- 573 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Alyazı 2
- Gel kedicik... Senin o minnacık burnunu ısırırım ama, tatlış seni ...
- Kızım bırak kedi peşinde gezmeyi geç kalacağız teyzenlere. Geçen sefer de sonuna doğru gittik işten kaçıyor sanacak bizi iyice.
- Anne ben gelmesem olur mu?
- Olmaz Duru. Seni burada bırakırsam evin içini kedi köpekle doldurursun akşama kadar. Kapat o pencereyi de üstünü giyin. Hadi kızım söyletme beni on kere...
- Offf anne off.
-Anneye of denmez ileride senin çocukların da sana off der bak.
- Benim çocuklarım bana off demez. Ben onların hayvan sevgilerini engellemem ayy hanimiş o kedi getir bi seveyim derim.
- Evi temizlerken de öyle dersin Durucuğum, görürüm seni o zaman ömrüm yeterse.
- Anne şu konuyu bile ömür yetmesine bağladın ya pes diyorum sana.
- Bana laf yetiştirme de hangi tişörtü giydin sen? Geçen giydiğin sarıyı giyme, sonra laf ediyorlar oturup kalkarken açılıyormuş da bu yaşta böyle izin verirsen ileride neler neler giyermiş de... Ahh hiç kendi kızlarına bakmazlar hiç.
- Kızlara ahlanmaz anneciğim, kızlarla dedikodu yapılmaz bak onlar gibi olurum sonra demedi deme.
- Geç dalganı sen...
-Hazırım ben hadi çıkalım anne. Telefonunu unutma bak, sonra düşürdüm sanıyorsun.
-Tamam sen giy ayakkabılarını geliyorum ben.
- Anne bizim kedici teyze nerede? Görünmüyor.
- Geçen gün oğlu geldi hastaneye götürdü. Yaşlandı kadıncağız artık, unutkanlık başlamış sanırım.
- Aaa daha geçen hafta konuştuk gayet iyiydi. Kediler bizim bahçeye kaçmıştı, onları götürmüştüm. Azıcık başım ağrıyor dedi hatta. Bir saate yakın gelinine attı, kavga etmişler.
- Kızım öyle olur zaten, yengem de öyleydi. Beni bir gördüğünde hal hatır sorardı, ikinci gördüğünde sen kimsin derdi.
- Ne bileyim anne iyi görünüyordu kadın. Başım ağrıyor dediğinde başına masaj da yaptım. Dinlen sen Feride Teyze dedim, kedilerin sütünü koydum eve geldim. Gayet de hafızası yerindeydi, ta 10 yıl önceki geliniyle olan olayları hatırlıyordu.
- Ne diyim kızım Allah şifasını versin, teyzene girmeden şu pastahaneden yarım kilo kuru pasta al da gel Duru.
- Tamam anne.
- Dur deli kız parayı almadan koşuyorsun hemen.
- Vardı yanımda ama olsun ver hadi.
Yol boyu düşündü Duru, komşuları Feride Teyze’yi çok severdi, bol bol sohbet ederdi onunla. Şimdi hastaneden çıkıp evine geldiğinde belki hatırlamayacaktı kendisini. Kuru pastayı alıp geldi, pastahenenin karşı yolunda oturan teyzesine gittiler. Bu ay ki kadınlar günü teyzesindeydi. Bol bol dedikodu dinleyecek, herkes derslerin nasıl karnen nasıl, hangi okulu kazandın, hangi okulu istiyorsun gibi sorular soracaktı. Şimdiden içi daralmıştı genç kızın.
*
Perçemi düşmüş gönlüne aşkın
Sen öyle utangaç
Ben sana Leyla
Kaldırmalı perçemi
Alnından öpecek gibi
Açılmalı gönül gözün
- Şiir mi yazıyorsun?
- Ah kusura bakmayın sesli okumam gerekti, gerçi kısık kısık okudum ama...
- Ne kusuru canım aksine hoşuma gitti. Ne güzel bu yaşta edebiyatla uğraşıyorsun.
- Öyle pek ilgilendiğim söylenemez ama karalıyorum bir şeyler...
- Lisedeyken ben de yazardım şiir sonrasında hayat telaşı vakit ayıramadım pek. Umarım sen devam edersin.
-Umarım... Ben Duru şeker ister misiniz? Yolculukta iyi geliyor bana. Sıkılıyorum da böyle sabit durunca, o yüzden genelde yolda yazmayı severim. Okul servisinde yazmışlığım da çoktur.
- Memnun oldum Duru, ben de Elif. Kıpır kıpır bir kızsın maşallah. Sıkılman gayet doğal şiirinden anlaşılıyor. Benim şekerle aram pek yok, ama alırım tabi.
- Memnun oldum Eliiif...
- Abla diyebilirsin, Elif de diyebilirsin sorun yok canım.
Duru çantasında zula yaptığı şekerlerden Elif’e uzattı. Sıcaktan birbirine yapışmış şekerleri ayırırken bir tanesi fırladı ve Elif’in kakülüne yapışacak gibi olup kadının kucağına düştü. Duru çantasından hemen bir mendil çıkarıp özür dileyerek önce kadının kakülünü ve alnını temizledi. Kucağına düşen şekeri de mendille alıp, koltuğun önündeki gazeteliğe sıkıştırıverdi.
- Çok çok özür dilerim... Peki, şey... Nasıl anladın şiiri dinleyip çabuk sıkılan bir insan olduğumu?
- Önemli değil tatlım olur böyle şeyler. Soruna gelince, utangaç olmayan bir dille yazılmış. Genelde bizim ülkemizde ilk adımı erkeklere bırakırlar bilirsin, ama en önemlisi ’alnından öpecek gibi ’ kısmı. Farklı ve özgün.
- Anladım sanırım.
-Hadi sen yazmana devam et canım, ara ara oku yine bana.
- Tabiki, zevkleee...
Duru ve Elif arasındaki sohbet ara ara devam etti iki saatlik yol boyunca. Seyirbağ’dan Alyazı’ya geldiklerinde telefon numaralarını birbirlerine verdiler. Her ne kadar yolculuk etmeyi pek sevmese de Duru, yeni bir insan tanımanın mutluluğunu yaşıyordu içinde.
Duru, insanları tanımayı seven, dışa dönük, fikirlerini söylemekten çekinmeyen 15 yaşında genç bir kızdır. Konuşmayı sevdiği gibi, insanları dinlemeyi de çok sever. Arkadaşları en ufak dertlerini bile Duru’ya anlatır çoğu zaman. Hiçbir zaman insanları yadırgamaz, sabırla dinler, yardımcı olmaya çalışırdı genç kız.
Otobüsten inince akrabası Nail karşıladı genç kızı. Önce yemek yediler, sohbet ettiler. Alyazı’nın bilindik yerlerini tanıttı Nail Amcası Duru’ya. Akşama doğru pansiyona geldiler...
*
Teyzesinden eve geldiklerinde Duru’nun beyni yorulmuştu. Uyumaya hazırlanırken kapı çaldı. Babası iş seyahatinden gelmişti. Koşarak babasının yanına gitti, uzun uzun gördüğü yerler hakkında sorular sordu babasına. Sonra konu Feride Teyze’ye geldi...
- Baba biliyor musun kedici teyzemi hastaneye kaldırmışlar.
- Hayır olsun nesi varmış?
- Annem hafıza kaybı dedi, geçen gün oğlu gelmiş götürmüş. Geçen hafta turp gibiydi sadece başı ağrıyordu.
- Başı mı, nasıl başı?
- Geliniyle kavga etmişti. Bir saat anlattı bana, konuştuk.
- Duru ilaç verdin mi Feride Teyze’ye kızım?
- Hayır baba ilaç vermedim, sadece biraz masaj yaptım. Suratını asma ama, cidden ilaç vermedim. Kullandığı ilaçlar vardır, yan etkisi olur diye düşündüm.
- Tamam kızım, tamam... Hadi uykuya geç oldu.
- Tamam babacığım, iyi geceler.
- İyi geceler bitanem.
Duru yatağına uzandığında, babasının telefonda konuştuğunu duydu. Dinlemek için kapıya yanaşacaktı ama gözlerinden uyku akıyordu. Sonrasında uyuya kaldı.
- Günaydın canlarım.
- Günaydın kızım, babanın sana bir haberi var.
- Aaa kedi mi aldınız yoksa bana?
- Duru... Kızım... İstediğin bir lise var ama ben araştırma yaptım. Nail Amca’nı hatırlarsın, halamın oğlu.
- Hatırlıyorum baba da...
- Dur dinle... Nail Amcan Alyazı’da oturuyor,orada çok kaliteli bir okul var. Sınavsız alıyorlar ama herkesi kabul etmiyorlar okula.
- O nasıl oluyor baba, öyle bir okul mu varmış bu ülkede.
- Evet kızım yeni açılmış bir okul. Dün her şeyi konuştum, ayarladım. Seni o okula göndermeye karar verdik annenle.
- Siz ciddisiniz yani bana sormadan hem de...
Duru kahvaltı masasından kalkarak odasına gitti, kapıyı kıracak şekilde çarparak kapattı. Ağlamak istemiyordu ama böyle bir kararı ona sormadan almış olmalarını da kabul edemiyordu. Yarım saat geçtikten sonra babası odasına geldi genç kızın.
- Güzel kızım... Kıymetlim... Ne ben ne de annen senin için asla kötü bir şey istemeyiz. Sen bizim her şeyimizsin. Önce bunda bir anlaşalım.
Duru cevap vermiyordu. Hâlâ çok kızgındı.
- Seni anlıyorum kızıyorsun bize. Ama ileride hak vereceksin bu isteğimize prensesim. Hem iyi tarafından bak. Sen demiyor muydun 18 olduğumda ayrı yaşayacağım, kendi ayaklarımın üzerinde duracağım diye.
-İkisi aynı şey değil baba.
-Evet değil ama bu da senin için bir deneyim olacak. Prensesim mesafe de çok yakın bak iki saat sadece, aynı şehirde gibi. İstediğin an bir telefonun yeter. Gelir seni alırız özlediğinde, bir sorun olduğunda canım benim.
- Bana kedi alacak mısın?
- Söz yaz geldiğinde sana kedi alacağım, seneye bu zamanlar bu yatakta hem sana hem kedine iyi geceler diyeceğim.
- Peki, düşüneceğim o zaman... Ama düşüneceğim sadece kabul etmedim gitmeyi...
- Tamam akıllı kızım hadi dinlen artık, seviyorum seni...
Duru cevap vermedi gözlerini kapatıp uyumaya çalıştı.
Eylül geldiğinde valizler toparlandı. Duru, ailesinin onu bırakmasını istemiyordu. Hâlâ içinde kırgınlık vardı ne de olsa . Trip atmaya çalışıyordu. Babası ’Olmaz biz bırakacağız.’ dese de inat ediyordu yalnız gitmek için.
Otobüs saati gelmişti. Tatillerde ailesinden ayrılmış, günlerce kamplarda kalmıştı Duru. Ama ilk kez bu kadar uzun süreliğine ciddi ciddi evinden ayrılacaktı. Güzel şeyler düşünmeye çalışıyordu ağlamamak için. Babası bir defter uzattı.
- Al bakalım ne zaman kendini kötü hissedersen yaz kızım.
- Baba şiirlerimi deftere yazmıyorum biliyorsun.
-Biliyorum prensesim ama dokunmak önemli, yazdığın kağıtta senin izlerin kalacak. Telefon soğuk geliyor bana, ama sen bilirsin kızım.
-Tamam baba, teşekkür ederim.
Vedalaştılar ve Duru otobüs camından annesine, babasına el sallarken düşüncelere daldı.
*
Pansiyona geldiklerinde Nail Amcası müdür odasında Duru’nun yerleşmesini bekledi. Genç kız eşyalarını odaya bırakıp aşağı indi. Nail Amcası bir isteği olup olmadığını sordu ve pansiyondan ayrıldı.
Duru eşyalarını dolaba yerleştirmeden önce, bahçede dolaştı biraz. Konuşmayı, dinlemeyi sevdiği gibi, yazmayı sevdiği gibi müzik dinlemeyi de seviyordu. Kulaklığını takıp müzik dinlemeye başladı.
’Annesinin bir tanesini kimseler üzmesin... ’. Aynı şarkıyı defalarca dinledi Duru. Aradan bir buçuk saat geçmişti bahçedeki bankta oturarak.
Sonra odasına çıktı. Yazdığı şiire devam etmeye karar verdi. Bir süre yazamayınca sıkılmaya başladı genç kız. Defteri kapattı. Defterin sayfalarıyla oynarken hepsinden farklı bir aralık hissetti. İncecik kağıda yazılmış bir mektup buldu içinden...
’ Prensesim...
..
Nigar Baran
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.