GÖRDÜM, DOKUNDU VE DE HİSSETTİM
, GÖRDÜM DOKUNDUM VE DE HİSSETTİM.
Perşembe günleri güzeldir aslında, ne tutsak ne de değil, özgür de sayılmaz belki ama şanslı yinede diğer günlere göre, neden mi? Ne tam ortada ne de kenarda; hani eskiler derdi ya
ne önden git dikkat çek, ne geri kal kurda kuşa yem ol; ya da,ne arkada kal asıl,nede önde dur basıl...
Perşembe günleri tam da bu Atasözüne uyuyor.
Günaydın arkadaşlar,günaydın a dostlar..
Günaydın, herkese
Umarım herkesin kendine uyan bir perşembesi vardır, yoksa da çok da önemli değil, bana bakmayın siz ben yazarım arada böyle saçma sapan şeyler,takılmayın yani, tamam..Ben sadece bir umudu dile getirmek istemiştim ama sanırım onu da yüzüme gözüme bulaştırdım,ben hep böyleyim,ben hiç bir şeyin sonuna kadar gidemiyorum ve her şeyim yarım kalıyor böyle.Ne bir hayalimin peşinden gidip sonunu getirdim,nede her hangi bir umudum gerçekleşin diye bekledim, olursa olur, olmazsa olmaz ki çoğunlukla olmadı ve sonu hep hüsranla bitti,böyle işte...
Aslına bakarsanız çok güzel dimi insanın her daim bir umudunun olması, küçük beklenti insanın yaşama dört elle sarılması için bir nedeni oluyor, ne güzel, mutlu olacağını düşünüp o anların hayalini kuruyorsun, bundan daha güzel ne olabilir ki...
Çok yıllar önce çok kötü bir an yaşamıştım ve o an kötü bir anı olarak kalmıştır bende.
Tavanı alçak basık ve de küçük bir evde kiracı olarak yaşadım uzun yıllar,bunların ötesinde dayanılmaz birde rutubet kokusu vardı ki anlatılır gibi değil.Daha sonraki yıllarda evin birde duvarları su Çekmeye başlayınca,artık o evde yaşamak bir işkence olmuştu bana ve de çocuklarıma.,Her tarafından çıkan böcek ve de fareleri söylemiyorum bile…
Bazı akşamlar, el ayak çekilince yalnız kalıp kafamı dinlerdim, derin düşüncelere dalar, şu hayatta neyi hayal etmiştim neyi buldum diyerek isyan ederdim. Bir Volkan oluşurdu içimde, sessiz sedasız kendi imkânlarımla söndürüyordum o Volkanı…
İşte böyle anlarda boğulacak gibi olur kendimi dışarıya atıyordum, gecenin sessizliğine kendi sessizliğimi katarak geceyle duygu yarışına giriyordum kendimce,her şeye rağmen güzel oluyordu geceyle yarışmak be…
İşte o gece de o anlardan birini daha yaşıyordum ve kendimi zor bela dışarıya attım. Evimizin kapısı hemen avluya açılıyordu,o evin tek güzel yanı da buydu zaten,avlu ve de sana ait olan tek kapı, güzeldi..
Eşim, balkonumuz olmadığı için dışarıda daha rahat oturmamız için bir oturak yapmıştı kendi imkânlarıyla, arada sırada da olsa böyle şeyler yapardı. Üst kattaki evin balkonu bize çıkıntı olduğundan dolayı dışarıda oturmak rahat oluyordu bizler için.O sıralar hiç yapmadığım şeyi yapıyordum ve çok sık aralıklarla ağlıyordum.Ağlamak için her hangi bir nedene gerek kalmıyordu,bir de bakıyordum ki gözyaşlarım dere gibi akıyor yanaklarımdan,çok yalnızlık çekiyordum,bu yalnızlığa birde yoksulluk eklenmişti ki,gerçek anlamda canım yanıyordu.Eşim çok becerikli biri değildi ve elinde mesleği vardı, ama yoktu. Gençliğinde bir çarşaf fabrikasında ustabaşıydı uzun yıllar.
O fabrika kapatıldıktan sonra, bir arkadaşının yardımıyla eşim ( T.E.K)’e,yani, o zaman ki adıyla, Türk elektrik kurumuna işçi olarak girmişti, bu durum biz tanışmadan önce olmuştu ve biz tanıştığımızda ise, iki yıl kadar olmuştu bu şebekede işe başlayalı. T.E.K, özelleşince her işçi gibi eşim yine işsiz kalmıştı, artık ince uzun bir yola girmiştik ve bu yolun sonu nereye varacaktı, bir ışık, bir umut var mıydı acaba? İşte bu sıralar, ne gece olsun istiyordum, nede sabah açsın istemiyordum. Eski çalışma arkadaşlarından biri eşime,Sen bu işte daha önceleri çalıştın ve işi de biliyorsun, senden çok bir şey istemiyorum, ben bir atölye açıyorum sen sadece işçilerin başında duracaksın o kadar, deyip eşime iş teklifinde bulundu,ücreti de fena değildi aslında. , ama eşim bunu kabul etmeyip geri çevirdi bu yaştan sonra gençlerle uğraşamam diyerek. Eşimi olmadı ikna edemedim, en azından bi başla, arkadaşının işi otursun baktın ki olmuyor ayrılırsın, hem ne var ki bunda, hem de bir işin olur oyalanırsın, arkadaşının da işi hallolur, dedim ama. Yok, Nuh dedi de Peygamber demedi, ne arkadaşı ne de ben adamı ikna edemedik. Oysa yaşı henüz 49’du ve kendini çok mu yaşlı zannediyordu acaba? Elini nereye attıysa o yer geri geldi ve bir türlü tutunamadı, tutunamadık ve de buna beceriksizlik de, cahillik de, saflık de, ya da ne bileyim şansızlık de, ne dersen de,bu gerçeği değiştirmiyordu.Bir yanda İşsizlik,öte yandan avunçlarımızdan uçup giden paralarımız, iki çocuk, ve her tarafından rutubet akan küçücük bir evde sıkışıp kalmak var ya faren kapana kısılıp kalmasından farksız değildi benim durumum.
Bazen ne olduğunu bile anlayamazdım, dışarıya çıkar dakikalarca gökyüzüne bakardım.
Gel ki oturduğum yerden görülebilen sadece bir avuç gökyüzü vardı ve o bir avuç gökyüzünü seyretmek bazen bana büyük bir keyif veriyordu, çoğu zaman da hüzün. Kimi akşamları dışarıya ağlamak için çıkıyordum o karanlıkta ağladığımı kimse görsün istemiyordum, çünkü ağladığımı o ana kadar kimse görmemişti, buna kendi ailemde dâhil.
Yine bir akşam karanlığı, yine ben; zor bela atmıştım kendimi dışarıya ve başımı kaldırdım gökyüzüne baktım,yıldızlar o kadar parlaktı ki, gökyüzü öylesine temiz, öylesine berraktı ki,yıldızlar bana bakıyor göz kırpıyorlardı sanki..Arkama yaslandım ve avucumun içiyle göz yaşlarımı sildim, Tanrım, bu ne güzelliktir böyle. Yıldızlar hemen karşımda,elimi uzatsam dokunacak kadar yakınımda, hepsinden daha parlak bir yıldız, hayatımda ilk kez bu kadar parlak bir yıldız görüyordum.Onunla hemen sohbete başladım,adeta göğsüne almış ellerimi tutuyordu ve saçlarımı okşuyordu benim..
artık ağlamıyordum, gözlerimi öylece kapamışım sessizce duruyordum ve nefesimi bile yavaş, yavaş alıyordum içime. Sonra tekrar gözlerimi açtım ki o yıldızla yine göz göze geldik, bana güç vereceksin değil mi?
Sorumun yanıtı karşı komşumun balkonunda gelmişti,.’Sen, ne yapıyorsun orada öyle oturmuş dakikalarca gökyüzüne bakıyorsun’.Bu sesle kendime gelmiştim.
O geceden sonra bir daha da asla dışarı çıkıp yıldız seyretmedim.
Hani ince bir hüzün duyarsın kimi zaman
Şarkılar daha bir dokunaklıdır.
sanırsın ki hiç kimse yok elinden tutan
Oysa her sözün, her hüznün ardında umut gizlidir.
Bulutların ardındaki güneş gibi
Yağmur sonrası çıkan gökkuşağı gibi
Ve unutma sevgi gibi, dostluk gibi, ask gibi
Eğer bir gün yalnızlık duyarsan
İnceden yaşlar süzülürse yanağından
Ve unutulduğunu sanıp bir sizi baslarsa yüreğinde
İşte o zaman gökyüzüne bak, selam ver ve yıldızları seyret.
Görecek hissedeceksin yüreğindeki o ıssızlığın nedenini,
Umutsuzluğun ne demek olduğunu anlayacaksın.
Yeniden sevmeyi işte tam da bu anlarda keşfedeceksin ve geçirdiğin o kuru yıllara bir kez daha üzüleceksin, ağlayacaksın, umudun olacak geceye belki de teşekkür edeceksin, kim bilir.
Gündüz Yavuz.
29 Haziran 2017 Perşembe