- 689 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DÜŞÜNCENİN GÜCÜ
Uygarlık tarihine kronolojik açıdan bakarsak üç farklı dönem göreceğiz. Dinler Öncesi Dönem, Dini Dönem ve Aydınlanma (Bilim) Çağı. Bu üç dönemi birbirinden ayıran en önemli faktör düşüncenin doğuşu, benimsenişi ve hayata geçirilmesidir. Bu üç dönem; düşünce tarzı, bilim ve felsefe, toplumsal ve ekonomik ilişkiler bakımından farklı özellikler taşır. İlk önce Dinler Öncesi Döneme göz atacak olursak, bu dönemde kavimler(kümeler) halinde hareket, bilimin doğuşu, topluluklar arası etkileşimde bozukluk, çok boyutlu düşünememe göze çarpıyor. Felsefe bilimi, günümüzdeki kadar rasyonalist, kümülatif ve çok boyutlu değil ve topluluklar uygarlık oluşturma ve kültürel etkileşim bakımından zayıf. Bu durumda siyasi, felsefi ya da toplumsal bir ideolojinin doğması, yayılması ve benimsenmesi zaman alıyor. Düşünen; üreten ve düşünce gücüyle dünyayı şekillendiren topluluklar azınlıkta. Dini Dönem ise toplumların geleceklerini dine dayalı şekillendirdikleri, rasyonalist düşünceden ziyade yaratıcıya inanışın görüldüğü, gelenek ve kabullerin düşünce gücüne diz çöktürdüğü, dine adanmışlığın görüldüğü bir dönemdir. Bilim ve felsefenin temelleri bu dönemde atılmakla birlikte din; toplumların yaşam felsefesini belirleyen dogmatik kurallar bütünü olmuştur. Uygarlaşmanın temelleri bu dönemde atılmaya başlanmışsa da düşünce gücü tam olarak zirvesinde değildir. Farabi, İbn-i Sina, İbn-i Rüşd gibi filozoflar bu dönemde Batı felsefesine yön veren isimler olmuşlardır. İnsanın düşünerek, merak ederek ve gözlemler yaparak bilimi, felsefeyi, medeniyeti yükseklere çıkardığı, düşünceyi geliştirdiği en son dönem ise Aydınlanma (Bilim) Çağı olarak adlandırılır. Aydınlanma Çağını diğer iki dönemden ayıran şey düşünce gücünün etkin kullanılmasıdır. Bu dönemde insan faktörü devreye girmiştir. Düşünce doğmuştur; insandan insana, toplumdan topluma yayılıp benimsenmiştir ve zihinsel-kültürel etkileşimler sonucu uygarlık tarihini son derece etkileyen önemli gelişmeler yaşanmış, yeni bilim ve felsefe kuramları ortaya çıkmış, yeni düşünceler ortaya çıkmıştır. Beyin gücü, bu dönemde tüm dünyaya hakim olmuştur. Bundan 15-20 asır önce, düşünce doğsa bile evrensel bir hal alamıyordu ve uygarlık tarihine yön veremiyordu. Fakat şimdi her olayın ve olgunun temelinde düşünce yatar. İlk Çağ’ dan günümüze doğru dünyanın küresel ve uygar halini alması, düşüncenin gelişimiyle paralellik göstermiştir. Düşünce doğmuş, toplumları etkisi altına almış, tüm evreni kapsamış ve dünyanın her bir köşesini aydınlatan bir lamba halini almıştır. İnsan faktörü; rasyonalist düşünceyle birleşince Dünya tek boyutlu bir kara parçası olmaktan çıkıp aklın rehberliğinde hareket eden bir yolcu halini almıştır. Yani Aristoteles’ in de söylediği gibi cesaret, kuvvetle birleşince büsbütün artmış, yeni olgular ortaya çıkmıştır. Bundan yüzyıllar sonra da aklın ilkelerini gözeten, yeni akımlar geliştiren, merak edip sorgulayıp çözüm üretmeye çalışan her topluluk, düşüncenin gücünden faydalanacaktır. Çünkü düşünce, sadece kültürel etkileşim yoluyla iletilip pratik kazançlar sağlayan akıl yürütmeler değil; aynı zamanda ileriye dönük yeni düşüncelere de zemin hazırlayan sonsuz bir yoldur.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.