11
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
2215
Okunma
“ne zaman seni özlesem elimi ateşe sokuyorum
sen gibi olmasa da işliyor içime, sakinleşiyorum...”
Yılın sonuna geldiğimiz şu günlerde her yer ve herkes ışıl ışıl…
Yeni yıl telaşı her yerde ve herkeste.
Haftada iki gün kızlarla öğlen yemeklerini dışarıda yiyoruz biliyorsun. Hani normal zamanlarda keyif oluyor bu yemekler, gidip-gelmeler. Hem kafamızı dağıtıyoruz hem de ufak-tefek alışverişlerimizi yapıyoruz.
Şimdi sen yoksun ya, ben hiçbir yere sığamıyorum. Ne yemeklerden ne de alışverişten bir zevk alıyorum. Tam tersi, ışıl ışıl süslenmiş vitrinleri, alışveriş merkezlerini gördükçe neden yanımda değilsin diye gözlerim doluyor.
Kızıyorum kendime, bu kadar basit bir olaydan, önemsiz bir şeyden geldiğin hale bak diye. Oysa daha önemli ve özel an”larımız var bizim, bu yere batasıca uzaklığı ve özlemini içime saplayıp duran.
…
Bu şehirde altıncı ve yeni evimizde ilk kışımızı geçiriyoruz. Bizim için cennete çevirdiğin, sıcacık evimizde ilk kışımız, ilk karımız, ilk yılbaşımız… Sensiz…
Ankara donuyor bu kış sevgilim, her yer bembeyaz ama ortada kar falan yok. Bir sis bulutu ve buza hapis olduk. Düşüncesi ne kadar soğuk ve kötü gözükse de manzara nefis ki bilirsin beni, hasta olurum dağa, taşa, denize, göle, ağaca, manzaraya, ota, böceğe … ( burada olsaydın her haftasonu kaçardık kar yürüyüşlerimize, seni tutmak ne mümkün.)
Ağaçlar, çiçekler ve manzara bu kadar mı güzel olur. “Bol bol resmini çek” dedin bana ki büyük bir zevkle her adımda bir güzellik bulup-çekiyorum zaten. Sonra sinirleniyorum böylesine bir iletişim çağında sana bunları gösteremediğim için. Millet dünyanın diğer ucuna ulaşabiliyorken istediği her an”da, ben çaresiz kalıyorum sana ulaşamadığım için ve seninle bunları paylaşamadığım için…
Böyle z’amanlarda her şeye ve herkese sayıyorum. Ne iş, ne para, ne dünya hiçbir şey gözümde olmuyor. Sen kızarsın benim bu hallerime, kimseye ve hiçbir şeye eyvallahım olmamasına. Erken hayata atılmak ve zevkle kendi ayaklarımın üstünde durabilmek biraz da beni böyle yaptı sanırım. Hiç olmazımın olmaması ve yaratırdım bir şekilde ne gerekliyse işte…
Bir eş ve bir anne olduğumda bile canımı sıkan bir şeye restimi çekebiliyor olmam hoşuna gitmiyor biliyorum. Ama sen beni bu yüzden sevmiştin. Aileme ne kadar düşkünsem bir o kadar da özgür olduğum için, kendi kararlarımın ardında durduğum için, hayatı kendi zevkime göre yaşadığım için, hayatı kolay kılan kararları kolay verebildiğim için, olaylar karşısında cesaretli olabildiğim için…
Dünya kadar yıl geçti üstümüzden sevgilim, ne zaman ne çocuklarımız ne de paylaştıklarımız değiştiremiyor gerçekleri. Çoğu zaman kendinle benim aramda kalıyorsun ve her defasında beni seçiyorsun. Aynı şeyi bende yaşıyorum ve seni seçiyorum. :)
Bir türlü ben diyemiyorum bir şeyin içinde sen varsan eğer. Hep sen diyorum ve sen bu yüzden hep bana kızıyorsun. Çünkü sen dedikçe ben değişiyorum. Ve sen değişmemi istemiyorsun. Bende bunu istemiyorum ama sen bu kadar çok olduğun sürece bende, kaçınılmaz oluyor bütün bunlar…
…
“aklımdan çıkmıyorsun dedim, başka türlüsünü yorgunum anlatmaya...”
…
başka yüzler altında,
ben hep seni sevdim...mi..?
yılların ardından söverken/söylerken
her rüyanın ardından sana yeniden küserken
ve hep de severken...
ve hiç de vazgeçmezken...
evet...
ben her gözleri karadan
bir masal yazdım ikimize...
hepsini de birer birer boğdum içimde...
bilmeyişin k’ayıp mı
yoksa benim sana kaçışlarım alışkanlık mı..?
demiştim sana,
seni sonsuz kendimi doyumsuz bıraktım ben bu masalın ortasında...
…
/dnzc_
“hayat bir masal mıydı sevgilim, acısıyla tatlısıyla
ki bize düşen yanı bolca hasret bugünlerde fazlasıyla…”