Kendime Mektup...
Garip değil mi? Eskiden sevgililer birbirlerine açılamaz, birbirlerinden hoşlandıklarını farklı yollarla, farklı duygu hallerine bürünerek söylemeye çalışırlarmış. Saçma sapan şeyler yapar, çekinme ve utanma duygusunu doruklarında yaşayıp, mimikleriyle bir şeyler ifade etmeye çalışırlarmış. Sadece gözlerin konuştuğu, bakışların haykırdığı, lakin samimiyetin yoğun olduğu anlar yaşanırmış. Peki ya şimdi? Kelime tezgahından özenle seçilen, güldürme tozu serpiştirilmiş lezzetsiz, anlık hazları tetikleyen cümleler çıkıveriyor o sevgililerin dillerinden... Benim dilim döndüremez o cümleleri. Ben sana baktığımda aklıma müthiş şeyler geliyor, hayaller kuruyor, senin tüm benliğini hissediyorum. Peki ya sen? Öyle ya senin için kuracağım cümleleri düşünüyorsun? Seni neşelendirmem için sabırsızlanıyorsun... Ama bilmiyorsunki ben senin gözlerinin içindeki parıltıyla neşelenebiliyorum. Ve ben kurduğun o cümleler için değil, o cümleleri kuran sesini, o güzel şiveni duyabilmek için sabırsızlanıyorum.
Sana bir şey soracağım: Sen hiçbir çocukla saatlerce oyun oynadın mı? O çocuğun, çocukça hallerine ortak oldun mu? Herhangi bir yapay duygulara girmeden o çocuğun saflığıyla sancılandın mı? Belki o çocuk on dakika sonra seni sıkmaya, mantık dışı hareketler yapmaya, tahammül edemeyeceğin anlar yaşatmaya başlamıştır. Sonra ne yaptın? Uzaklaştın mı yanından? Büyüklerin daha büyüklerin, hatta kelime süslerini ışıl ışıl parıldatan, gözleri sönük o büyüklerin yamacına mı atıverdin kendini? Ben mi? Çocukları çok severim, bilirsin. Onlarla vakit geçirmek, onların arasında olmak, onlar gibi düşünebilmek müthiş keyif verir bana. Çocuklar da benimle olmaktan keyif alırlar. Ah büyükler, benim sorunum onlarla. Benim sorunum seninle. Seni sevdiğimi nasıl ifade edebilirim ki?
Aşk... İfade ister mi? Aşk karşılık bekler mi? Aşk söz dinler mi? Peki ya sevgi... Nasıl dillendirebilirsin onu? Elle tutmanın mümkün olmadığı bu nadide sözcüğü kelimelerle sarmalayıp, özünden koparmak için neden mücadele veririz ki? Ben ne kıskanmayı, ne süslü kelimelerle donatılmış cümleleri, ne de kasıtlı hasret kurgularını becerebiliyorum. Ben seni çok seviyorum. Bir çocuğun masumiyetinde, özünde sadece sevgi barındıran kalbimle seviyorum...
Şimdi yazdığım bu şeyler sana neler hissettiriyor? Seni sevdiğime inandın mı? Yoksa doğru düzgün düşünemeyen melankolik biri olduğumu mu düşünüyorsun? Eğer acınası ve melankolik biri olduğumu düşünmeye başladıysan ne olur bana şu sorunun cevabını ver: Sevebilmek, sevilenin yüreğine dokunabilmek, bunu ifade eden cümleleri süslemekle mi başarılabilir?
YORUMLAR
15 yaşımda ilk aşık oluşumun yılıydı.Utanarak,kasılarak fark etmeksizin bakıyor incitmemek için can veriyordum.O çocuksu duyguyu hiç unutmam bukadar saf bukadar narin bukadar sade bir yürek hissi olamazdı ama zaman geçtikçe o tatlı ölümsüz denilen ruh bitiyor bunu teknolojiye bağlayanlar var değişen kültüre bağlanyanlar var kim ne derse desin zaman geçtikçe tabular katılaştıkça duygular ve ruh ölüyor.
Mkite
Evet ! :))) her şeyin süslüsü makbul ! Birazcık süsleyiverin canım kelimeleri, abartın ne olacak, niye inatlaşıyorsunuz ki? :)))
Kıskanıyormuş gibi yapın mesela, ne kaybedersiniz?( eğer istediği buysa)... birazcık kendini törpülemeli insan sade ve anlaşılır olmak bazen sıkabilir karşıdakini, avucunun içindeki olduğu içindir ki önemsizleşir zaman geçtikçe sadece aşk veya sevi.
Aşk her bir şeyi ister ve bekler, sırasıyla ve zamanında beslemez iseniz aç bırakır veya fazla doyurursanız en son canınız kalır ah Bi alsa da kurtulsam dersiniz! Ne kadar uzatabilir insan bu süreyi, işte ne kadarsa! Ama eninde sonunda biter aşk! Yani çok büyütmemeli gözde...
Mutlu bayramlar
Sevgiler
Mkite
İpekyildiz
Selamlar