- 678 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ARTVİN FIKRALARI-2
11-ISLIKLA ÇAĞIRMA
Çobanların en yakın yardımcıları sadık köpekleridir.Çok uzaklardan sesinden ve “früit,früit,früit..” diye ıslıkla çağrılmaları halinde sahibinin yanına koşarlar.
Ardanuç-Yolağzı Köyünde Molla Ali Pehlevan’ın evine Kala’dan(1) memur gelmiş,muhtarla görüşmek istemektedir.Muhtar diğer mahallede oturduğundan getirilmesi için torun Adnan Pehlevan görevlendirilir.Zırıki(2) oluşu ile bilinen 10 yaşlarındaki torun ;Veysel Yüksel’in harman yerinden mahallesi karşısına geçerek muhtarı çağırmaya başlar.Muhtardan ses gelmeyince bu sefer de “Früit,früit,früit..” diye ıslıkla çağırmaya başlar,yanındaki arkadaşı karşı gelse de devam eder.Halbuki muhtar yakın bir evdedir,ıslığı duyunca öfke ile gizlice çocuklara yaklaşır, bacaklarına bastonunu fırlatır ve taşlamaya başlar.Neye uğradıklarını şaşıran çocuklar tarladan aşağı doğru kaçmaya başlarlar. Muhtar peşlerinden:
-Na var!..Ola it oğlu, itlar? Diye bağırır. Taş menzilinden uzaklaştıktan sonra ıslıkçımız:
-Emi!..Dedem çağıriyerdi,dedem!..Diye cevap verir.
1-Kala: Köylülerin Ardanuç ilçelerine verdikleri isim.
2-Zırıki: Şımarık, aksi çocuk.
12-HA BU KARADENİZ
Köyün birinde bir çoban, sürüsünün pazarlamasına yardımcı olmak için Batum’a gider. Köyüne dönünce; köyünden hiç ayrılmamış bir arkadaşına gördüklerini anlatmaya başlar. Batum’un yemyeşil bir ova içinde deniz kenarında olduğunu, büyük pencereli çok yüksek binalar gördüğünü, denizin adına Karadeniz dendiğini ve bu denizin de uçsuz bucaksız olduğunu ballandırarak anlatırken; bizimki artık dayanamaz:
-Ola heee!..He,da!..Ha bu Karadeniz,bizim Karagol’dan da beyuk degil ya,hoş!..Der.
13-GENÇ BİR VALİ
İsmet İnönü, Atatürk’ün Başbakanı iken Ardahan üzerinden Artvin’e geleceği duyulur. Artvin’in ileri gelenleri, sözcülüğe Ardanuç-Yolağzı köyünden Molla Ali Pehlevan’ı seçerler ve sınırda karşılarlar. Kutul’da bir yemek verilir. Yemekte yöre meseleleri konuşulur, İsmet Paşa ayrılırken de sözcümüze:
-Benden başka bir isteğiniz var mı? Diye sorar.
-Sayın Paşam!.. Bize genç ve çalışkan bir vali gönderin diye yanıt alır.
Ancak bu istekten kimse memnun olmaz, Paşamız uzaklaştıktan sonra:
-Bu kadar sorunumuz varken, yalnız bir vali istenir mi? Diye çıkışanlara:
-Aklında yalnız vali kalır, demesine rağmen tenkitten kurtulamaz.
Not: Kısa süre sonra ise Refik Koraltan isimli bir genç, vali olarak atanır. Bayındırlık işleri yanında en uzak köylere dahi okullar açılır, Kuvarshan ve Murgul maden yatakları işletmeye alınır. Artvin, öğrenim ve yüksek tahsilli oranında, nüfusuna göre birinciliği başka bir ilimize bırakmayan bir il haline gelir.
14-YAZ MI, KIŞ MI?
Yolağzı Köyü’nden Ömer Pehlevan, Ardanuç-Kapı Köydeki yaşlı akrabasının ziyaretine gider. Dereden tepeden konuştuktan sonra yaşlı adam bir anısını anlatmaya başlar:
-Bir tarihte; okuzlari kızağa koştuh, Killuğa(1) oduna gettuh.(2)Okuzlari çayıra koyverduh, onlar otliyer, ben başladım odun yapmaya. Ama hava savuh(3),kar adam boyi(4)”diye konuşmaya başlayınca bizimki daha fazla dayanamaz:
-Emi!..Yaz mıydı?,Kış mıydı? Diye atılır. Adam iyice şaşırır ve:
-Ola!..Bilmam ki,yaz mıydı? Kış mıydı? Der.
1-Killuğa: Killik ormanına
2-Gettuh: gittik
3-Savuh: Soğuk
4-Boyi: Boyu
15-KURT DUŞTİ(1)
Ardanuç-Yolağzı Köyü’nün akıllı delisi Asım Demirci Ağabeyi ile köyün sığırtmacıdır ve yalan söylemesi ile bilinir. Uzun Çayır otlağında koyun sürüsü ile nahır(2) yan yana otlamaktadır. Asım, Koco (3) oynamakta olan çobanların yanına koşar ve katıla katıla gülerken:
-Ola!.. Vallah suruya kurt duşti, kurt!.. Der ve gülmeye devam eder.
Oyuna dalmış olan çobanlar aldırmaz, oyunlarına devam ederler. Başka tarafta olan ağabeyi durumu anlar ve köpekleri çağırarak kurdu koyunlara zarar vermeden ormana doğru kovar. Köpeklerin koşuşmaları ve havlamaları üzerine oyuncularımız kendilerine gelir, görev yerlerine koşarken de:
-Ola tuh!..Asım, Asım olalı, bir defe doğru dedi, ona da biz orali olmaduh(4), derler.
1-Kurt duşti: Kurt geldi, girdi
2-Nahır: Sığır sürüsü
3-Koco: Bir çeşit çelik çomak oyunu
4-Orali olmaduh: İlgilenmedik
16-GEMİLER(1) YERLERDE
Ardanuç-Yolağzı Köyünde Abdullah ve M.Ali Pehlevan bir çift öküz, bir çift tosun ile harman dövmektedirler(2). Karşıdaki tek katlı Nazım Yenigün’ün evinin penceresinden de çocuklar onları seyreder. Tosunlar, yeni koşulmalarına rağmen kısa sürede alışır, uyum sağlar. Çocukların arasındaki Abdulvehap Yasal:
-Habunların harmanını bir toz duman edem, hele bir seyredin, der. Bu sırada tosunların gözleri ile Abdulvehap’ın gözleri çakışır. Tosunlar aniden harman çeperinden (3) atlayarak yola çıkarlar. Öküzler de onları izlerler. Sürüklenen düvenler yolda tozu dumana katarlar. Hayvanlar sakinleştirilir, düvenlerin onarımına geçilir, öküzler otlağa gönderilir. Düvenin taşlarını çakarken de M.Ali Usta Ağabeyine:
-Havada sinek yoh, habu tosunlar niya(4) bızıklandi(5), ağniyamadım, der.
1-Gemi: Düven, döven
2-Harman dövme: Harmanda daneleri ayırma işi
3-Çeper: Ahşap çit
4-Niya: Niçin
5-Bızıklanma: Bızıkı denen iri sineğin ısırması ile hayvanların kaçışması
17-SEN BENİM...
Ardanuç-Yolağzı Köyü’nde sığırtmaçlık yapmakta olan köyün akıllı delisi Asım Demirci, çok zor geçinmesine rağmen daha genç yaşında çok fazla çocuğu olur. Çocuklarının perişan durumuna acıyan eski muhtar Cemal Önür, kendisini koruması için bir paket kaput alır, hediye olarak kendisine götürür ve:
-Asım!..Daha bu yaşta, bir çok çocuk yaptın,hepsi de perişan,kendini koruman için…Derken Asım’ın tepesi atar:
-Sen benim s..imin kahyası mısın? Diye çıkışır. Cemal Usta, neye uğradığını şaşırır, elindeki paketi cebine koyarken:
-Tamam, Asım, tamam, sen haklısın der ve oradan ayrılır.
18- EŞEK, MERDİVENE YUKARI…
Köyün birinde bir genç, varlıklı bir kişiye hizmetkâr olur. Çalışkanlığı ve dürüstlüğü ile takdir toplar. Bu arada evin güzel kızına da âşık olur, durumu kıza sezdirince kovulur. Ancak sevdasının arkasında durur, araya hatırlı kişiler koyar, yine ret edilir ve “Kızımız, o yanaşmaya mı kaldı”? Diye bir de hakaret görür.
Gencimizin aşkı kine dönüşür ve aileden öcünü almak için bir muskacıya başvurur. Durumu anlayan muskacı; iki muska yazar, birisinin suyunu kıza, diğerinin suyunu da eşeklerine içirmesini tembih eder. Bu şekilde kızın eşeklerine âşık olacağı planlanır. Ancak aracı, verilen muska sularını yanlışlıkla ters içirir, eşek kıza âşık olur. Eşeğin huysuzluğu ayyuka çıkar, serbest bırakılır. Bu sefer de balkonda yeşil kaftanı ile oturmakta olan kıza ulaşmak için ahşap merdivenlerden anıra anıra çıkmaya başlar, sahibi geri çevirir. Durumu izleyen köylüler:
- Kızı yonca sandı, zağar(1) ,derler.
1-Zağar: Galiba, herhalde
19-BAL KURSAKTA…
Ardanuç-Yolağzı Köyü’nde çocuklar bir araya gelir, ne yapalım derken İsmail Kızılay Dede’nin petekliğinden bal çalmaya karar verirler. Akşam olunca ay ışığında peteklerin yanına ulaşırlar. Ancak daha kovanlara dokunmadan dedenin davudi sesi ve sopası ile karşılaşır ve aşağı doğru kaçarlar. Peşlerinden koşan ve taşlayan dedeye yakalanmamak için içlerinden Fevzi Durmuş, Âdem Önür ile İlyas Pehlevan karapanlarının aralığına atlar, ancak aralığın önü taş duvarla örüldüğünü bilmez ve orada sıkışıp kalır. Tehlike geçtikten sonra arkadaşları yitiğimizi aramaya başlar. Düştüğü yerden tıkırtıları duyan arkadaşları, üstten bakarlar ki yitik duvara tırmanıyor, tekrar yere düşüyor, İsmail Dede duyar diye de ses çıkarmıyor. Arkadaşlarının gülmeleri ve yardımları ile kurtulan Fevzi:
-Allah!..Allah!..Habuni(1), namehel(2) yaptilar ki?,der.
1-Habuni: Buradakini
2-Namehel: Ne zaman
20-KİMİ ALACAN?
Ardanuç-Yolağzı Köyü’nde İskender Durmuş’un iki kızından sonra bir oğlu olur. Fevzi adı verilen bu ufaklık yürümeye ve konuşmaya başlayınca; köyün gençleri, açık saçık maniler ve sözler öğreterek toplu yerlerde papağan gibi konuşturur, eğlenirler. Bunların bir tanesi de:
-Ola Fevzi!.. Kimi alacaksın? Diye sorduklarında:
-Egitmangilin Naşide, Dayımgilin Fikriye, Demurçigilin Nuşure… Diye saymaya başlar, herkes katıla katıla güler, gelinlik çağına gelmiş köyün bu güzel kızları da gülerken utançlarından yerin dibine girerler.
Bir gün Çakır’ın Çayırı’nda iki aile birlikte çalışırken Fikriye Hanım’ın ağabeyi Fevzi’ye aynı soruyu sorar. Fevzi saymaya başlayınca çalışanların kahkahaları daha da yükselir. Zira Fikriye Hanım demir dirgeni kaptığı gibi çocuğun yanına koşar ve:
-Dayıngilin Fikriye benim ulan!.. Hadi al beni, der ve sonra dirgenin sivri demirlerini çocuğun gözlerine diker, “bir daha duyarsam gözlerini oyarım”, der. Neye uğradığını şaşıran çocuk ağlamaya başlar, ablası elinden kurtarırken:
-Sen de çocuhla çocuh oldun ha!..,Der. Olaydan sonra papağanlık da tarih olur.
21-BİR KULAĞIMDAN GİRİYER…
Ardanuç-Yolağzı Köyü’ne; Eğitmen Gülpaşa Özkan’ın uzun yıllar görev yaptıktan sonra Hasan Tekin adlı bir öğretmen de atanır. Eğitmen 1.sınıfları, öğretmen de 3.ve 4.sınıfları okutmaya başlar. Öğretmen öğrencilerini tanımaya başlar, her öğrencinin durumunu kavrar. Ancak 3.sınıfa gelmiş ve fiziki olarak da gelişmiş olan Asım Demirci’yi pek anlayamaz.
Bir gün Asım’ı tahtaya kaldırır, sorularına hele az önce anlattığına bile cevap alamayınca öğretmenin tepesi atar:
-Oğlum!..Daha biraz önce anlattım,ne çabuk unuttun,yoksa kendin burada,kafan başka yerde mi? Diye çıkışır.Asım’ın cevabı kısa olur:
-Ogratmanım!..Senin deduhların bir kulağımdan giriyeeer,oburundan çıhıyer(1). Der.
1-Öğretmenim!..Senin dediklerin bir kulağımdan giriyooor, diğerinden çıkıyor.
22- ADIN NEDİR?
Ardanuç-Yolağzı Köyü’nde Eğitmen Gülpaşa Özkan,1.sınıfların ilk dersindedir. Çocuklara önce baba ve sonra kendi adlarını sorarak onları konuşturmaya çalışır. Ancak köy çocukları, çok sessiz söylemekte veya hiç ses çıkarmadan utançlarından eğilip büzülmektedirler. Sıra İskender oğlu Fevzi Durmuş’a geldiğinde; Eğitmen sınıfa:
-Çocuklar!.. Her birinize babanızın ve kendi adınızı soruyorum, utanacak bir şey yok, cevaplarınızı ayağı kalkarak sesli bir şekilde söyleyin diye ikazda bulunur ve Fevzi Durmuş’a dönerek:
-Adın nedir? Diye sorar. Şimdiye kadar önce baba adı sorulduğu için Fevzi ayağa kalkar ve heyecanla bağırır:
-İskender.
23-DOĞRİ ÇEK OLA!..
Ardanuç-Yolağzı Köyü’nde Öğretmen Hasan Tekin, sınıfta yeni bir uygulama başlatır. Dersini bilen öğrenciler, bilmeyenlerin kulaklarını çektirir veya cetvelle ellerine vurdurur. Arkadaşına iltimas edene ise öğretmen, nasıl vurulacağını acı bir şekilde gösterir.
O gün; sınıfta bir şiir, Adnan Pehlevan tarafından hatasız bir şekilde okunur, okuyamayanların kulaklarını çekmektedir. Sıra arkadaşı Fevzi Durmuş’a gelince “kusura bakma adaş” diyerek hafifçe çekmeye çalışır. Fevzi diğer tarafa dönerek:
-Doğri çek, Ola!..Doğri,der.
24-YA KÜFÜR EDİYORSA
43 yıllık esaret döneminde; Molla Ali Pehlevan ile Kosti isimli bir Ermeni ticaret ortağı ve iyi arkadaştır, yemeleri içmeleri ayrı gitmez. Kosti arkadaşına Hıristiyanlığı kabul ettiremeyince kendisi Müslüman olmak ister. Cuma namazı birlikte kılınır, imamı beklerken Kosti:
-Ali!.. Bir adam aşağıdan, yukarıdan size bağırıyor, çağırıyor; siz de eğilip kalkıyor, sonra “amen, amen” diyorsuz. Siz anlıyor, adam ne diyor? Diye sorunca Ali:
-Mektepli medreseli anlar, başkası pek anlamaz, diye cevap verir. Bunun üzerine Kosti:
-Yok Ali!..Ben vazgeçtim,ya küfür ediyorsa,der.
25-DEMİRDEN KAYIŞ
Ardanuç-Aydın Köyü’nde Demirci Abdullah Usta’nın oğlu, okula sık sık düşük pantolon ile gider. Öğretmeni yeni bir kayış takmasını isteyince kayışlarının devamlı koptuğunun cevabını alır. Bunun üzerine öğretmen şaka yollu, çocuğa:
-O zaman babana söyle de; sana demirden bir kayış yapsın, der. Çocuk gülerek:
-Avı mısın(1) ogratmanım? Demurdan kayış olur mi, heç(2)!.. Der.
1-Avi: Ayı
2-Heç: Hiç
DEVAM EDECEK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.