- 1147 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
UMUTLAR KARARMADAN..BÖLÜM 3..
Ben biraz korkmuştum sanki, Baba diye seslenmek geldi içimden ama ben de erkektim korktu dedirtmem kendime diyerek seslenmekten vazgeçtim. Zaten bu düşünce beynimden sıyrılırken babam karşıma gelmişti bana oradaki güzelliğin muhteşem olduğunu el hareketiyle anlatıyordu.
Ben babama Ben de göreceğim dedim babam tabii göreceksin ama karşıya geçmemiz lazım dedi bu taraftan yürüyemeyiz. Ben baba nasıl geçeceğiz köprü varmı dedim.
Babam hayır anlamında başını salladı bir kaç yüz metre aşağıya inelim belki karşıya geçmek için taş birikmiş kıyılar buluruz veya küçük su yatakları genelde taşlık yerde su hızlı akmaz dedi.
Ben babama hayretle bakıp dinliyordum sonra saçlarımı okşayarak varmısın dedi ben tabii dedim büyük bir olgunlukla, babam hadi o zaman dedi, aşağılara doğru yürümeye başladık.
Gözlerim Etraftaki bitkileri tahlil ediyordu, faydalı mıdır diye düşünürken babam dur oğlum biraz dinlenelim eğer kolay bir geçiş bulmazsak vazgeçeriz dedi kendimizi tehlikeye atmayalım.
Bitkilerin arasına yığılmış koca taşların üzerine oturup dinlendik ,sonra tekrar yürümeye başladık. Çok güzel bir düzlüğe gelmiştik. Babam evet dedi işte şimdi geçebiliriz ırmak suyu İki kola ayrılmış, iki su yolu olmuştu orada kocaman taşlarda vardı. Babam önce eşyaları sonra beni sırtına alıp karşıya geçirdi, babamın yüz ifadesi rahatlamış sanki bir ödül kazanmış gibi mutluydu.
Şimdi bu ırmağın izleğinde yürüyüp çok daha yoruluruz dedi nasılsa geçecek yeri bulduk dinlenelim biraz dedi, sen biraz dinlen ben birkaç fotoğraf çekeyim dedi .
Bir saat sonra nihayet babamın istediği yere gelmiştik babam işte bu düzlük tam bize göre hemen kilimi açtık sırt üstü uzandım nefes nefese idik.
Ben yine gökyüzünün büyüsüne kapılmıştım rüzgarın sürüklediği bulutları izliyordum karşı dağın tepesine vardıklarında tepeye çıktıklarını ve oradan parçalara bölünüp dağıldıklarını görünce daha çok büyülendim babamın hapşırması ile o büyüden sıyrılıp bulunduğumuz yerin büyüsüne bıraktım kendimi.
Babam kamerasını eline almış muhteşem olan bu yerleri kuşları yuvalarına gitmek isteyen kuşları gagalarıyla yavrularını beslemeye çalışan kuşları çekiyordu.
Babam adeta kendinden geçmiş gibiydi beni unutup kamerasıyla şov yapıyordu istediğini yakalamış ki çok mutluydu vakit hayli geç olmuştu gün kendini son ışıklarla geceye devrediyordu, burası soğuktu suyun gözü denilen yer gürül, gürül İki koca Kaya’nın arasından beyaz köpüklerle su fışkırıyordu, su Kaya’lara çarparken su tozları havada uçuşuyordu.
Babam bir ateş yaktı ısınalım dedi çünkü üşüyorduk hemen uyku tulumlarımızın içine girdik.
Alevler kendilerini yavaş, yavaş güne teslim ediyordu suyun şırıltısı muhteşemdi o şarkıyı dinleyerek uykuya dalmışım.
Gün doğumunun ağır ve soğuk Rüzgarı dudaklarımı çatlatmak üzereydi nisan ayında olmamıza rağmen geceler soğuktu elbette ki soğuk olacaktı.
Dağlık bölgeler yaylalar hep soğuk olurdu ben yavaşça başımı kaldırıp yanımdaki ağacın dallarında şakıyan sarı bülbüle takıldım, ne güzel ötüyordu böyle, sanki bana daha uyu der gibiydi.
Suyun sesine karışan sesiyle diğer kuşların sesleri karışınca Cennetten bir köşe gibiydi Sanki. Babam uyanmıştı hemen ayaklanıp güneşin doğuşuyla birlikte bu harika yerleri yakalamaya çalıştı her beş dakika arayla değişik resimler çekiyordu.
Güneşin seyrine göre manzaralar yakalıyordu. Kuşluk vakti gelmeye yakın Güneş dünya’yı ısıtıyordu biz ısındık kahvaltı yaptık babam istediği resimleri çekmişti artık dönme vakti gelmişti.
Babam toparlanırım dedi Saat günün öğlen saatiydi yavaş, yavaş ırmak izleyin de yürümeye başladık. Gökyüzünü mavi kaplamıştı rüzgarlar gökyüzüne fırçalarıyla beyaz bulutlar çiziyordu gündüzün yeli yüzümüzü yalayıp geçiyordu hemen, hemen karşıya geçeceğimiz yere varmıştık.
Babam beni sırtlamak istedi ben kendim geçeceğim dedim babamın yüz ifadesi değişti ya düşersen dedi Ben de sen kurtarırsın dedim.
Hadi geç diye gülüp saçlarımı okşadı ama dikkatli ol dedi Ve nihayet İkimiz de geçtik babam acaba biraz daha aşağıya insek daha güzel yerler bulabilir miyiz dedi.
Bende babama Evet baba biraz daha yürüyelim dedim biz aşağı indikçe düzlük çoğalıyordu.
Nehir’in küçük birikintilerinin kenarında Gelincik papatya su menekşeleri ve onlarca çeşit kır çiçekleri süslemişti.
Uzaktan bir köy görünüyordu evet bir Köydü babama ne olur baba köye gidelim görelim ne olur dedim.
Babam beni kırmayıp tamam hadi gidip bakalım dedi, Yarım saati geçmişti köyün yakınına varmıştık yaklaştıkça uzaktan bulanık görünen köy netleşmeye başladı.
Çamurdan yapılmış evler üzerini kapatan kuru dal ve otlarla güneşin ışığıyla parlıyordu, uzaktan gelen çobanın kaval sesi yüksek kayalara çarpıp bize dönüyordu uzaklaştığımız çağlayan’ın sesine karışıyordu.
Nihayet köye varmıştık etrafta kimsecikler yoktu Babam biraz durduktan sonra herkes tarlasına gidip çalışıyordur İnsanlar burada başka iş yapamazlar ya hayvan besler ya da ekin ile bağ bahçe ile uğraşırlar dedi.
Ben üzülmüştüm o insanlar için ama yapacak bir şey yoktu Onların da yaşamı buydu demek babam hadi Cengiz yolumuz uzun oğlum akşama ancak varırız dedi.
Uzun bir yürüyüşten sonra bir kayanın üzerine oturup dinlendik, babam birden yerinden fırladı, şu geyiği çekmem lazım deyip kamerasını aldı geyiğin resmini çekmeye çalışıyordu.
Zira çalılardan tam olarak görünmüyordu babam saklanarak o yere doğru hızlıca yürümeye başladı geyik kaçıyor babam deklanşör tuşunu birbiri ardına basıyordu gözden kaybolmuşlardı o sırada ben korkmaya başladım, içim sıkılmıştı birden az sonra babam yüzü donuk bir şekilde görüldü yüzü kireç gibi beyazdı.Acaba babama ne olmuştu geyiğin peşine giderken mutluydu onu bu hale getiren neydi?
Hülyanna
YORUMLAR
Derinleştikçe daha bi güzel içimize akıyor
Ve istediği yere bizi sürüklüyor
İstesekte bunun akıntısından kurtulamayız
Süreklediği yere kadar gideriz
Tebrikler
Sabahat çelik
ne güzeldi paylaşımınız hülya hocam.kalemin daim olsun efendim.selam ve saygılarımla..
vahap ünsal tarafından 6/30/2017 11:00:17 PM zamanında düzenlenmiştir.