unutulmamalıdır ki karanlıklar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Biz birbirimizi öldürseydik.
Yaşadığım her ana geri dönüp beklemek istiyorum gelecek olan anı. Hepsine tekrar tekrar sormak istiyorum. Bu bana yaşattığınız adsız anların bedelini almak için ne kadar aldınız. Ne çeşit bir imparatorluktu sizinki…
Tanrı ruhumu yaratmıştı evvel evvel fakat bana ne olmak istediğimi sordu. Ben lahana olmak isterim tanrım dedim. Kat kat bir lahana sadece kat kat fakat ayrışık bir lahana. Bir taşkalp sarıp, olmazsa başka bir katımla daha sarıp, o da olmazsa diğer katımla sarıp, kat kat defalarca sarıp ısıtmak isterim çünkü onu. Bu bir temmuz göğünde doğan, hazirana uzanan güneşsiz yazın üşüyüşüdür.
Ben gördüm tanrım. Müziği ,resmi, dansı, yazıyı, devrimi, aşkı, beklentiyi, durmayı ve durduğu yerde kalmayı. Yeryüzünde cennete götürebileceğim ne varsa gördüm, öğrendim ve çok çaldım hepsinden. Hırsız meleklerin arasında. Cennet başlamadı henüz ve tanrı cennet için gerekli ne varsa hepsini alabilmem için yardım etti bana . Mutlak sonsuzlukta sayfalarca yayılacak ve uçuşacak olan imla ritüeline davet edildim. Çirkef bir melek tarafından taşlanırken yemin ederim ki o ağaçta ben de vardım. Sen de vardın. İlk çalınan elmadan ısırırken göğü yaratmamıştı henüz tanrı. Gökler bir elma için yaratıldı. Olmayan göğde traşı uzamış adem ilk taşı günahsız olanın yiyeceğini biliyordu. Suret zinciri başlamaya başladığı vakit erikleri yığılan, yağız bir yılan tarafından sarılan koca bir ağaçtım. Tüm yaratılmışların üzerimde dolanışlarını izler ne olduğumu anlamaya çalışırdım. Topraktan buluta buluttan aya uzanırken dallarım, ısrarla yürek dalımda yaşamak istediğini söyleyen küçük lahana kıza gözlerinin rengini benim yapraklarım verdi. Ve zehri aynı bölünmeyi yaşadığım akrepten aldı. Yüreğinden. Kumların kasırgalarında savrulurken yağmura olan aşkı yarattı çamuru. Sıcaktan daha özgür , soğuktan daha öldürücü bir aşk başladı. Keskin yamaçların kesikleri dağların gözlerini yaratırken incitirdi zirvesi için tırmanmak koca dağı. Tereddütsüz yaklaşırken mutlak bir barışa evrende, hayat zebanileri ile yaşamın kum saatlerini kıra kıra asfaltlara yapışmış yaban hayvanlarından kürk yaralarını deşiyordu. Savunulacak savaşlar ve tufanlar,kentsoylu ormanları inşa ediyordu birinci boyutta. Gözden öte kandan geri bu taş tarlalar kargaların kanatlarını acıtır onları bağırtırdı. Nedir çirkin ses ey şarkı söyleyen adamlar ve kadınlar bir kargada duyduğunuz mu? Yoksa sizin kulaklarınız tarafından güzel duyulan, mıydı bu? Hangi ressam çizdi sesi ve ses söyleyebildi bir resmi.
Olağan sarmaşıklar ve hataları. Hangi su bildi aktığını sürekli ki insan da böyleydi bu düzlemde. Aktığı anı durdurabilmek için denemediği şey kalmadı. İlk başlayan yaşam ile şimdi ve gelecekteki yaşam arasındaki zaman farkı daima sıfırdı. Kendi sırtında uyuyan kuş ve bizler, kafese inan şeytanlardan çok daha korkunç ve çok daha kötücüldük. Görmek dışı kalan, kendini yemeye başladığı zaman hücrelerini bağışlar. Bu bizim anlamaktan çok anlayamamak ile olan yakınlığımız, kendimiz. Ruhlarımızın ıstırap dolu entrikaları,şölenlerde çırılçıplak fakat kimse söyleyemez birbirine bu korkunç çıplaklığı. Ben sana seni seviyorum diyemem ki ben beni seviyorum demekten öte olamaz bu. Pazar olduğumu söyledim. Dolup boşalmak. Ve Pazar olduğunu söyledi. Kirsiz başlayıp kirle dağılan. Sana kıyılan tüm inançların, ince bellerinden akan tutku teri. Gitmekten vazgeçmiş kurşunların düşüşleri yere, karıncanın aşkına dokunmasın diye kendini bir kıyıya vurdu. Ok gibi vahşi ve kansız ve daha az acıtan bir yan. Adı yok şimdilik doğmadı ve var olmayı anlamadı.
O andan itibaren artık bilmeden yaşadı. Soğuk suyun kininden öteye geçemeyen işaretler yeryüzü savaşlarını başlatırken, kuşanın tüm yaratıkların bilincini, ey insanoğulları asla inkar edemeyeceğiniz şey kendiniz olacaksınız. Çoğunuzun ismi haklı kalacak yani asla olmayacak olan bir şeyi ismen taşıyabileceksiniz. Bu bizim annemizin ölümüdür. Annesinin ölümünü gören annesi ölmüşler önlerine çıkan bütün yollara artık karanlık bakmaktan başka bir şey yapmayacak. Kalın bir karanlık bu, krallığı sonsuz olan bir karanlık. Ödleri patlamışların akreplerin ve kusursuz başakların karanlığı. Korkuları korumakla görevli olanlardan, domuzlar ve silahlar çağından tutunanların, hiç sonlanmayan bebeklikleri. Onların ki yüzleri asla kırışmaz ve yaşlanmazlar. Yer çekiminden ötedir kuralları. Baharlı gezegenlerin uçurumlarında doğmayacak oldukları için, kıyafet istemeyi de bilmezler. Tchaikovsky çalarken dünya evrene bir adım, Mozart çalarken dünya varlığını dahi bilmez bu sebepten. Geri geri sarılan beyaz kuğu, karanlığa uzanırken, derimizin saydam kiri ne çeşit bir belada olduğumuzu tandan sonra anlatacaktır artık. Görüş için girdiğimiz birer sınav belgesidir hayatlarımız. Beni tanıt kendine.İşaretli duvarların içlerinden geçerken ben bıraktığın, bir ölüm hissi yaşayabil bu tanıtıyla. Sade ve olanaksız bir uykunun, alnının ortasında uyandırdıkları, sonsuz ve kusursuzdur. Elbette tanrım, elbette bir lahana anlaşılamaz asla, lahana olmayanlar tarafından. Lakin bunun için mutluyum, seçimlerimin olması bana sonsuz bir kibir verir. Yaşlanmayan ve hastalanmayan bir beden içerisinde, hayatımı kutsallaştırabildiğim kadar var olurum. Her şeyin kendi için yaratıldığını düşünen insanlardan çıkarım artık ve her şey için yaratıldığını düşünen bir lahana olurum ve bu olmak nasıl onur verir her katıma ve katıma gelebilmişlerime. Evimin içindeki ormanda la boheme, ağaçların fakir ve hiç tatlı yememiş çocukların, korosu hiç susmaz hep yüksektir. Kötü sesli kargaların şeflik yaptığı bu koro elbette şan ve ün için yaşayanlar tarafından duyulamaz, Peter Pan’ den, Kibritçi Kız’a kadar uzanmakta olan bir şarkı yazımının, notalanmış n yaşama canlanması şarkılarıdır. Sonsuz notaların çocukları gerçek çocukları bu ormanın sonsuz kalbinde yaşamakta ve tiz sesleri ile var etmektedirler şarkı ağaçlarını,yazı hayvanlarını,resim tilkilerini, sonsuzluğa. Fransız hayaletlerinin işgal ettiği adım, Fountain. Defalarca yaşadım bu masalların gerçek dünyalarını. Tattım en güzel uykularını. Dinamik bir yaşama arzusu ile öldürülürken yüzleri sansürlenmiş bütün çocuklar için, tüm uyurgezerler ve poşetleri ayaklarına dolaşmış sokaklar için yaşadım. Artık başka bir şey olmak istedi adım. Kuşun zihninden kediye kın, kılın bulandırıcı inceliğinden bir kuşak yaratmak için, iyi çocuklar için yaşadım. Her bin yılda da başkalaştı adım. Bu sanattır. Sanat istemek isteme ve o isteği yinelemedir hiç usanmadan.. İsteklerin kılcal damarlar gibi her varlık anına yayılıp, kanı taşımasıdır aynı zamanda yaratırken. Körüklenmiş ateşten hüznist bir gece yaratabilmedir. Süleyman’ın mühründen kokuşmuş bir büyü yaratmak için uğraşan tüm yaratma cahillerinden uzakta, siz istemenin istemek arzusunu hiç tadamadan ölmüş ve hiç gündüz görmemişlersiniz. Bayılmanın hazzında, göğe bakan çiçeklerin ulu sandığı, kibirli yağmurlar; en çok siz yağdınız, en çok siz. Tahta bir beşikte kiremitlerle ısıtılan bebeklerin baş parmaklarından emmeyi bilen yaşam, beni soğuk bir pençe arasına sıkıştırırken, bize biz bir, süt sarhoşuyum ben. Annemin, annelerimiz kadar anne olmayı başardığı bir simdoku ile yaratıldım bu sebepten. Parladım bir salyangoz gibi, göremeden parlattığım yolları ki ince dar ve ölü dolu zamanlardı bunlar. İnsan kılıçsal düşününce mermiler ağır ve defolu ve öldürmez olur. Ölmek beş duyuyla algılananın, sonsuzla çarpılmasıdır. Öyle bilir; şehir gökdelenlerini üstlerinden düşenler, ve tanrı bu yetkiyi onlara var olmadan önce verir. Avuç içleri aynıdır hepsinin. Şimdi ben de onlar gibiyim kalmadı katım bir tane daha sarabilmek için. Lakin tanrı orman çocuklarının bestelerini ağaçlarca yayar evine evrenin. Evrenin kalbinin dışı, karıncadan daha küçük ve daha karanlıktır,kırmızı bir karınca gibi gir haydi insanoğlu o karadeliğe, yaşam daha başlamadı burada,iki taneyiz siyah ve kırmızı karıncalar. Bunlar bizim sebeplerimiz ve tan bizi başkasına değil kendimize gösterebilmek için ağarır…
YORUMLAR
Hepsi geçiyor, sirke gibi oluyor insan.
Sonra o sirkeyi eski haline, üzüm ya da elma haline geri çeviriyorlar.
Sonra da karanlık varmış diyorlar. Dünya da ışığın daima kendini göstermesine bedenlerimiz hazır değil ama ruh öyle değil, lahana da olsa çekiyor yağını, suyunu.
Yani boğulan da biz, boğan da. Gün de, dün de. On sene sonra kaç saat hatıra da canlı kalıyorsa, o kadar da dirinin esiri.
Karanlık mevzular bunlarmış cidden.