İTİBAR
İki hamal Bedestenin yanındaki kaldırıma sırt semerlerini koymuş derin bir sohbete dalmışlardı. Yaşça büyük olanı Sirkeci ambarından teslim ettiği yükün ardından aldığı dolgun bahşişten dolayı memnuniyetini anlatırken “Keşke Manyaslı Erçel her gün piyasaya gelse” dedi…
İstanbul’da Sultanhamam hamalları Anadolu’dan gelen esnafın hepsini aşinalıktan hemen tanılardı. Yazlık, kışlık sezon zamanlarında piyasa açılmadan Harem yönünden gelen sabah sekiz vapurunda onları karşılar toptancı esnafı iş yerine gelene kadar hanlarının çay ocağında ağırlar, çok itibarlı olanlara da Çorbacı Anton Efendi’den sabah çorbası ikram ederlerdi.
Oturak iskemle üzerinde Hamalbaşı ile kahveler içilirken piyasanın her daim revaç kumaş çeşitlerinden çizgili saten Diril, pamuk ipekle dokunan çiçek desenli Kutnu, ince sırma ipekle dokunan Seraser, elbiselik ve peştamallık Çubuklu, ipekle dokunan yastık ve döşemelik Çatma, her çizgisi ayrı beş renkte dokunan Beşme, cilasız ince tül ipek Canfeza, o zamanın abiyesi olup çok nadir bulunan altın ve gümüşten işlenmiş Arşın… gibi manifatura mağazasına renk katacak kumaşların yerleri ile ilgili ön bilgi alırlardı. Her tüccar bu pahalı mallardan hepsinden olmasa bile yöresine uygun renklerden birkaç çeşit alır tezgâhında rafın en görünen yerinde bulundururdu. Bu kumaşlar mağazanın kalitesini ve zenginliğini ifade ederdi.
Bir gün önce Manyas’tan Aga’nın burunsuz otobüsüne binerek Bandırma’da aktarma yapan Manyas’lı Erçel, sekiz saat yolculuktan sonra İstanbul’la gelebilmişti. Topkapı’da inerek Aksaray’da her zamanki kaldığı otelde kalıp ertesi günün sabahında piyasa açılmadan erkenden Yeni Cami meydanına inmişti. Bir süre cami avlusundaki güvercinleri seyredip Mısır Çarşısın içinden geçerek Kuru Kahveci Mehmet Efendi nin yanında bulunan çorbacıya girdi. Erkenci tezgâhtarlar hareketli günün öncesi çorbalarına kızartılmış ekmek banarak iyice karınlarını doyurup işlerine öyle gitmek istiyorlardı. Çünkü bu piyasada telaştan öğünün vakti hiç belli olmazdı. Bazen sabah içilen bir çorbayla akşam edilir, çok acıkınca bir simitle açlık bastırılırdı. Bu kural herkes için geçerli olduğundan oda kızarmış kuru ekmekle iyice karnını doyurdu. Manyas’tan getirdiği bir kaç parça hediyelik kelle peynir bulunan çantasını alıp, kumaş öncesi transistörlü çanta radyolara bakmak için Tahtakale’ ye doğru yönlendi.
Aşirefendi Caddesinin girişinde bulunan kumaş mağazasının yeni tezgâhtariarı sezonluk Altınyıldız, Bossa ve Bahariye kumaş toplarını vitrine çapraz dizerken bir yandan da Sirkeci tarafından cadde girişine göz atıyor Anadolu’dan gelebilecek tüccar müşteri kolluyordu. İyi müşteri yakalamak, onları mağaza bağlamak piyasadaki tezgâhtarlık değerini artırıyor daha büyük firmalardan teklif almalarına sebep oluyordu. Ya da kendi işlerini açtıklarında hazır müşteriye sahip oluyorlardı. Bu yüzden her tezgâhtar sürekli müşterisinin tüm ticari özelliklerini ve isteklerini bilir bu özelliklere göre davranış sergilerlerdi. Eli yavaş olana usulüne göre malı menfi tanıtır, bazen da yüksek fiyat çeker, sağlam müşteriye çok özel ihtimam gösterirlerdi. Büyük tüccarların referans oldukları müşterileri kendilerine bağlamak için olmadık metod denenir. Anadolu gezilerinde mutlaka ziyaret edilirdi. Bazılarının ismi piyasada alışverişte sembol isim olup bütün tezgâhtarlar tarafından bilinirdi. Patronlar itbarı yüksek müşteriden örnek verirken “Herkesi aynı kefeye koymayın Herkes Manyaslı Erçel değildir” diye sık, sık güven konusunda uyarı yaparlardı..
Büyük Postane Çakmakçılar yokuşu başındaki Hobyar Camisinde aceleyle öğlen namazının farzını kılan Kemah’lı Celal tam çıkarken şadırvanda tanıdık bir sima gördü. Yanına yaklaşıp “Hayrını gör Sadettin Amca “dedi. Başına mest veren tüccar eliyle dur işareti yaparak abdestini bitirip “ya seni Allah mı gönderdi” yanında duran poşetleri gösterip “Bir zahmet mağazaya götürüver içinde radyo var çarpma ha!!” diye ekledi.
Kesat günün en büyük piyangosunu yakalayan tezgâhtar poşetleri yüklenirken dönüp “yemeği söylüyorum ha” diye ekledi. Ardından farklı bir şey isteyip istemediğini sordu. Omzundaki ceketi giymeye çalışan Manyaslı Erçel “Her zamanki gibi yalnız soğan olmasın” diyerek başındaki siyah beresini düzelterek camiye girdi.
Han kapısından elinde poşetlerle aceleyle giren Kemah’lı Celal çay ocağının yanından geçerken hamallarla şakalaşan ocakcıya “ taze kahven yoksa hemen al Manyas’lı Erçel burada” diyerek kahveciyi uyardı. Ocakçı hemen çırağına talimat vererek “çabuk koş Mehmet efendiden taze kahve kap, gelirken Hacıbekir’den çifte kavrulmuş lokumda almayı ihmal etme o sever” diye ekledi.
Hamalbaşı ocaksıyla sohbeti bırakıp üzerindeki iş gömleğini çıkararak kaşe ceketini giyerek hanın kapısında önünde beklemeye başladı. Beş katlı iş hanının meydan bölümünde tamburlara kumaş saran tezgâhtarlar hamalbaşının itibarlı tüccarları karşılarken ceket değiştiğini bildiklerinden gelenin kim olduğu konusunda merak içinde kalmışlardı.
Kemahlı Celal diğer bütün iş yerlerine cephe olan ve dışarıdan en görünen tezgâhın üzerindeki kadife kumaş toplarını kaldırarak Konyalı Lokantasından gelen yemek tepsisini tezgâhın üzerine bıraktı. Tezgâh altında özel müşterilere sakladığı kumaş toplarından birkaç tanesini çıkarıp tam Manyaslı Erçel’in yemek yiyeceği yerin karşısına koyarak beklemeye başladı.
Birçok kez denese de hatıra binaen birkaç elbiselik kumaş alan bu itibarlı tüccarı bu sefer mal satmakta kararlıydı. Piyasa da iyi esnaf olarak anılan birini kazanmak ona mal satmak tezgâhtarlığında en maharetli yönüydü.
Bu gibi tüccarlar malın piyasa fiyatını iyi bildiklerinden pazarlık yapmaz ticaretinde çek senet kullanmazlardı. Alışveriş tamamen karşılıklı itimat ve güvene dayanırdı. Onun ayırdığı kumaşlar tekrar ölçülür dokuma hatası olmaması için çok itina ile kontrol edilirdi. Hamallar bu malları ambara teslim ederken tamburları kırmamaya özen gösterirlerdi. İtibarlı müşterisi olan iş hanlarının hamalları hiç boş durmaz sürekli mal sevkiyatı yapar bu sayede diğer hanlardaki hamallara kazanç bakımından da fark atarlardı.
Hamalbaşı refakatinde içeri giren Manyaslı Erçel’li işyerindeki tezgâhtarlar elini öperek karşılamıştı. İş hanındaki diğer toptancılarda onun geldiği hemen duyulmuş her gün ismi gecen bu insani yakından görmek için taze tezgahtarlar meraklı bakışlarla mağazanın önünden geçmeye başlamışlardı.
Tezgâhın üzerindeki tepside yemeğini yiyen Manyaslı Ercel hamalı olmayan Büyük Çorapçı Hanındaki Hasapoğlu firmasındaki mallarını ambara taşıması için hamal başının avucuna hatırı sayılır bir para bırakıp yemeğe devam etti. Yemek sırasında sohbette Manyas’ta Terzi Şakir, Terzi Ferhat, Terzi Mehmet, Terzi Fevzi’nin de mağazanın eski müşterileri olduğunu öğrendiğinde, son zamanlarda hatalı kumaş iadesi yaptığı eski yerden hesap kesmeden önce buradan bir çeşit yapmaya karar verdi.
Birçok kez mal satmak için gelen bu tezgâhtarı ufak alışverişlerinde sınamış bu güne kadar bir hatasını da görmemişti. En çok hoşuna giden yönü ise yediği yemekten kahvenin yanındaki çifte kavrulmuş lokuma kadar kendisini çok iyi tanımış olmasıydı.. Piyasadaki itibarından dolayı “Herkes Manyaslı Erçel değildir ”sözünü duyup ta onun için Manyas’a kadar birçok kez de gelmişti.
Kaşe topları, Şerz topları tek, tek tezgâhın üzerine konuyor kısa bir el dokunuşundan sonra ana renklerden beşer onar elbiselik kesilip tambura sarılıp kontrol için yan yana diziliyordu. Bütün çeşitlerin seçimi bittikten sıra bu itibarlı tüccarı kendisine mağazanın ikramı elbiselik için çok özel kumaşların seçimine geçilmişti.
Her şey sarılıp paketlendikten sonra ambara verilmek üzere hamallar çağrılmıştı. İki tarafında konuşmadığı tek şey fiyat ve ödeme idi. Manyaslı Ercel fiyatı sormamıştı , toptancı kumaşçılarda ödemeyi. Bu alışverişte “İTİBAR” dı her şeyi halleden..
Eğer gün ışığınızın azaldığını, yaşamınızdaki renklerin soluklaştığını veya yaşam enerjinizin tükendiğini hissediyorsanız; yaşama dokunurken kullandığı niyete ve tercih yapma modeline bakmalı insan..
Bence İTİBAR her şeyi haleden bir anahtardır…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.