşi ve Ayı gördüğümüz, seyrettiğimiz zamanlarda korkmamız ve onlardaki riskli yanı görmemiz ve ona göre bir muhasebe yapmamız mümkün olabilir. En Doğrusunu Rabbimiz Bilir.
Yalnızca tefekkürümü yazmaya çalıştım, haddi aştığım yönler oldu ise Rabbimin affına sığınırım.
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla.
Ay tutulduğu,
Güneşle ay biraraya getirildiği zaman!
O gün insan, "Kaçacak yer neresi!" diyecektir. KIYÂME Sresi:8.9.10
Şimdi sen, göğün, açık bir duman çıkaracağı günü gözetle. Duhan Sresi:10.
Gök yarılıp da kızarmış yağ renginde gül gibi olduğu zaman, Rahman Suresi:37
O gün gök erimiş bir maden gibi olur.
Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur. (MEARİC/8-9)
Denizler kaynatıldığı zaman. Güneş katlanıp dürüldüğü zaman.
Yıldızlar kararıp döküldüğü zaman.
Dağlar yürütüldüğü zaman.
TEKVİR Suresi:1.2.3.6.
Arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp şiddetle birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman,
HAKKA Suresi:14.
Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı,
Yer, içindeki ağırlıkları çıkarıp dışarı attığı,
Ve insan: "Ona ne oluyor?" dediği zaman.
O gün yer, Rabbinin ona vahyetmesiyle haberlerini anlatacaktır. (ZİLZAL/1-5)
“Bizim ne canımız var, bu dehşetli büyük olayların ne kadarına şahit olabiliriz ki? Muhtemelen ilk belirtilerde ölürüz?” diye düşünebiliriz. “
(Göklerin ve yerin gaybı Allah´a aittir. Kıyametin kopması ise, göz açıp kapama gibi veya daha az bir zamandan ibarettir. Şüphesiz Allah, her şeye Kadirdir. Nahl Suresi 77.)
Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle haber verdi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Güneş ve ay hiç kimsenin ne ölümünden, ne de hayatından dolayı tutulmaz. Ancak onlar Allah’ın ayetlerinden iki ayettir. Onları gördüğünüzde hemen namaza durun!’ buyurdu.”
Ebu Musa (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in zamanında güneş tutuldu da korkarak kalktı ve:
‘Allah’ın gönderdiği bu ayetler hiç kimsenin ölümü ve hayatı için olmaz! Fakat Allah onu kullarını korkutmak için göndermektedir. Güneş tutulması gibi bir şey gördüğünüz vakit Allah’tan korkarak istiğfar ve O’nu anmaya yönelin!’ buyurdu.”
"İbni Hibban 2836, Buhari 1033, Müslim 912/24, Ebu Avane 2/367,"
“Rabbimiz, bizlere ve Cümle Müslümanlara, Kıyamet gününde Peygamber Efendimizin Hamd (Şükür) sancağı altında toplanmayı nasip etsin.” AMİN
YORUMLAR
Tanrı yarattığı evrenin veya dünyanın yok olmasıyla ilgili olarak neden kullarını korkutur ki.
Yani istese kıyameti engelleyebilir değil mi.Peki hal böyleyken
Amaç nedir burada..
Yani Tanrı zevk mi alıyor kullarını ölümle veya kıyametle korkutmaktan.
"En doğrusunu Rabbimiz bilir" demek çok sığ bir anlayış ve çaresizliği kabulleniş değilmi dir ?
Her neyse kopacaksa kopar hep birlikte yaşayıp görürüz..
İnsanlık tarihi boyunca kıyamet senaryoları, insanın aklını ve zamanını en çok meşgul eden şeylerden biri oldu. Neden peki? Kendimce nedenler ileri sürebilirim. Öncelikle Dünya yaşamının faniliğini tadan, her şeyin bir sonu olduğunu pratikte deneyimlemiş insan Dünyamızın da sonsuza dek yaşayamıyacağının farkında. Küçük bir çakıl taşının zaman içerisinde yok oluşuyla (aslında tam anlamıyla yok oluş değil) gezegenlerin ve uydularının, yıldızların ve galaksilerin yok oluşu aynı fizik yasalarının sonucu. İnsanın bu kavrayışı “kıyameti” ve senaryolarını popüler hale getirmiş olabilir. Ya da sadece bir duygunun ürünüdür bu: İnsanın bilmediği ya da çaresiz kaldığı olaylar karşısında hissettiği duygunun, yani korkunun. Bu en kadim duygu olsa gerek. Gücü korkunç. Pek çoğumuz için Dünya, çevremizi saran ve bizi yok edebilecek veya zarar verebilecek şeylerle dolu. Zararın nereden, nasıl ve ne zaman geleceğine dair bir fikre sahibiz ancak hiçbir zaman tam anlamıyla emin olamıyoruz. Ayrıca emin olsak bile buna engel olacak güce de sahip değiliz… En azından şimdilik. Bu korku ve belirsizlik insan için kocaman bir boşluk demek. Ama unutmamak gerek; hayatta her şeyin yeri doldurulabilir. Koca bir boşluğun bile... Kıyamet, yok oluş ya da “büyük son”un getirdiği anlamsızlık vaat edilmiş yeni bir başlangıçla yani öbür dünyadaki hayatla yeniden anlam kazanmış olabilir. Kim bilir belki de kıyamet , büyük bir korkunun ürünüdür.
Korkmak dışında başka duyguları olan insanlar da var tabii. Daha doğrusu korkuyu geçim kaynağı haline getirenler. Yakın zamanda yolunuz bir kitapçıya düştüyse eğer ne demek istediğimi zaten biliyorsunuz. Hemen her kitapçının rafında, kozmik sırra vakıf olmuş yazarların kaleme aldığı kitaplar mevcut. Sayısı binlerce. Sadece 21 Aralık 2012 kehanetine adanmış sayısız kitap mevcut. Pek çokları şifre çözmekle o kadar meşgul ki dünyada egemen olan fizik yasalarının evrende de işlediğini unutmuş durumdalar. Hemen hepsi distopya, fazlası değil. 1910’daki Halley Kuyrukluyıldızı için söylenenenler, Nostradamus’un 1999 yılı kehanetleri, Harold Camping’in 2011 senaryosu ve daha nicesi geçmişte kaldı. Gelecek içinse farklı tarihler ileri sürülüyor; “bakın bu defa kesin kopacak! Yeminle!...
Evet, bahsettiğiniz gibi Dünyamız bizden daha çok ölüm tehlikesi atlatıyor. Şu anda bile meteor bombardımanı altında. Ancak biz bunların çoğundan haberdar olmuyoruz. Atmosferimiz bizim kalkanımız. Geceleri Yıldız kayması olarak gördüğümüz şey, aslında küçük meteorların atmosferimize girip yandığında çıkardıkları ışıltıdan ibaret. Bütün bunların yani ramak kalaların Dünyayı korkuttuğundan söz edebilir miyiz?
Yazdıklarınızın aksine Dünyanın , Ay ile Güneş arasında sıkışıp kalacağını sanmıyorum. En azından olası bir kıyamet senaryosu değil. Üstelik gözlemler Ay’ın her an Dünyadan uzaklaştığını gösteriyor. Bir insan ömrü içinde hissedilmeyecek bir uzaklaşma bu. Hem nereye gidebilir ki ay? Dünyadan iyisini mi bulacak? Bence çok uzağa gidemez. Çünkü yer çekimi kanunu diye bi şey var. Çünkü Dünya döndükçe, ay onun yörüngesinde kalacaktır. Dünya yavaşlarsa o hızlanacak. Dünya sonsuza kadar yavaşlamaya devam ederse yani dönmekten vazgeçerse bir denge noktası oluşacak ve mesafe korunacaktır. Ya da buna benzer bir şey… Güneşinde bir gün yakıtı bitecek. İnsanlığın değil ama dünyanın sonu olacağı kesin. Ölmekte olan yıldızımız büyük bir kırmızı deve dönüştüğünde sistemde ne varsa yakıp yok edecek. O gün insanlığı nasıl bir manzara bekliyor. Bence hiç… O gün gelmeden insaoğlunun Dünyayı çoktan terk etmiş olacağını düşünüyorum. Ama ölerek ama göçerek. Belkide bundan birkaç bin yıl sonra kuantumu falan çekirdek gibi çitleyen yeni nesil, yıldızlar arasında seyehat yapacak. Zamanı büküp, kara deliklere girip çıkacak. Bunu sadece yeri ve göğü eşsiz bir ahenkle yaratan bilebilir.
Paylaşım için teşekkürler.
Leyla Gülsüren
Korku vesilelerinden, korkutanı anlayabildiğimiz müddetçe hastalıklı bir boyuta dönüşmeyecektir korku.
Paylaşımı okuduğunuz ve kıymetli yorumunuz için, ben teşekkür ederim.