- 5918 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
AİLEDE EŞLER BİRBİRLERİNE BİDAYETİNDEN NİHAYETİNE KADAR SEVGİ-SAYGI-ŞEFKAT-MERHAMET GÖSTERMELİ..
Günümüzde evlilikler neden kısa süre sonra ayrılıkla boşanmayla neticelenmekte sorusu üzerine biraz kafa yordum ve şu sonuçları çıkardım.Umarım faidesi olur.Önce erkekler evde eşlerine nasıl davranmalı o konuda bir şeyler söyleyelim.
Erkekler arkadaşlarına yaptığı güzel muamelelerden daha fazlasını hanımına karşı da yapmalı, eve girince hanımına tebessümle selam vermeli hanımı ile hoş sohbet edip,tatlı dille konuşmalı sevinç ve üzüntüsünü paylaşmalıdır.
Peygamber Efendimizin bu konuda pek çok Hadis-i Şerifleri bulunmakta bunu yapan erkekler en hayırlı erkekler olarak tavsif edilmektedir.Hanımlar eşleri eve geldiğinde güleryüzle hoşgeldin demelidir.Eşinin elbiselerini ceketini paltosunu üzerinden alıp asmalıdır.Yemek elbise ve yatağını hazırlamalıdır.Kocasının meşru isteklerine muhalefet etmemelidir.Başkalarına karşı süslenmeyip bütün güzelliklerini evde eşine göstermelidir.
Erkekler hanımı sıkıntılı olduğu zamanlarda ona moral vermeli,çocuklarının terbiyesinde hanımına yardımcı olmalı,hanımına kendi giydiği elbiselerden daha güzellerini kaliteli olanları giydirmeli,hanımına ve çocuklarına yedirmediği yemekleri dışarda yememelidir.
Yiyorsa da ara sıra eve de alıp hanımına da yedirmeli ki onların hakkını ödeyebilsin kendilerine değer verildiğini anlayabilsinler.Hanımlar eşinden izinsiz dışarıda bir yerlere gitmemelidir.Akrabalarına özellikle eşinin anne ve babasına ikramda bulunmalıdır.
Mübarek günlerde de olsa kocasından izinsiz nafile oruç tutmamalıdır.Kocasına karşı güzelliği ve malıyla babasının evindeki zenginlikle övünmemelidir.Yemek ve kıyafet ev eşyaları hususunda eşinin gücünün yetmeyeceği şeyleri istememelidir.Sesini kocasının sesinin üzerinde yükseltmemeli her söze karşılık vermemelidir.Çok konuşarak eşlerini huzursuz etmemelidir.
Evde erkeklere nazaran hanımların daha çok işleri olduğu çocukların bakım beslenme ve korunmasının tamamen hanımlara verildiği düşünüldüğünde erkeklerin çocukların bakım ve terbiyesinde hanımlarına yardımcı olmalarının gerekli olduğu sonucu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.Bunu yapan ailelerde çocuklar her bakımdan sağlıklı olmakta ,yapmayanlarda ise çocuklar ilerde anne ve babasına asi çocuklar olmaktadırlar..
Hanımlar erkeğin sol kaburga kemiğinden halkedilmişlerdir.Bazen kızabilirler,erkeğin hoşuna gitmeyecek davranışlar sergileyebilirler.Bu durumda hemen kızmak tehlikeli sonuçlara varabilecek davranışlara erkeğin ağzından nikahı zedeleyebilecek sözlerin çıkmasına neden olabilecektir.Bu durumda erkekler başka bir odaya geçmeli ayakta ise oturmalı,oturuyorsa oradan çıkarak mutlaka abdest alarak şeytanı oradan uzaklaştırmalıdır.
Öfke şeytandandır.Öfkelenen insanın vucudunda bir ateş meydana gelir. Bu ateşi ancak abdest söndürür.Bu durumda öfke ateşi sönecek eşler daha sağlıklı düşünmek suretiyle sonradan pişman olacakları işleri yapmaktan kurtulacaklardır.Öfke ile kalkan zararla oturur ata sözünü hatırdan çıkartmamalıdır.
’’Bu dünyada en çok rıfk ile muamele,aile üzerinde olmalıdır.İyi geçim ile evde hayır ve bereket bollaşır.Evdekiler yanlış bir iş yaptığında hemen kızışmamalı,kırılan kap kacak hususunda -Zararı yok ben de kırmıştım yenisini alırız gibi şeyler söylemeli.Zira Hadis-i Şerifte.Her şeyin bir eceli vardır buyurulmuştur.’’Silistrevi ksa.
Hanımına şiddet uygulamak çok zararlı sonuçlara neden olmakta ilerde hanım bunların cezasını güçlendiği ileriki yaşlarda mutlaka eşinden alma yoluna gitmektedir.Evden uzaklaştırılan sokaklarda geceleyen erkeklerin ardında bu türden hanımına şiddet uygulama hikayeleri olduğunu düşünmekteyim.
Hanım torun torba sahibi olduğu ayakta durabilecek ekonomik özgürlüğe sahip olduğu konumda erkeği elinin tersiyle iterek aile yuvasına layık olmadığını söyleyip onu yuvanın dışına atmaktadır.
Yapılan araştırmalarda eşine şiddet uygulayan kişilerin, askerde emrindekilere şiddet uygulayanların geçmişte kendisine şiddet uygulanan kişiler olduğu sonucuna ulaşılmıştır.Ben 26 yıllık öğretmenlik hayatımda öğrencilerim arasında anne baba ayrı çocuklarda bunu defalarca gördüm.
Ne kadar uyumsuz öğrenci varsa ana baba ayrı veya ana babası olmayıp dede ve babaanne yanında büyüyen çocuklar olduğunu arkadaşlarına şiddet uyguladıklarını,arkadaşlarının beslenmelerini alma yoluna, hırsızlık vb.kötü davranışlara yeltendiklerini müşahede ettim.
Yuvada yetişen öğretmenlerin polislerin insanlara şiddet uyguladıklarını gördüm.Sevgi ve saygıdan mahrum yetişenden başka davranışlar beklemek pırasa tohumu ekip gül beklemekten farksızdır.Soğanla pırasa tohumlarını çaprazlasanız çıksa çıksa sarımsak çıkar gül çıkmaz değil mi?Öyle anne babalardan da öyle çocuklar meydana gelir.
Anne karnında başlar her şey ilk gecede düğünde hamilelikte devam eder sonra güzel terbiyeyle ya iyi ya da kötü olarak devam eder.İçkili düğün, çalgılı düğün haramdır açık saçık gezmeyin,ekmeğe nimete saygılı olun,yediğinize içtiğinize dikkat edin diye boşuna bas bas bağırmıyor bilen büyüklerimiz..
***
Erkekler hanımıyla sıkıntı yaşadıkları durumda asla ona vurmamalı evde olan biteni ana babalarıyla hemence paylaşmamalıdır.Akl-ı selim ile hareket ederek bu duruma bir hocasından ya da güvenilir tecrübeli sır sahibi arkadaşlarından görüş alarak güzel sonuçlar almak için gayret etmelidir.
Evde olan biten asla komşuların akrabaların bilgisi dahilinde olmamalıdır.Kimse de aile işlerine karışmamalıdır.Ev halidir erkek döğer de severde sözü bu anlamda yanlış gibi görünse de aile işlerine diğer arkadaş,akraba,komşu ve büyüklerin karıştırılmaması anlamında çok yerinde bir sözdür.
Ben nice boşanmış gençler gördüm her iki tarafta tarikat ehli dindar aileler ama her iki tarafta kızın ve oğlanın hemen arkasında sanki eşler değil de aileler evliymişcesine sürdürülen evlilik ilk beş yılı atlatamadan kolayca yıkılıp boşanmayla neticelenmişti.
Eşler bu türden uyumsuz evliliklerde hemence çocuk yapmazlar,malı altını parayı evi bahane ederek kolayca boşanmayı hesaplar,kolayca işten sıyrılarak eşinden ayrılığı tercih ederler.
Halbuki çocuk bir tatlı meyvedir ,otuz sene hastane koridorlarında bendeniz bu tatlı meyvaya sahip olmak için çalıştım çabaladım Mevla yok kulum senin nasibinde dedi vermedi.
Yaptırdığımız tedkikler tedaviler hep hüsranla neticelendi.En son teknikleri de kullandık elbette ama yaşımız icabı geç kalınmış denemelerdi onlarda.
Bu tatlı meyveler bu şirin yaramazlar birer altın topturlar aslında.Evi neşelendirir,bakkaldan ekmeği getirmekle mektebe gitmekle, askerlik, evlilikle insana haneye mutluluk verirler.evliği pekiştirirler,mal altın para ev en sonra gelecek araçlardır.
Ama bunu anlayabilenlere çocuk nimetinin değerini ancak çocuğu olmayanlar anlayabilir.Kedi köpek yavrusu gibi doğurup doğurup sokağa bırakan sözde anne ve babalar değil elbette!!..
Dünyanın en mutsuz ve talihsiz insanları kimdir diye sorsalar evlenmeyenler derim.Sonra bir daha sorsalar evlenip te çocuk sahibi olamayanlar derim.Dengini bulamayan yaşlı ile evlenen kıza da acırım,Yaşlanıp ta eski evli olduğu günleri düşleyen amcalara da acırım.
Bir bilgenin sözüdür derler.Bir kadın kocası öldükten sonra hemen evlenmek istiyorsa eski kocasını hiç sevmediğindendir mutluluğu ikinci kocasında bulacağını ümit ettiğindendir..Bir erkek te hanımı öldükten sonra hemen evlenmek istiyorsa ölen eşini çok sevdiğindendir der.
Buradaki maksat hikmet evliğin çok güzel bir şey olduğu ve erkeğin yalnız mutlu olamayacağı gerçeğinden hareket ederek düşünülecek olursa eski neşeli mutlu hayata bir an önce yeniden dönme arzu ve iştihası nedeniyledir diye düşünüyorum.
Evde olan biten hanımın sırları başka erkeklerle bayanlarla iş arkadaşlarıyla asla paylaşılmamalıdır.
İki kişinin bildikleri sır olmaktan çıkar.
İstediğiniz kadar aramızda kalsın deseniz bile büyük bir tecrübeyle söylüyorum en güvenilir takva erkek ve kadınlar bile sırrınıza sahip olamamakta paranız malınız konuştuklarınız mutlaka başkalarının diline düşmektedir.
Benden duyma ama diye başlayan cümlelerle insanlar kolayca sizin en mahrem aile sırlarınızı ikinci üçüncü şahıslara aktarmaktadırlar.
Hanımlarda dedikodu yaygın sanılmasın erkeklerde daha çok yaygın,özellikle evli bayan ve erkeklerde iş mesai arkadaşlarıyla ailesinde olan biteni güya yardım fikir alırım maksadıyla paylaşıp da sonradan yuvasından olanların sayısı hiç de az olmayacak sayıdadır.Son pişmanlık fayda vermediği gibi keşkelerin de ardı arkası gelmemektedir.
Ev halidir eşlerden biri sıkıntılı olabilir kendi ailesinde sıkıntılar olabilir o durumda hanım ya da erkek birbirlerinden biraz ayrı kalmalı dışarı çıkıp hanımın o huysuzluğu geçinceye kadar oyalanmalıdır.Ateşe benzinle gitmek ya da ateşe körükle gitmek tam da bu duruma uyan atasözleridir.
Bir çok aile yuvası bundan yıkılmış çocuklar ortada kalmışlardır.Bir çok eski büyükler elli altmış yetmiş yıllık mutlu aile saadetlerinin nasıl olduğu sual edildiğinde hanım kızınca ben dışarı başka odaya çıktım ben kızınca hanım anladı dışarı komşuya kadar gidip benim öfkemin geçmesini bekledi demişlerdir.Saç saça baş başa kavga etmez birbirlerini sözle bile olsa incitmezlerdi eski eşler mutlu aile bireyleri.
Çocuklar duymasın adlı dizinin en çok haydi mutfak dedikleri bölümünü severim.Çocukların yanında kavga da edilmez herşey de konuşulmazdı..Siz hoşuna gitmeyecek bir şey yapıp hanımınızı kızdırdıysanız susmalısınız karşılık vermemelisiniz.Hanım sizin susmanızdan memnun olacak, eşimi kızdıracak bir şey mi yaptım diyerek pişman olacaktır.
Her iki tarafın bağırıp çağırması sonunda kavgayı, kavgalar geçimsizliği,şiddetli geçimsizlikler de ila nihaye eşlerin ayrı yaşamasını sonrada başka arayışlara gitmelerini burudeti(soğukluk) getirecektir.Bu arada kalan çocukların eşlerin her gün dırdır ve kavga yaptığı ailelerdeki çocukların yerine kendinizi koyun bir empati yapın bakalım.
Bitkiler pirinçler çiçekler üzerinde araştırma yapmışlar duymuşsunuzdur.Hergün sevilen okşanan çiçeklerin pirinçlerin çillenip filizlendiğini,azarlanan, kızılan, sevilmeyenlerin koktuklarını görmüş Japon bilim adamları.Kuşlarda çocuklarda yaşayan her canlı cansız nesnede böyledir.Ya da tabiatta dünyada herşey canlıdır.Taşında canı vardır Allahı tesbih eder.Şu alemde her ne varsa Onu tesbih tahmid ve zikreder.
Hanımın yaptığı herşey size göre elbette güzel olmayabilir.Netice de yapılmıştır.Evin şurasını neden böyle yaptın şöyle olmalı mı demek lazım ya da hanım çok güzel olmuş sen hep güzel yapıyorsun mu demek lazım.Elbette ikincisi muhatabını memnun edecektir.
Büyükler hanımlarından bir su bile getirmesini istemezlermiş kalkıp kendileri alırmış.Çocuklarına sen şunu yapıyormuşsun yapma demez azarlamaz dayak asla vurmaz,benim oğlum yapmaz derlermiş.
Su kırbasını delen çocuk hikayesini Şeyh Vefanın çocuğunun yaşadıklarını,İmam-ı Azam haz.lerinin babası Sabit Hz.Lerinin elma hikayesini de burada unutmayalım.
Bir emekli işçi arkadaşımız var her gittiğimiz yerde aşçı arkadaşa iltifatlar yapar ne güzel yapmışsın,bu güzel yemekleri nasıl yapıyorsun der,arabasına bindiği arkadaşa sen olmasaydın kardeşim biz buraları nasıl görecektik der.
Kimse de sen kötüsün demez beş kuruş harcamadan her yeri gezer gününü gün eder herkes onu sever sayar.Ama kişilerin arkasından konuşan, fesat tohumları eken, gıybetle dilini çirkinleştiren insanları eleştiren su-i ahlak sahiplerini çoğu insan sevmez benim bildiğim.
Peygamberimizin yaşam tarzını bilip ona göre yaşamak en güzelidir elbette.İnsanları yüzüne karşı methetmek onu kör testereyle kesmek gibidir buyuran Peygamber Efendimiz sav. müslüman kardeşimizin bir mecliste bozulmasını da yasaklamış ,kardeşlerinin ayıplarını ortaya çıkartanların mahşer gününde ayıplarının bir bir ortaya döküleceği tehdidini gözler önüne sermiştir.
Hocaya bilmediği bir soruyu sorup canlı yayında bir mecliste onu mahcup etmek haramdır buyurmuşlar İslam fıkıh alimleri..Ben şu kadar yıllık hayatımda her kınayanın mutlaka dünyada iken başına o kınadığı işin geldiğini görmüşümdür.Onlarca yaşanmış hikaye anlatabilirim ama boş yere günaha girmiş oluruz..
***
Erkekler hanımlarının yaptığı küçük kusurları evden dışarıya küçük hediyeler göndermesini izinsiz arkadaşlarıyla yaptığı şehiriçi gezmeleri ailesine gidip gelmesine müsaade etmeli,hemen cezasını vermeye kalkmamalıdır.İşte işlerin bozulup kırılmanın gerçekleştiği yer burasıdır.
Farkında olup farkında değilmiş gibi davranmakta yarar vardır.Bunu derken onun yaptığı herşeye izin vermek anlamı çıkartmamalıdır.Onun özeline karışmamak, telefonunu kurcalamamak,eve kamera taktırıp onu kontrol altında tutmamak, kısaca onun yerine kendinizi koyup özgüvenli olarak eşine sadakatını sergilemesini sağlamak şeklinde değerlendirmekteyim.
Sadakatın zedelenmesi asla düşünülemez.Bu türden evlilikler uzun süreli olmaz.Allah korusun ufak bir sarsıntıda yerle yeksan olur.Çocuk olup olmaması da fazla etkilemez erkekleri ve hanımları.Sadakat Türk aile sisteminin kırmızı çizgisi olup olmazsa olmazlarındandır.
Erkekler hanımına iltifat etmeli evinin sultanı olarak nitelendirmeli ona ufak tefek hediyeler almalı maaş aldığı zaman ona ve çocuklarına güzel yemekler yedirmeli ve küçük cep harçlıkları vermelidir.Her iki tarafın maaşlı olduğu durumlarda da kimse parayı harcama konusunda karşı tarafa baskı kurmamalıdır.
Hanımın ailesine maaşını vermesi iyi olmadığı gibi erkeğinde parasını harcama ve yatırım konusunda tek taraflı olması ailede birlikte olma aile olma amacına su taşımayacak birbirlerine kuşkuyla bakmalarına neden olacaktır.Bu durumda her iki tarafın alınan ev daire ve bahçe vb. gayri menkulleri ortak mal olarak edinmelerinde yarar vardır.
Evlilikte bir başka önemli husus da ailede mahremiyete riayet etmektir.İslam dininin esaslarına göre mahrem olan yani birbirlerine haram olan kimselerin yakın akraba bile olsalar bir arada oturup yeyip içemeyecekleri dusturu vardır.
Allahın Resulü Peygamber as.: İki mahrem kişi (kadınala yabancı bir erkek) bir arada olsalar üçüncüleri şeytandır ve aralarında mekik dokur buyurmaktadır.
Ayet-i Kerimede Rabbimiz Teala da:Zinaya yaklaşmayın buyurmaktadır.Zina yapmayın değil,ona yaklaşmayın buyurulmaktadır.Filört,mesalaşma, bir odada bir arada yakınlaşma,göz teması,elle sarılmak şeklindeki her şey bu hükmün içerisine girer.Bir arada kalan kuzenler teyze hala amca çocukları arasında uygun olmayan ilişkiler baş göstermesi kaçınılmazdır.
Hele de bir arada yatmak,denizde beraber tatil yapmak,amca kızının bekar evinde amca oğlunun,dayı hala kızlarının kendine mahrem yani haram olan,yabancı olan akrabasıyla beraber kalması bizim töremizde olamaz olursa evliliğin devamı düşünülemez,ayrılmak zaruri olur.Bu bir kere bile olsa düşünülemez.
Dinimizde aynı kardeşlerin bile yedi veya on yaşına gelince odalarının kız erkek ayrılması,anne babalarının odalarına izin isteyerek girmelerinin gerekli olduğunun belirtilmesi hep bu sebeptendir.
Bu nedenle kadın erkek ev ziyaretlerinde çalgılı düğünlerde haremlik-selamlık olarak arada sütre perde konarak ayrı oturulması birbirlerini görmemeleri ve seslerini duymamaları gerekmektedir.
Arkadaş ve komşuluk akrabalık ilişkilerinde de haremlik -selamlık uygulamak gerekir.Tüm yapılan zinalar olsun, ayrılıklar olsun evlilikleri bitiren hep bu türden olaylar ve özellikle kadının çalışmak için evinden çıkarak yabancılarla bir areada bulunmalarıdır diyebiliriz.
Mevlamız yarattığı kulunu elbette bizden daha iyi bilmektedir.Kadın ve erkek ateşle barut gibidir.Her an şeytan ve nefsinin verdiği vesvese ve kötü düşünceler ile Rabbimizin hoşlanmayacağı zina fiilini işleme tehlikesi vardır.
Birbirlerinin resimlerini çeken eşlerin birbirlerinin açık yerlerini gören akrabaların göz zinası yaptıkları ve onları tahayyül ederek eşleriyle beraber olduklarını bunun da doğacak çocuğa veled-i zina olacak şekilde olumsuz zararlar vereceğini de düşünmek icap eder diye düşünmekteyim.
Bu kadar da olmaz demeyin daha fazlası da olur.Mevıza kitapları bunun sayısız örnekleriyle doludur.
Eşler ibadetlerinde hanımlarına hanımlarda eşlerine ve çocuklarına hep hayır dua etmelidirler.Beddua ettim de tutmadı demeyin bir gün gelir o duanız kabul olur ve çocuğunuzun başına gelir.Ben bunu kendi hayatımda çok gördüm.Sessiz kaldığım her dua fiili dua oldu sanki gidip muhatabını buldu vahim sonuçlara neden oldu.
Ben duanın hem dünyada hem de ahirette mutlaka kabul edileceğini hadislerde okuyan bilen bir insan olarak asla çocuklarınıza Allah seni kahretsin Allah senin belanı versin seni Rabbime havale ediyorum diyerek ilenmeyin beddua etmeyin.Ediyorsanız da mutlaka günün birinde onun kabul olup karşınıza vahim neticenin çıkacağını aklınızda bulundurun.
Duanız mühürlenir ve geri dönme imkanı kalmaz pişmanlık duyarsınız ama çoktan iş içten geçmiştir.Onun için hayır dua edin kabul olursa da güzel kabul olmazsa da takdir böyleymiş dersiniz.Birisi eşiniz birisi çocuğunuz birisi anne babanız ya da arkadaşınız akrabanız.
Kötü olursalar size de ucu dokunmayacak mı?İyi olsunlar hayatta olsunlar gözünüzden de ırak olsunlar daha iyi değil mi?Onların başına gelen sizi sevindiriyorsa siz de çok kötü bir insan olmalısınız?
***
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Onbir kadın oturup, kocalarının ahvalini haber vermede ve hiçbir şeyi gizlemeyecekleri hususunda birbirlerine kesin söz verip anlaştılar:
Birincisi (zemmederek): "Benim kocam (yalçın) bir dağın başındaki zayıf bir devenin eti gibidir. Kolay değil ki çıkılsın, semiz değil ki götürülsün ’’ dedi. (Yani kocasının sert mizaçlı, huysuz, gururlu oluşuna, ailenin kendisinden istifade etmediğine işaret etti.)
İkincisi (de zemmederek): "Ben kocamın haberini fâş etmek istemem, çünkü korkarım. Eğer zikretmeye başlarsam büyük-küçük her şeyini söyleyip bırakmamam gerekir, (bu ise kolay değil) ’’ dedi.. (Bu sözüyle kocasının çok kötü olduğuna işaret etti).
Üçüncüsü (zemmederek): "Benim kocam uzun boyludur, konuşursam, boşanırım, konuşmazsam muallakta bırakılırım ’’ dedi. (Bu da kocasının akılca kıt olduğunu belirtmek istedi).
Dördüncüsü (överek): "Kocam Tihâme gecesi gibidir. Ne sıcaktır, ne soğuktur. Ne korkulur, ne usanılır ’’ dedi.
Beşincisi: "Kocam içeri girince pars, dışarı çıkınca arslan gididir. Bana bıraktığı (ev işlerinden hesap) sormaz’’ dedi.
Altıncısı: "Kocam, yedi mi (üst üste katlayıp) çok yer, içti mi sömürür, yattı mı sarınır. Benim kederimi anlamak için (elbiseme) elini sokmaz.’’ (Bu da kocasının kendisiyle ilgilenmediğini, yiyip içmekten başka birşey düşünmediğini söylemek ister.)
Yedincisi: "Kocam tohumsuzdur (erlik yapmaktan acizdir). Her dert onundur (vücudunda çeşitli hastalıklar var). Başımı yarar, vücudumu yaralar, (bunları yapmak için) herşeyi toplar, (her eline geçeni kullanır, vurur) ’’ dedi.
Sekizincisi: "Onun (vücuduna) dokunmak tavşana dokunmak gibi (yumuşak)tır. Güzel kokulu bitki gibi hoş kokar" dedi.
Dokuzuncusu: "Kocamın direği yüksektir (evi rahattır), kılıcının kını uzundur (boylu posludur), ocağının külü çoktur, evi meclise yakın (misafirperver) bir adamdır’’ dedi.
Onuncusu: "Kocam maliktir, hem de ne mâlik! Artık akıl ve hayalinizden geçen her hayra mâliktir. Onun çok devesi vardır. Develerin çökecek yerleri çok, yaylakları azdır. Çalgı sesini duydular mı helâk olacaklarını anlarlar. (Yani develer yayılmaya salınmaz, kesilmek üzere bekletilir, çalgı ve eğlence sesi duyunca kesileceklerini anlarlar demektir.)
Onbirincisi: "Kocam Ebu Zerr’dir. Amma ne Ebu Zerr’dir! Anlatayım: Kulaklarımı ziynetlerle doldurdu, bazularımı yağla tombullaştırdı. Beni hoşnut kıldı, kendimi bahtiyar ve yüce bildim. O beni Şıkk denen bir dağ kenarında bir miktar davarla geçinen bir âilenin kızı olarak buldu.
Beni atları kişneyen, develeri böğüren, ekinleri sürülüp daneleri harmanlanan müreffeh ve mesud bir cemiyete getirdi. Ben onun yanında söz sahibiyim, hiç azarlanmam. (Akşam) yatar sabaha kadar uyurum. Doya doya süt içerim.
Ebü Zerr’in annesi de var: Ümmü Ebü Zerr. Ama o ne annedir! Onun zahire anbarları büyük, hararları iri, evi geniştir.Ebü Zerr ’in oğlu da var. Ama ne nezaketli gençtir o. Onun yattığı yer, kılıcı çekilmiş kın gibidir. Onu dört aylık bir kuzunun tek budu doyurur, (az yer).
Ebu Zerr’in bir de kızı var. Ama o ne terbiyelidir. Babasına itaatkârdır. Anasına da itaatkârdır. Vücudu elbisesini doldurur. Endamıyla (kuma ve akranlarını) çatlatır.Ebu Zerr’in bir de câriyesi var. O ne sadakatli, ne iyi câriyedir.
Aile sırrımızı kimseye söylemez, evimizin azığını asla ifsad ve israf etmez, evimizde çer çöp bırakmaz, temiz tutar. Nâmusludur, eve kir getirmez.
Bir gün Ebu Zerr evden çıktı. Her tarafta süt tulumları yağ çıkarılmak için çalkalanmakta idi. Yolda, bir kadına rastladı. Kadının, beraberinde, pars gibi çevik iki çocuğu vardı, koltuğunun altından kadının memeleriyle oynuyorlardı. (Kocam bu kadını sevmiş olacak ki) beni bıraktı, onunla evlendi.
Ondan sonra ben de şeref sâhibi bir adamla evlendim. O da güzel ata binerdi. Hattâ mızrağını alır ve akşam üzeri deve ve sığır nev’inden birçok hayvan sürer, bana getirirdi. Getirdiği her çeşit hayvandan bana bir çift verirdi. (Bu kocam da bana:)"Ey Ümmü Zerr! Ye, iç ve akrabalarına ihsanda bulun! ’’ derdi.
Ümmü Zerr der ki: "Buna rağmen, ben bu ikinci kocamın bana verdiklerinin hepsini bir araya toplasam, Ebu Zerr’in en küçük kabını dolduramaz.
"Bu hadisi rivayet eden Hz. Aişe der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (gönlümü almak için):"Ey Aişe, buyurdular, ben sana Ebu Zerr’in Ümmü Zerr’e nisbeti gibiyim. (Şu farkla ki Ebu Zerr Ümmü Zerr’i boşamıştır, ben seni boşamadım. Biz beraber yaşayacağız).’’
Buhari, Nikâh 82 ; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe 92, (2448). Kaynak: Huzurlu aile nasıl olur, nasıl olmalıdır?
***
Hz. Osman şöyle buyuruyor ; - Rasulullah’ın şöyle buyurduğunu dinledim: - “bir kadın kocasına: - Senden hiç hayır görmedim.. der ise.. Allah, onun yetmiş yıllık amelini hiç eder; isterse o kadın gündüzlerini oruçlu, gecelerini namazlı geçirsin.” (dürretül vaizin 1/220)
Abdullah bin mesud rivayet etmiştir; peygamber efendimiz; - Bir kadın kocasının elbisesini yıkadığı zaman, şu sevapları alır:Allah onun için bin iyilik sevabı yazar; iki bin kötülüğünü de bağışlar.Üzerine güneş doğan her şey, o kadının bağışlanmasını Allahtan diler.O kadın bin derece yükseltilir. (dürretül vaizin 1/219)
Peygamber efendimiz buyuruyor ki;“cehenneme muttali oldum; oranın ekseri ehlinin kadınlar olduğunu gördüm.” Kadın sahabeler; “niçin ya rasulallah?” dediler. Buyurdu ki; “onlar laneti çok yaparlar, kocalarına küfran-ı nimette, (namkörlükte) bulunurlar.” (abdullatif 251/ ihya 2/149)
Abdurrahman bin avf demiştir ki; Rasulullah efendimiz şöyle buyurdu; - “Yararlı bir kadın, yararsız bir erkekten hayırlıdır hangi kadın olursa olsun; kocasına 7 gün hizmet ederse; 7 cehennem kapısı ona kapanır; 8 cennet kapısı ise onun için açılır, bu cennet kapılarından hangisinden isterse, hesap vermeden girer.” (dürretül vaizin 1/218)
Salihlerden bir zat, ailesini boşamak istediğinde kendisine; - Aileni niçin boşuyorsun? Diye soranlara: -Aile sırrı ifşa edilmez! Dedi. Boşandıktan sonra kendisine;-Niçin boşadın? Diye soranlara:- Artık kendisiyle hiçbir alakam kalmamış bir kadından bahsetmeğe hakkım yoktur, diye cevap vermiştir. (ihya 2/14
Abdullah bin Ömer rivayet ediyor ,rasulullah efendimizin şöyle buyurduğunu dinledim: “yerin tamamı altın ve gümüş olsa da, kadın bunları alıp kocasının evine gitse, sonra da günün birinde kocasının başına kakınç olup böbürlenerek dese ki; - Sen de kim oluyorsun, mal benim, mülk benim; senin malın yok ki! .Allah onun amellerini boşa çıkarır; ne kadar çok olursa olsun”(dürretül vaizin 2/221)
Fitnesi en büyük olan kişi, şeytana daha yakın olur. Eşler arasında ayrılma sebebi günümüzde maddi imkansızlıklara dayandırılsa da bunun altında şeytanın vesvesesi vardır. Şeytanın en sevdiği ve en önem verdiği şey karı koca arasını açıp aile düzenini bozmaktır.
Diğer yandan insanlarla iyi geçinmek için önce onlara güzel ve tatlı söz söylemek, sonra da elden geldiğince iyi ve nâzik davranmak gerekir. Peygamber Efendimiz’in ortaya koyduğu ölçüye göre insanların en hayırlısı, aile fertlerine karşı iyi davrananlar, onlarla iyi geçinenlerdir. Gelin şimdi aşağıda yazdığımız bir evliliğin nasıl fitneye düşdüğünü anlatan bir hikaye öğrenelim.
İç dünyasında rahatsızlık vardı. Çevresindeki dostlarının iyilik ve ilerleyişlerinden hiç de memnun olmuyor, âdeta onların rahat ve huzurlarından rahatsızlık ve huzursuzluk duyuyordu.
Bu sıkıntısını onları perişan görmekle, huzursuz kılmakla gidermeyi tercih etmişti. Zaten bu yüzden kendisine fitne adam demekteydiler.
Günlerdir kafasında beslediği bir fitne plânını daha, tatbik sahasına koymaya karar verdi.
Masum çehreli bir edâ ile muhatap olduğu komşusuna konuşmaya başladı:– Çok üzgünüm hanımefendi, bana söylemek düşmez ama, ne de olsa kapı komşusuyuz, sizin saâdetinizden başka şey düşünemem. Beyiniz bir başka hanım ile arkadaşlık etmekte, sizi pek yakında bırakmaya kararlı bulunmaktadır!
– Nasıl olur? Böyle bir şeyi hayal bile etmek istemiyorum!– Ne yazık ki hayal değil, bir hakikat! Ben de senin gibi düşünüyordum ama, beyinizi defalarca o hanımla görünce artık bütün iyi niyetlerimi bir yana bırakarak size açmaya karar verdim. Fakat fazla telâş etmeyin, o kadından vazgeçirmenin çaresini de biliyorum ben!– Nasıl?
Beyiniz gece uyuyunca sakalından (kullanılmadık bir ustura ile) birkaç tane kıl kesip bana getireceksiniz. O sakal tellerine gerekli tılsımı yapacağım. Ondan sonra bir daha o kadına yüzünü dönüp de bakmayacak bile!
Görevini eksiksiz yapmak isteyen Fitne Adam, plânın ikinci safhasını da hazırlar. İş yerinde bulduğu kocasına da şöyle konuşur:– Beyefendi, bir türlü dilim varmıyor ama, söylemek mecburiyetindeyim.
Saadetinize gölge düşmekte, hanımefendi bir başkasıyla ilişki kurmuş bulunmakta!– Nasıl olur? Mümkün değil!
– Maalesef ben de öyle düşünürdüm ama, işin içyüzünü anlayınca inanmak zorunda kaldım. Hattâ ilişki kurduğu adamla öyle bir plân hazırlamışlar ki bu gece, elinde keskin bir usturayla seni kesmeye karar vermiş olan hanım, sabaha karşı da kaçıp gitmeye niyet etmiş bulunmaktadır.
Olmaz öyle şey! Bizim geçimsizlik gibi bir şeyimiz yok. Şu âna gelinceye kadar tatlı tuzlu yaşadık, birbirimizden asla şikâyetçi olmadık. Buna sebeb ne?– Beyefendi, inanmazsanız bu gece yatağınıza yatıp uyur gibi yapın, bir müddet sonra karınızın sizi kesmek üzere elinde keskin bir usturayla yatağa doğru geldiğini göreceksiniz. İşte o zaman senin bu sâdık komşunun seni nasıl düşündüğünü anlamakta geç kalmayacaksın.
Gecenin geç saatlerine kadar evinde sohbet eden adam, nihayet uykuya yatar, kapadığı gözlerinin altından da etrafı inceler. Neden sonra bir usturayla ayak uçlarına basarak yaklaşan hanımın üzerine doğru geldiğini anlayınca ansızın sıçrayan adam:– Demek söylenen doğruymuş, beni kimin için kesmeye karar verdin? diyerek kadının boğazına sarılır. Bu sırada kopan feryad üzerine yetişen komşular bir cinayeti güç belâ önlerler.
Az sonra sinirler yatışır, ölkeler diner, ortaya giren iyi komşular:– Sizi civârımızın en mutlu çiftleri olarak bilirdik, ne oldu böyle? diye işin içyüzünü araştırırlar.
Kadın kendisine anlatılanı bir bir açıklar. Bey de aynı adamın kendisine söylediklerini ortaya döker. Böylece işin içyüzü anlaşılır.
Olanları dinleyen yaşlı komşu, ak sakalını titrek eliyle tutar ve dudakları arasından şu cümleler dökülür:– Allah fitneci komşunun şerrinden muhafaza eylesin evlâd. Peygamberimiz, (fitne uykudadır, uyandırana Allah lânet etsin) buyurmuştu. Cidden fitneci lânete müstahakmış. Az kalsın bir masum ocak, kanla sönecekti fitneci yüzünden!
Görüldüğü gibi şeytanın en büyük gayelerinden biri de karı- koca arasında geçimsizliğin çıkması ve sonuçta birbirinden ayrılmasıdır. Böylece aile yuvasını yıkarak ailenin perişan olmasına sebep olmaktır.
Hz. Peygamber (asm) arkadaşlarına:“Size en kötü olanlarınızı haber vereyim mi?” diye sordu. Onlar“Evet!..” deyince, şöyle buyurdu:
“Nemmamlık yapan / dedikodu eden, sevenlerin arasını bozmaya çalışan ve masum kimseler için kusur arayanlardır.” (Irakî, Tahricu Ahadisi’l-İhya-İhya ile birlikte-III/151).
Peygamberimiz (s.a.v) bir gün ashabına,
“Size cennetlik kadınların kimler olduğunu haber vereyim mi?” buyurdu.
Eshab:-“Buyrun, haber verin yâ Resûlallah” dediler. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu saadeti hak eden kadınları şöyle tanıttı:-“Onlar kocalarını çok severler. Onlara çocuk verirler.
Bir kızgınlık anında veya kendisine kötü davranıldığında ya da kocası ona kızdığında elini kocasının elinin üzerine koyar ve ona, işte elim elinde; sen benden razı olmadıkça uyku uyumayacağım’ der. ”
Böyle bir kadın karşısında eriyip yumuşamayacak ve kusurun biraz da kendisinde olduğunu söylemeyecek erkek çok azdır. Kocasına karşı tevazu gösterip sabırla bu formülü uygulayan kadın dünyası da âhireti de cennet olur.
Böyle özür dileyen bir kadının özrünü kabul etmeyen ve ona hâlâ sert davranan erkeğin de hesabını Allah görür.
Elinde sevgi sermayesi olan kimse, bunu önce en yakınlarına harcamalıdır.
Taberânî, et-Kebîr, 19/ 140; el-Evsat, nr. 1764; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 4/312; Münzirî, et-Tergib
***
Eşlerinize bolca iltifat edin. Her işine teşekkür edin.Hiç tenkit yok. Hiç kızmak yok.
Asla tartışma. Bir problem halinde sen haklısın de. Özür dile.Fizikte bir kaide vardır: Artı artıyı, eksi eksiyi iter. Zıt kutuplar birbirini çeker. Karı kocadan biri fani olursa, o evde geçim olur. İkisi de diri ise, o evde geçim olmaz. Peki, ikisi de fani ise ne olur? O evde ilahi aşk başlar.
Beklenti yok. Yapılan hizmete razı ol.Neşeli ve saygılı ol. Kendini kaybetme.Çok şaka ve incitici sözden kaçın.
Darılmak küsmek yok.Eşinin sırdaşı ve dert ortağı ol.Eşini hocanın evladı veya seyyid veya seyyide kabul et. Öyle davran.
Dışarıdaki insanları üzmemek için dikkat ediliyor. Evde daha çok dikkat et.Üç günlük dünyada işler onun dediği gibi olsa ne olur.Beklenti olmaz, teşekkür bol olursa, hizmet kat kat artar.
İnsan ya Rabbinin kuludur. Ya da nefsinin. Nefsinin kulu olma.Ölümü unutmayın. Bir gün nasıl olsa öleceksiniz. Ölümü unutmayan güzel huylu olur, kendi haliyle uğraşır, başkalarını görmez. Bu da iyi geçinmenin ilacıdır.
2S kaidesini unutma. Sıkıntı=Sinek. Dünyanın bütün sıkıntıları iman nimeti yanında sinek hükmündedir. Evdeki fiil çekimi şöyle: Haksızım-Haklısın-Haklı
Beş vakit namazını kılan ve tesettürlü bir hatun, cennet hatunudur. kıymetini bil.Evde birini tenkit etmek istersen, kendini tenkit et.
Allahü teala evin içini kadına, dışını erkeğe vermiştir. Bir erkek evde ne kadar evin işine karışırsa, dünyada ve ahirette o kadar sıkıntısını çeker.Eşine seveceği sözü söyle.Seveceği işi yap. Sevmeyeceği sözü söyleme. Sevmeyeceği işi yapma...
Selman Akyol
***
ßir Adam, Hz. Ömer’e (r.a) hanımını şikayete geliyordu. Hz.Ömer (r.a)’ın kapısına geldiği zaman, hanımı Ümmü Gülsüm’ün Hz.Ömer’e bağırıp çağırdığını duydu.
Adam kendi kendine şöyle dedi:-“Ben hanımımı şikayete geldim. Ama onun da başında aynı dert var. Dönerken Hz.Ömer (r.a) onu çağırdı ve niçin geldiğini sordu.
Adam şöyle dedi:-“Ben hanımımı şikayete gelmiştim. Ama duyacağımı duyduktan sonra vazgeçtim. Bunun üzerine Hz.Ömer (r.a)şöyle dedi:-“Onun bende bazı hakları var, onun için söylediği şeylerin hepsine aldırış etmiyorum.
Şöyle ki:O,ateşle aramda bir perdedir.Kalbim onunla sükunet bulur, harama dalmam.O benim için bir hazine dardır. Ben evimden çıkınca, malımın bekçiliğini yapar, korur.O çamaşırcıdır, elbisemi yıkar.O Çocuğumun süt anasıdır.O bana ekmek pişirir, yemek yapar.Bunları dinleyen adam şöyle dedi:-“Sana yapılan bana da yapılıyor ey Emir-el Mü’minin.Sen hoş görüp geçtikten sonra, ben de hoş görüp geçerim..
***
Son yıllarda kadınlardan kocaları hakkında en çok duyduğum şikayet şu: “Kocam bana hediye almıyor, çiçek almıyor, sürpriz yapmıyor“.. “Demek ki bana değer vermiyor.!”
Ya Allah aşkına kim soktu kadınların kafasına bu fikri?! Aynı evde yaşadığın, sen ve ben’den çıkıp “BİZ” olduğun eşinden ne hediyesi bekliyorsun?
Eşin istediklerini alıyorsa, almana müsaade ediyorsa, ihtiyaçlarını karşılıyorsa, aldatmıyor, zulmetmiyor, küfretmiyor, evine, eşine ve çocuklarına sahip çıkıyorsa, senin haberin olmadan Rabbimize senin hakkında hayır dua ediyorsa hediye beklentisi ne içindir?
Ara sıra eşlere sürpriz yapmak, gönlünü almak elbette güzel bir haslettir.. Herkes bundan hoşlanır fakat demek istediğim: Eşiniz bunu yapmıyorsa, alışkanlık edinmemişse bu bir kavga veya küslük sebebi olmamalı…!
Bana ister katılın, ister katılmayın ama sosyal medyada binlerce beğeni alan sevgili modundaki karı-koca fotoğrafları, herşeyin güllük gülistanlık gösterilmesi, evdeki mahremiyetin abartılarak sergilenmesi, makyajlı hayatlar ve pek çok yalan paylaşım kadınları mutsuzluğa itiyor… Dizilerden, bu tür paylaşımlardan etkilenip eşini haksız yere üzen kardeşlerime Allah cc. den orkun !! diyorum…
Zirâ huzur ve mutluluk ne tek taş bir yüzükte, ne de pahalı bir bukette saklı.. Bakın şu hadis-i şerif ne çok şey anlatır… Kocanın (Yaptığı İyiliklere Karşı) Nankörlük Etmek..
Bu konuda Ebû Saîd el-Hudrî’nin (ra) Allah Râsûlü sallallahu aleyhi ve sellem’ den rivayet ettiği bir hadis-i şerif vardır…
Şöyle buyurmuştur:-Bana ateş (cehennem) gösterildi…Cehennemliklerin çoğunluğunun kadınlar olduğunu gördüm.. Zira onlar inkâr edenlerdir…Allah Râsûlü’ne soruldu: “Allah’ı mı inkâr ederler?
Allah Rasulü şöyle buyurdu:-Kocalarını(n hakkını) inkâr ederler, iyiliği inkâr ederler.. Onlardan birine uzun zaman iyilikte bulunsan, sonra senden (sevmediği) bir şey görse hemen ‘ zaten senden hiçbir iyilik görmedim’ der..(Sahih-i Buhari )
***
Kiminle evlenileceğin ezelde muayyen olup, hiç bir surette değişmeyeceğini hatta, Eshab-ı Kiram’dan bir zatın Peygamberimize (s.a.v.) “Falan kadınla evlenmek istiyorum, dua buyurun” demesi üzerine: “Eğer sana, İsrafil, Mikail, Cebrail, ve Hamele-i Arş, (A.S.) dua etse, aralarında ben de bulunsam, gene sen ancak senin için yazılan kadınla evlenirdin.” (Ramuz:357/9)
Ebû Hureyre Radiyallâhû Anh Anlatıyor; Rasülullah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem Efendimiz Buyurdular ki; Şâyet Ben Bir İnsanın Başka Bir İnsana Secde Etmesini Emredecek Olsaydım, Kadına, Kocasına Secde Etmesini Emrederdim.[Tirmizî, Radâ 10, (1159).]
Ümmü Seleme Radiyallâhû Anhâ Anlatıyor; Rasülullah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem Buyurdular ki; Hangi Kadın, Kocası Kendisinden Râzı Olarak Vefât Ederse, Cennete Girer.[Tirmizî, Radâ 10, (1161).]
Ebû Hureyre Radiyallâhû Anh Anlatıyor; Rasülullah Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz Buyurdular; Nefsim Kudret Elinde Olan Zât-ı Zülcelâl’a Yemin Ederim! Bir Erkek Hanımını Yatağa Dâvet Ettiğinde Kadın İmtinâ Edip Gelmezse, Kocası Ondan Râzı Oluncaya Kadar Semâda Olan (Melekler) Ona Gadâb Ederler.
Bir Başka Rivâyette Şöyle Denmiştir; Erkek Kadınını Yatağına Çağırır da Kadın da Gelmeye Yanaşmaz, Erkek Öfkelenmiş Olarak Sabahlarsa, Melekler Sabaha Kadar –Bir Rivâyette de Yatağa Gelinceye Kadar– Kadına Lânet Okurlar.
Bir Başka Rivâyette, “Kadın Küskünlükle Kocasının Yatağından Ayrı Olarak Sabahlarsa, Melekler Onu Lânetler!” Denmiştir.[Buhârî Nikâh 85, Bed’ül-Halk 6; Müslim Nikâh 120, 122, (1436); Ebû Dâvûd Nikâh 42, (2141).]
Yine Ebû Hureyre Hazretleri Anlatıyor; “Ey Allah’ın Rasülu!” Dendi. “Hangi Kadın Daha Hayırlıdır?” Buyurdular ki; Kocası Baktığında Onu Sürûra Gark Eden, Emredince İtaât Eden, Nefs ve Malında Kocasının Hoşuna Gitmeyen Şeyle Ona Muhalefet Etmeyen Kadındır.[Nesâî Nikâh 14.]
Ömer Radiyallâhû Anh Anlatıyor; Rasülullah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem Efendimiz Buyurdular ki; Erkeğe, Hanımını Ne Sebeple Dövdüğü Sorulmaz![Ebû Dâvûd Nikâh 43, (2147).]
Ebû Saîd Radiyallâhû Anh Anlatıyor; Safvan İbn-i Muattal Radiyallâhû Anh’ın Hanımı, Yanında Safvan da Bulunduğu Bir Ânda Rasülullah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem Efendimize Gelerek, “Ey Allah’ın Rasülu! Namaz Kıldığım Zaman Kocam Beni Dövüyor, Oruç Tuttuğum Zaman da Orucumu Bozduruyor.
Güneş Doğuncaya Kadar da Sabah Namazı Kılmıyor!” Dedi. Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz, Hanımının Bu Söyledikleri Hakkında Safvan’a Sordu, Safvan Cevap Verdi: “Ey Allah’ın Rasülu! Namaz Kıldığım Zaman Dövüyor Sözüne Gelince... O Zaman (Bir Rekâttan Uzun) İki Sûre Okuyor. Hâlbuki Ben Bunu Yasakladım?”
Bunun Üzerine Rasülullah Aleyhisselâm Kadına: “İnsanlara Tek Sûrenin Okunması Yeterlidir.”Buyurdu. Safvan Devam Etti:“Oruç Tuttuğum Zaman Bozduruyor Sözüne Gelince... Hanımım Oruç Tutup Duruyor. Ben Gencim, Hep Sabredemiyorum?”
Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz Bunun Üzerine: “Bir Kadın, Kocasının İzni Olmadan (Nâfile) Oruç Tutamaz!”
Buyurdular. Safvan Devamla:“Güneş Doğuncaya Kadar Sabah Namazı Kılmadığım Sözüne Gelince... Biz, Gece Çalışan Bir Aileyiz. Bunu Herkes Biliyor. Sabaha Yakın Yatınca, Güneş Doğuncaya Kadar Uyanamıyoruz?”
Diye Açıklama Yaptı. Rasül-u Ekrem Efendimiz de Şöyle Buyurdu:“Ey Safvan! Uyanınca Namazını Kıl...”
[Ebû Dâvûd Savm 74, (2459).]
Ebû’l-Verd İbn-i Sümâme Anlatıyor; Ali Radiyallâhû Anh, İbni Ağyed’e, “Sana Kendimden ve Rasülullah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem’in Kızı Fâtıma’dan –ki O Babasına En Sevgili Olanı idi– Bahsedeyim mi?” Dedi, “Evet, Bahsedin.” Dedim.
Bunun Üzerine, “Fâtıma (Radiyallâhû Anhâ) Değirmen Çevirirdi. Elinde Yaralar Meydana Gelirdi. Kırba ile Su Taşırdı. Bu da Boynunda Yaralar Açtı. Evi Süpürüyordu. Üstü Başı Toz Toprak Oldu. (O Sıralarda) Rasül Aleyhisselâm’a Bir Kısım Köleler Getirilmişti. Fâtıma’ya: “Babana Gidip Bir Köle İstesen?”
Dedim. Gitti ve Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimizin Yanında Bâzılarının Konuşmakta Olduklarını Gördü ve Geri Döndü. Ertesi Gün Rasülullah Aleyhisselâm Fâtıma’ya Gelerek:
“Kızım, İhtiyacın Ne idi?”Diye Sordu. Fâtıma Sükût Edip Cevap Vermedi. Ben Araya Girip:“Ben Anlatayım Ey Allah’ın Rasülu!” Dedim ve Açıkladım, “Fâtıma’nın Değirmen Kullanmaktan Elleri Yara Oldu, Kırba ile Su Taşımaktan da Omuzları İncindi. Köleler Gelince Ben Kendisine, Size Uğramasını Sizden Bir Hizmetçi İstemesini ve Böylece Biraz Rahata Kavuşmasını Söyledim.”
Bu Açıklamam Üzere Rasülullah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem Efendimiz Şöyle Buyurdular:“Ey Fâtıma, Allah’tan Kork! Allah’a Olan Farzlarını Edâ Et. Ailenin İşlerini Yap. Yatağına Girince Otuz Üç Kere SübhanAllah, Otuz Üç Kere Elhamdülillâh, Otuz Üç Kere Allahû Ekber De. Böylece Hepsi Yüz Yapar. Bu Senin İçin, Hizmetçiden Daha Hayırlıdır...”
Bunun Üzerine Fâtıma Radiyallâhû Anhâ da Şöyle Dedi:“Allah’tan ve Allah’ın Rasülunden Râzıyım...Rasülullah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem, Ona Hizmetçi Vermedi.
[Buhârî Fedâilû’l-Ashâb 9, Humus 6, Nafakat 6, 7, Deavat 11; Müslim 80, (2727); Tirmizî, Deavat 24, (3405); Ebû Dâvûd Harac 20, (2988 ve 2989), Edeb 109, (5062 ve 5063).]
Hazreti Âişe Radiyallâhû Anhâ Anlatıyor; Rasülullah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem Buyurdular ki; Eğer Bir Kimsenin Bir Başkasına Secde Etmesini Emretseydim, Kadının, Kocasına Secde Etmesini Emrederdim. Eğer Bir Erkek Karısına Kırmızı Bir Dağdan Siyah Bir Dağa ve Siyah Bir Dağdan Kırmızı Bir Dağa Taş Taşımayı Emretmiş Olsa idi Uygun Olanı, Kadının Bu Emri Yerine Getirmesidir.
Abdullah İbn-i Ebî Evfa Radiyallâhû Anh Anlatıyor; Hazreti Muaz Şam’dan Dönünce Rasülullah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem’e Secde Etmişti. Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz Hayretle, “Ey Muaz! Bu da Ne?” Dedi. O da, “Şam’a Gitmiştim. Onların Reîslerine ve Patriklerine Secde Ettiklerine Rastladım.
İçinden Aynı Şeyi Size Yapmak Arzusu Geçti...” Diye Açıkladı. Bunun Üzerine Rasülullah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem Efendimiz de Şöyle Buyurdular; Bunu Yapmayın! Zirâ Şâyet Ben, Bir Kimseye Allah’tan Başkasına Secde Etmeyi Emretseydim, Kadına, Kocasına Secde Etmesini Emrederdim.
Muhammed’in Nefsi Kudret Elinde Olan Zât-ı Zülcelâl’a Yemin Ederim ki... Bir Kadın, Kocasının Hakkını Edâ Etmedikçe Rabbinin Hakkını da Edâ Edemez. Kadın (Deve Sırtındaki) Semere Binmiş iken Kocası Nefsini Talep Edecek Olsa, Kadın Bu İsteğe Mani’ Olamaz.
Aşağıdaki Bölümde de İ. Hakkı Bursevî Hazretlerinin Meşhûr Eseri Rûhu’l-Beyân Tefsîri’nden Alıntıladığımız Bir Bölüm Vardır.
Erkek Hanımını Eğitmeli ve Kadınların Dışarıya Gitmeleri
Eşine: Taharet (Temizlik) Ahkâmını, Hayız,Nifâs,İstihâze,Namaz,Oruç,Hacc,Zekât,Bunlara Benzer Vâcib ve Farz Olan Bütün Amelî İbâdetleri Öğretmelidir. Hanımına İlmihâl Bilgisini Vermelidir. Akâidini Öğretmeli,Allahû Teâlâ Hazretlerini,Mübârek Sıfatlarını,Güzel İsimlerini,Melekleri,Kitapları,Peygamberleri,
Âhiret Gününü,Kader ve Kazâyı,Buna Benzer Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaâtin İtikadî Konularını Güzel Bir Şekilde Eşine Öğretmelidir.
Hanımını Bozuk İnançlardan,Hurâfelerden, Bid’atlardan, Bâtıl İnançlardan, İslâmî Olmayan Örf ve Âdetlerden,Bozuk Tarikatlardan,Sapık Hocalara Gitmekten,Sahte Şeyhlerden,İslâmî Olmayan İnançlardan Kurtarmalıdır.İnanç ve İtikat ile İlgili İlmihâl Bilgisini Sağlam Olarak Eşine Aktarmalıdır.
Eğer Kocanın Kendisi de Bilmiyorsa, Sormalı ve Öğrenmelidir. Müftünün Bu Konularda Kendisine Vermiş Olduğu Cevabı Hanımına Nâkletmelidir. Eğer Kadının Kocası Kadının Dinini, Îmânını ve İlmihâlini Öğrenmesi İçin Gerekli Bilgiyi Vermez, Dışarıdan Sorup Bilgiyi Hanımına Getirip Aktarmazsa, İlim Öğrenmesi İçin Gerekli Olan Kitap ve Diğer Malzemeleri Alıp Eve Getirmezse, Kadın Dinini Öğrenmek ve Ehlinden Sormak İçin Kocasından İzinsiz Dışarıya Çıkabilir.
Koca Eğer Hanımına:Akâid,Fıkh (İlmihâl Bilgisini),Allah’ın Emir ve Yasaklarını,Rasülunun Sünnetlerini Öğretirse...
Kadın Kocasının İzni Olmadan:İlim Öğrenmeye Gitmek,Zikr Meclislerine Katılmak,Hatim Merâsimlerinde Bulunmak,Benzeri Nâfile İbâdetler İçin dışarıya Çıkamaz. Bu Durumlarda Mutlaka Kocanın Rızâsı Olmalıdır.
[İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyân Tefsîri: 4/655]
Aleyhisselâtû Vesselâm Buyurdular; Sırâtın Üzerinde Ayakları Kayan Çoktur. Sırâttan Ayakları Kayanların Çoğu da Kadınlardır.
Yine Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz Buyurdular; Cehennem Ateşini Gördüm. Cehennem Ehlinin Çoğu Kadınlar idiler.Çünkü:Kadınlar Çok Lânet Okurlar ve...Kadınlar Kocalarına Karşı Çok Nankör Olurlar.
Zamanın Hepsinde (Bir Ömür Boyu) Kadınlardan Birine İyilik Yapsan, İhsânda Bulunsan, Sonra Bir Gün Senden Bir Şey Görmezse, O Sana, “Ben Senden Asla Bir Hayr Görmedim!” Der ve Böylece Nankörlük Yaparlar.
Bakî Düşün!Kadınların Ayaklarının Âhirette Sırâtın Üzerinde Nasıl Kaydıklarına Bak!Bu Durum, Kadınların Dünyâda iken İtikat ve Amel Bakımından Şeriattan Ayrılmalarındandır.
Molla Cami (k.s.) Buyurdular:Kadınların Akılları Noksandır...Dinleri de...Hiçbir Zaman Onu Tam Kabûl Etme!
Mükemmel Biri İtikat Etme!El ile Ondan İtibar Alma!Ona Söyleme (Sırrını Ondan Sakla) ve...Ona İtimat Etme!
[İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyân Tefsîri: 3/689]
Mü’min, hanımına karşı iyi huylu olmalı; onunla hoş sohbet etmeli, tatlı dille konuşmalıdır. Nitekim hadîs-i şerîfte: “İnsanların hayırlısı, ailesine hayırlı ve faydalı olan kimsedir.” buyrulmuştur.
Evine gelince hanımına selâm verip hâlini sormalı, şefkatle gönlünü almalıdır. Çünkü o evinde kendisinin dert ortağı, üzüntülü zamanında teselli veren hayat arkadaşıdır.
Çocukların terbiyesinde hanımına yardım etmelidir. Onu asla dövmemeli, dünya işlerindeki kusurlarından dolayı kötü söz söylememeli; yumuşaklıkla idare etmelidir.
Hanımına Kur’ân-ı Kerîm okumayı, dînin farzlarını ve edeblerini öğretmelidir.
Hanımı güzel huylu olup her hizmetini seve seve yaparsa ona duâ etmeli, Allâh’a da şükür ve hamd etmelidir. Çünkü erkek için iyi bir hanım, şükrü edâ edilemeyen bir nimettir.
Hanımının gizli hallerini ve ayıplarını herkesten saklamalı, hanımı kızınca susmalıdır. Bu tavır onun pişman olup özür dilemesine sebep olur.
Evin idaresi ve geçimi hususunda hanımıyla istişare etmeli, hanımını alakadar etmeyen sıkıntılarını ona anlatıp üzmemelidir.
Hanımının yüzüne karşı ve arkasından hayır duâ etmelidir. (E. İbrahim Hakkı, Marifetname)
Hanımlar İle Alakalı Allah Rasulü’nün (Sav.) Mübârek Sözleri:
1. Güzel amel sahibi bir kadın, yetmiş veliden üstündür.
2. Kötü amel sahibi bir kadın bin kötü amel sahibi erkekten daha kötüdür.
3. Hamile bir kadının iki rekât namazı hamile olmayan bir kadının yetmiş rekât namazından daha hayırlıdır.
4. Bir kadının kendi çocuğuna emzirdiği her yudum süt için ayrı ayrı ecir vardır.
5. Evin erkeği eve yorgun geldiği zaman hanımı güler yüzle hoş geldin derse yarım cihat sevabı alır.
6. Bir kadın çocuğunun ağlaması sebebiyle gece uyuyamasa o kadına yirmi köle azat etme sevabı verilir.
7. Bir kadın kocasına, bir koca da hanımına rahmet ve merhametle bakarsa Allah Teâlâ’da her ikisine rahmetle bakar.
8. Bir kadın ki kocasını Allah yoluna gönderiyor ve kendisi de âdâbı ile evinde oturursa, kocasından beş yüz sene evvel cennete girecektir. Yetmiş bin meleğin ve hurilerin sultanı olacaktır. Cennet suyuyla yıkandıktan sonra yakuttan yaratılmış bir at üzerinde kocasını karşılayacaktır.
9. Bir kadın hasta olan çocuğu sebebiyle uyuyamasa ve onu rahatlatmak için uğraşırsa Allah Teâlâ onun günahlarını affeder ve on iki senelik kabul olunmuş ibadet ecri verir.
10. Bir kadın süt veren hayvanını besmele çekerek sağmaya başlarsa o hayvan onun için dua eder.
11. Bir kadın besmele çekerek hamur yoğurursa Allah Teâlâ onun rızkına bereket verir.
12. Bir kadın Allah’ı zikrederek evini süpürürse Kâbe’yi süpürmüş gibi ecir ve sevap alır.
13. Bir kadın beş vakit namazını kılar, namusunu muhafaza eder, kocasına itaat ederse, Cennete dilediği kapıdan girer.
14. Kocasına itaat etmeyen kadının kılmış olduğu namaz başından yukarı geçmez.
15. Hamile olan bir kadına gündüzleri oruç tutmuş geceleri de ibadetle geçirmiş gibi sevap verilir.
16. Bir kadın doğum yaparsa Allah Teâlâ ona yetmiş senelik namaz ve oruç sevabı yazar. Çektiği zahmetlere ve her damara gelen sancıya bir hac yapmış sevabı verir.
17. Eğer bir kadın doğumdan sonra kırk gün içinde ölürse ona şahadet (şehitlik) derecesi verilir.
18. Eğer çocuk gece uyanır, annesi de beddua etmeden ona süt emzirirse kendisine bir senelik namaz ve oruç sevabı verilir.
19. Çocuk sütten kesildikten sonra gökten bir melek iner ve çocuğu emziren anneye şöyle nida eder. Allah sana cenneti vacip kıldı.
20. Kocası söylemeden bir kadın kocasına hizmet yaparsa yedi tane yetmiş gram altın tasadduk etmiş sevabı verilir. Kocası söyledikten sonra yaparsa yedi tane yetmiş gram gümüş tasadduk etmiş sevabı verilir.
21. Eğer kocası kendisinden razı olduğu halde bir kadın ölürse cennet o kadına vacip olur.
22. Saliha bir kadın yetmiş erkekten üstündür.
23. Hanımına bir mesele (ilim) öğretene yetmiş senelik ibadet sevabı verilir.
24. Tesettürüne dikkat eden kadına cennette Allah Teâlâ’nın hususi rahmeti olacaktır.
25. İnce elbise giyen kadınlar, yabancı erkeklerde şehvet uyandıran kadınlar, dışarı çıkarken süslenip koku süren kadınlar, ne cennete girecekler nede kokusunu duyacaktır...!."
26.Kocası kendisinden râzı olarak ölen kadın cennete girer.
Kadın, kocası içeri girdiğinde ayağa kalkmalı, güler yüzle karşılamalı, “Merhaba efendim, hoş geldiniz!” demelidir. Ceketini ve elinde bir şey varsa onu almalıdır.
Kocasının meşru emirlerine itâat etmeli, ondan izinsiz evinden bir yere gitmemeli; izinsiz (nâfile) oruç tutmamalıdır.
Malını ve güzelliğini kocasının başına kakmamalıdır.
Kocasının yemeğini hazırlamalı, elbiselerini temizlemelidir.
Sesini kocasının sesinden fazla yükseltmemeli; kocasına eziyet etmemelidir. Kocasını yüzüne karşı ve arkasından övmeli ve ona duâ etmelidir.
Kadın, kocasının ırzını ve malını korumalıdır. (Marifetname)
***
Babası yeni evlenen oğlunun evine tebriğe gider...Oturunca bir Beyaz Kâğıt, bir Kalem ve bir Silgi getirmesini istedi.
Genç: "Niçin?" dedi.Baba: "Hele sen getir."..dedi.Genç kalem ve kâğıdı getirdi..Silgi bulamamıştı.
Babası: "Koş bir silgi satın alıver", dedi.Oğlu epey şaşırmıştı, ama dışarı çıkdı, bir silgi satın alıp getirdi,babasının yanına oturdu.Babası: "Yaz," dedi.Genç: "Ne yazayım?"
Baba: "İstediğini yaz."Genç bir cümle yazdı.Baba: "Şimdi onu sil."Oğlu sildi.Baba: "Bir cümle daha yaz."
Oğlu: "Allah aşkına baba, ne istiyorsun ki?"Baba: "Yaz bir daha."Oğlu yazdı.
Baba: "Sil," dedi.Oğlu sildi.Baba yine: "Yaz," dedi.Oğlu: "Allah aşkına desene baba bi defa, ne bu?"Baba: "Hele sen yaazz"Oğlu yazdı.
Baba: "Sil," dedi.Oğlu tekrar sildi..Baba sordu: "Kâğıt hala beyaz mı?"Oğlu: "Evet. Ama mesele nedir?"
Baba oğlunun omzuna vurdu ve:"İşte evlilik de böyledir,bir silgiye ihtiyacı vardır...
Evlilikte hanımından göreceğin ve hoşuna gitmeyecek bazı durumları silmek için bir silgi taşımalısın yanında...
Hanımın da öyle bir silgi taşımalı beraberinde, senden sadır olacak ve hoşuna gitmeyecek şeyleri silmek için.
Zira evlilik sayfası bir kaç gün içinde kapkara olacak...Kadının huyu para yokken;erkeğin huyu da para çokken anlaşılırmış.Her halükârda sınavda olduğunu unutma..
Sınavı kaybedersen, iki cihanın da harap olur.Eşinden sevgi ve saygı bekliyorsan;
Sen de ona göstereceksin.Almadan vermek Allah’a aittir.
SİLGİ VE BİLGİ Ikisi de 5 harftir.Başlarındaki harfleri atarsak geriye İLGİ kalır.İlgi olmadan ne silgiye ne de bilgiye ulaşabilirsin..
Alıntı..
***
Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyelerde bulunuyormuş."Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum" demiş.Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı "Olur" demiş çekine çekine.
Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş, hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış."Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana" demiş oğluna.
Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş... Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına.
Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş.
Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış. Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu. Yemek masasında üç tabak duruyormuş. Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş.
Sonra oğluna dönüp sormuş:"Ne görüyorsun?"Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış."Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış.
Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış. Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyleler.."
Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş:"Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır. Aşksız bir evlilikte her
iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler. Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden uzaklaşırlar.
Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kendi kişiliklerini yitirmezler.
Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler.
Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu."Asıl ders bu değil!" dedi baba.Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi."Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak... İkisinde de bir tat yok ."
Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı. Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı."İçmek istersin herhalde" dedi. Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü.
"Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur. Mis gibi, temiz ve huzur verici. Başka herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi...
Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar . . . "
***
Hayatı boyunca evlenmeden kalmış bir adam duymuştum. Ve doksan yaşında ölüm döşeğindeyken birisi ona, “Yaşamın boyunca evlenmedin fakat nedenini asla söylemedin artık ölüyorsun, en azından merakımızı dindir. Bir sır varsa şimdi söyleyebilirsin çünkü birazdan göçmüş olacaksın. Sırrın açığa çıkmış bile olsa sana bir zararı olamaz” dedi.
“Evet, bir sır var. Ben evliliğe karşı değilim ama mükemmel bir kadın arıyordum. Aradım ve aradım ve tüm yaşamım kayıp gitti” dedi adam.
Soruyu soran “Fakat bu koca dünya üzerinde, milyonlarca insan var, onların yarısı kadın, bir tane mükemmel kadın bulamadın mı?” diye sordu.Ölmek üzere olan adamın gözlerinden yaşlar aktı. “Evet, bir tane buldum” dedi.
Soruyu soran tamamıyla şoka uğramıştı. “O halde ne oldu? Niçin evlenmedin?” dedi.
Ve dedi yaşlı adam, “Fakat kadın mükemmel bir koca arıyordu.”
***
Gelin hep birlikte tarihin derinliklerine seyahat edelim ve ömür boyu teşekküre lâyık, eli öpülesi, sâliha bir annenin kızına verdiği nasihatleri can kulağıyla dinleyelim:
Ümâme bint-i Hâris, kızı Ünâs’ı evlendirirken ona şöyle nasihat etmiştir:
“Bak yavrum! Bir kimseye nasihat ve tavsiye, eğer o kimsenin edebine, terbiyesine, asâletine ve haysiyetine bakılarak terk edilecek olsaydı, benim de şimdi sana bu tavsiyelerde bulunmama ihtiyaç olmazdı. Lâkin tavsiye, bilene hatırlatma, bilmeyene anlatıp öğretme demektir. Bundan dolayı da herkes için faydalıdır.
Kızım! Eğer bir kız, ana-babasının servet ve zenginliğinden dolayı kocaya muhtaç olmasaydı, senin herkesten ziyâde müstağnî olman lâzım gelirdi. Fakat öyle olmayıp erkekler bizim için yaratıldığı gibi biz de onlar için yaratılmışızdır.
Kızım! Sen ana-babanın evinden, büyüyüp yürüdüğün yuvadan çıkıp, bilmediğin ve şimdiye kadar alışmadığın bir kişinin evine gidiyorsun.
O hâlde o kimsenin rızâsını gözetip hizmetçisi gibi kendisine itaat eyle ki, o da sana kul-köle olsun, seni sevsin ve hoşnud olman için elinden gelen her şeyi yapsın.
Sana şimdi on şey söyleyeceğim. Bunları ezberle ve gereğince hareket et ki, kocanla güzel geçinmeye muvaffak olasın:
Sana yiyecek ve giyecek her ne getirirse onu cân u gönülden kabul etmelisin.
Emrettiği şeyleri yapmalı, yasaklayıp yapma dediği şeyleri de yapmamalısın. Sözünü dinleyip kendisine itaat etmelisin.
Üstünü-başını ve evini temiz tutmaya dikkat etmelisin.
Görüldüğünde veya kokusu alındığında hoşlanılmayan şeylerden kaçınmalısın ki, kendinden iğrendirip kocanın gözünden düşmeyesin.
Kocanın uyuyacağı, yemek yiyeceği vakitleri iyi tâkip etmelisin. Yani bunları hangi vakitte yapmayı alışkanlık hâline getirmişse, o vakitleri gözetip yemeğini ve yatağını hazır etmelisin. Zîrâ açlık insanı ateşlendirir, uykusuzluk da öfkelendirir.
Kocanın malını muhâfaza edip israf ve teleften korumalısın.
Kocanın îtibârını gözetip onun akrabâ-yı taallukâtına hürmet etmelisin.
Hiçbir şeyde ona isyan ve muhâlefet etmemelisin.
Âile sırrını kimseye ifşâ etmemelisin. Eğer emrine isyan edersen kendine kin bağlatırsın, sırrını ifşâ edersen gadr u cefâsından emin olamazsın.
Kızım, sakın ola ki kocan kederli iken yanında ferah ve neşeli durmayasın, onun ferah ve neşeli vaktinde de keder göstermeyesin!”
Bu kıymetli nasihatleri biraz îzah edecek olursak şunları söyleyebiliriz:Cenâb-ı Hakk’ın varlıklar arasına koymuş olduğu denge îcâbı, hanımlar da, erkekler de birbirlerine muhtaçtır.
Birbirlerinin tamamlayan boyutlarıdır. İnsan neslinin ve dolayısıyla hayatının devamı, kadın ve erkek arasındaki bu birlikteliğe, yani âile müessesesine muhtaçtır.
En alt kademeden en üst tabakaya kadar her çift, âile yuvasının saâdetine muhtaçtır. Allah Teâlâ, erkekleri kadınlar, kadınları da erkekler için bir huzur ve sükûn kaynağı olarak yaratmış ve toplumun devam ve saâdetini buna bağlamıştır.
Öyleyse bu iki cins arasında kurulacak yuva, hangi esas ve kâidelere riâyet edilerek kurulmalıdır ki, arzu edilen huzur ve saâdete ulaşılabilsin?
Bu hususta en çok riâyet edilmesi gereken esas, Cenâb-ı Hakk’ın koymuş olduğu emir ve nehiylerine riâyet etmektir. Zîrâ saâdeti ihsân edecek olan, Cenâb-ı Hak’tır.
Yuvalar, ne kadar Allah Teâlâ’nın koyduğu kâideler dâhilinde şekillenirse, o kadar mesud ve huzurlu olur. Dolayısıyla her iki cinsin de hayatları boyunca Allah Teâlâ’ya karşı “kulluk” vazifelerini unutmamaları îcâb eder. Hatta evlilik, bu kulluk vazife ve şuurunun bir parçası olarak görülmeli ve bu minval üzere devâm ettirilmelidir.
Âilede riâyet edilecek en mühim hususlardan bir diğeri de, erkek ve kadının kendi mesûliyet ve vazifelerinin şuurunda olmalarıdır. Herkes kendi hak ve mesûliyetlerini bildiği nisbette âilede âhenk ve nizam devam edecektir.
Eğer taraflardan biri, kendi vazifelerini terk ve ihmâl eder, yahut hudutlarını aşarak diğerine zulmetmeye başlarsa, bu yuvada huzursuzluklar baş gösterir.
Âile yuvasının en büyük düşmanı, fedakârlığın hep tek taraftan beklenmesidir. Herkes gücü nisbetinde ve gerektiği kadar fedâkârlıkta bulunmuş olsa, bu büyük ve ulvî yapı, sadece âile fertlerine değil, çevresine de mutluluk menbaı hâline gelecektir.
Âile yuvasının en büyük gâyelerinden biri de, İslâm fıtratı ile doğmuş yavruları hayırla donatarak sâlih ve sâliha nesiller olarak yetiştirmektir. Bir anne ve babayı en çok düşündürmesi gereken husus, evlâtlarının mânevî istikbâlidir.
Evlâtlar, bilhassa çocukluk ve ergenlik devrelerinde anne-babanın mânevî terbiyesine muhtaçtırlar. Bu terbiyeyi güzelce vererek ardında sâlih ve sâliha evlâtlar bırakabilen anne-babalar için şu hadîs-i şerîf ne güzel bir müjdedir:
Allah Teâlâ, cennetteki sâlih kulunun derecesini yükseltir de, hayrete düşen kul:–Yâ Rabbî, bu terfî bana hangi sebeple verildi?» diye sorar.
Allah Teâlâ da:–Çocuğunun sana yaptığı istiğfar ve duâ sebebiyle…» buyurur.” (Ahmed, II, 509; İbn-i Mâce, Edeb, 1)
Fakat bunun zıddına evlâtların mâneviyatları ihmâl edilmiş ve bu sebeple onlar da yanlış mecrâlara akmışlarsa, kıyâmet günü o evlâtlar anne-babadan dâvâcı olacaklardır.Âyet-i kerîmede buyrulur:Ey îmân edenler! Kendinizi ve âilenizi ateşten koruyunuz…” (et-Tahrîm, 6)
Bu âyet-i kerîmeyi îzah sadedinde, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de şöyle
buyurmuşlardır:Onları, Allâh’ın sizi nehyettiği şeylerden uzaklaştırır ve emrettiği şeylere teşvik edersiniz. İşte bu, onları cehennemden muhâfaza etmektir.” (Âlûsî, XXVIII, 156)
Günümüzde bilhassa televizyonların menfî programları ve internetin yanlış adresleri, gençleri kıskacına almakta ve bunun neticesinde yaşanan ahlâkî erozyon ile toplum sanki bir kurtlar vâdîsini andırmaktadır. Bu bâdireli hayat şartları da, bilhassa kız evlâtlarının mânevî terbiyesi ve geleceğe hazırlanması üzerinde daha büyük bir ihtimam göstermeyi gerekli kılmaktadır.
Zîrâ zamanın menfî şartlandırmaları ve anne-babaların mânevî ve ahlâkî noktadaki noksanlıkları, evlâtların eğitim ve terbiyesinin yanlış adreslerde aranmasını beraberinde getirmektedir. Dünyevî diploma ve apolet kaygılarıyla sadece zâhir planında olgunlaşmaya ve gelişmeye öncelik verilmekte ve böylece saâdet, çıkmaz sokaklarda aranmaktadır.
Hâlbuki mü’minin en mühim eğitim kitabı, Kur’ân-ı Kerîm’dir. Gönüllerin öncelikle Kur’ân-ı Kerîm ve onun fiilî olarak îzah ve şerhi demek olan Sünnet’in feyz ve rûhâniyetiyle olgunlaşması şarttır.
Cenâb-ı Hak, âlemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamber Efendimiz’i biz mü’minlere “üsve-i hasene” yâni “en güzel ve emsalsiz örnek şahsiyet” kılmıştır. Dolayısıyla kız çocuklarımızın eğitiminde de örnek alacağımız en büyük rehberimiz, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’dir. Bu meyanda Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’ın, Fâtıma vâlidemizi ne şekilde yetiştirdiğini iyi anlamamız îcâb eder.
Âile fertleri içinde kızı Fâtıma’ya apayrı bir muhabbet duymasına ve onu azîz tutmasına rağmen, onu dünyâ nîmetlerini asgarî seviyede ve bir riyâzat hâli içinde kullanmaya yönlendirmesi, dâimâ takvâ hayatına sevk ederek uhrevî saâdetini düşünmesi gibi hususlar, bizler için çok mühim ölçülerdir. Bu nebevî eğitimin bereketiyledir ki, cennet seyyidesi Fâtıma vâlidemiz, Ehl-i Beyt’in ve Altın Silsile’nin annesi olmuştur.
Yine Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kızların eğitim ve terbiyesi husûsunda şöyle buyurmuşlardır:Her kim üç kız çocuğunu veya kız kardeşlerini himâye edip büyütür, güzelce terbiye eder, evlendirir ve onlara lutuf ve iyiliklerini devam ettirirse, o kimse cennetliktir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 120-121/5147; Tirmizî, Birr, 13/1912)
Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyâmet günü o kimseyle ben yan yana bulunacağız.” (Müslim, Birr, 149)
Her kim kız çocuklarını yetiştirme yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa, bu çocuklar onları cehennem ateşinden koruyan bir siper olur.” (Buhârî, Zekât 10, Edeb 18; Müslim, Birr 147)
Bu hadîs-i şeriflerde açıkça “kız evlâdı”nın zikredilmiş olması, hem o devrin câhiliye örf ve âdetlerinde kızlara karşı takınılan çirkin tavrı ortadan kaldırmak içindir, hem de kız evlâdının yetiştirilmesinin toplumun kemâli için çok ehemmiyetli olmasındandır.
Zîrâ kız evlâdı, tek bir fert değildir. O, yeni neslin yuvası, mektebi ve muallimidir. Gelecek nesiller, olgun ve yetişmiş sâliha kızların şefkat ve merhamet dolu yüreklerinde filizlenirler.
Şayet anne-babalar, kızlarının mânevî kâbiliyet ve hassâsiyetlerini inkişâf ettirmez ve onları sokakların insafına bırakarak hoyratça heder ederlerse, onlarla birlikte kendi istikbâllerini de mahvetmiş olurlar.
Yâ Rabbi! Bizleri, Kur’ân ve Sünnet’in feyz ve rûhâniyeti içinde bir ömür sürmeye muvaffak eyle!
Nesillerimizi de İslâmî güzelliklerle tezyîn eyle! Onları ana-babalarına göz aydınlığı, yüz aklığı ve gönül sürûru eyle..
Amin ve selamün alel mürselin .Velhamdü lillahi Rabbil alemiyn..
27.06.2017//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
hocamdan Allah razı olsun çok değerli bilgilendirici bir yazı hazırlamışsınız teşekkürler
bende bir kaç yıl evvel bu konularda bir şeyler yazmıştım ...kısaca şunların olmasını yazımda belirtmiştim eşler arasında 4 şeyin önemli olduğunu vurgulamıştım....SEVGİ ,SAYGI, SADAKAT VE HOŞGÖRÜ
olarak anlatmıştım .bunlar olduktan sonra gerisi teferruattır.
bu değerli çalışmayı hazırlayıp bizlere faydalı olmayı amaçlayan hocamızdan Allah razı olsun diyorum sağlık başarı dileklerimle
daha nice faydalı çalışmalara imza atması dileğiyle
selam ve dua ile...