- 546 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Melekler yedirdi
Cadde üzeri, geniş bahçeli evin önü, kaldırıma park etmiş arabalarla kapanmıştı. Siyahlar içinde bir kadın kapıya çıktı. Misafirlerini arabalarına kadar uğurladı. İnsanların yüzü gülmüyordu. Ağır adımlarla eve dönerken dengesini kaybetti. İçeriden başörtülü Arap bir kadın durumu fark edip yardıma koştu. Endişesi yüzünden okunuyordu. “Elizabeth iyi misin? Ambulans çağırayım mı?” Elizabeth “Biraz uzansam geçer Farah,” diyerek kadının koluna girdi. Birlikte yavaş adımlarla eve yürüdüler. Kocasının ölümü sonrası taziyeye gelenler Elizabeth’in acısını arttırmıştı. Koridora girdiklerinde Elizabeth kendinden geçmek üzereydi. Farah dikkatle kanepeye uzanmasına yardımcı oldu. Pencereleri açıp komodinden kolonya şişesi aldı. Arkadaşının başucunda şakaklarını ovarken yanlarına hızla bir delikanlı geldi. Burnundan soluyordu. “Senin ne işin var burada!” diye Farah’tan hesap sordu. Annesinin gözlerine dik dik baktı. “Babamla birlikte onlarca sivili konser çıkışı katleden teröristlerle bu kadın Müslüman değil mi?” Farah’ın gözleri doldu. Kısık sesle “Allah’ın ne dediğini İşidden değil de Kurandan öğrenseniz daha iyi olmaz mı?” diye sorabildi. Elizabeth “David, bütün Müslümanlar bir değil. Farah akrabalarımızdan daha fazla bizimle ilgilendi,” diye araya girdi. David annesinin Farah’a sahip çıkması sebebiyle sinir küpü olmuş yerinde duramıyor bir o yana bir bu yana öfkeyle yürüyordu. Kendi kendine söylenerek salondan odasına geçti. Kapıyı arkasından sert çekti. Kadınların yürekleri hopladı. Elizabeth arkadaşının rencide olmasından rahatsız oldu. Kendini zorlayarak doğrulup odaya yöneldi. Farah “Babasının acısı taze, büyütülecek bir şey yok,” dese de Elizabeth odaya girdi. David şarjöre mermi diziyordu. Elizabeth panikle şarjörü almaya çalışınca David annesini kolundan tutup odadan dışarı çıkardı. Elizabeth kocasına mı oğluna mı üzüleceğini şaşırmış hıçkırarak ağlıyordu. “Oğlumu katil yapacaklar.” Farah Elizabeth’i yanına oturtup gözlerini sildi. Başını omzuna yasladı. Sevgi dolu bir sesle “Bu gece Kadir gecesi. Kuranın indirilmeye başlanıp sema kapılarının açıldığı, dua ve tövbelerin kabul edildiği kutlu gece. Dua edebilirsin," diye sakinleştirmeye çalıştı. Elizabeth duruldu. “Ben Hristiyanım.” “Hristiyan olmanız Kadir gecesinde dua etmenize engel değil.”
Gece yarısı şehirler arası otobanın üzerinde ay parlıyordu. Araçların farları yolu ışık nehrine çevirmişti. Siyah makam arabası nehirden ayrılıp benzinliğe girdi. Açılan pencereden uzanan el, anahtarı pompacıya uzattı. Sinirli bir sesle “Doldur!” diye emretti. Şoför koltuğundaki “Suudi petrol bakanlığından Hamid El-Sabbah ihaleye fesat karıştırdığımız fark etti. Yarın elindeki belgeleri ifşa edecek. Paçamızı nasıl kurtaracağız? Kafam durdu,” diye isyan etti. Yanındaki “Endişelenme Aaron,” deyince, Aaron öfkeyle ellerini arka arkaya direksiyona vurdu. “Nasıl öfkelenmem Ariel. Çevirdiğimiz dolap ortaya çıkarsa İngiltere ticaret komisyonundaki işimizden olacağız.” Ariel radyoyu açıp klasik müzik kanalı buldu. “Sakinleş artık! İşid’in üstlendiği Manchester’daki konser saldırısında ölen güvenlik görevlilerinden birinin oğluyla görüşüyorum. Çocuk tava geldi. Saldırıyı yapan İşid hücresinin finansçısı olarak Hamid El-Sabbah’ı işaret ettim. Çocuk babasının intikamını alırken bizim de ihale sorunumuz ortadan kalkacak.”
Güneş ışıkları ağaç dallarının arasından süzülerek salona doluyordu. Arap adam boy aynası karşısında geleneksel kıyafetini düzeltirken sırtına fırlatılan topla sarsıldı. Arkasına döndüğünde sırıtan kızını gördü. Çocuk “Baba akşama eve dönerken kavun getir olur mu?” diyerek adamın bacağına sarıldı. Adam şefkatle çocuğun başını okşadı. “Neredesin Minel!” diye seslenen kadın sarmaş dolaş baba kızı görünce “Allah muhabbetinizi artırsın,” deyip elindeki okul çantasını çocuğun sırtına geçirdi. “Unutma babası kavunumuzu. Minel bugün ilk orucunu tutuyor. İftarda yiyelim.” Çocuk sevinçle evden çıkıp caddede bekleyen servise koştu. Kadın eşinin sessizliğinden rahatsızdı. “Petrol ihalesine mi canın sıkılıyor?” Adam evrak çantasını kontrol ediyordu. “Lortlar kamarasına belgeleri vereceğim.” Kadın kaygıyla eşine sarıldı. “Tehdit aldığından bahsedecek misin?”
Farah arka arkaya kapıyı çaldı. Açan olmayınca başını sağ tarafa doğru uzatıp pencereden içeri görmeyi çalıştı. Camdan yansıyan ışık gözünü alınca çantasını başına siper yaptı. Elizabeth kanepede uzanmış, gözleri kapalıydı. Farah panikledi. Cama vurduysa da arkadaşını uyandıramadı. Hızla evin arka tarafına dolandı. Mutfak kapısından içeri girdi. “Elizabeth!” diye seslenerek koşturdu. Arka arkaya sarsınca kadın kendine geldi. Elizabeth hüzünlüydü. “David sen gittikten sonra evden çıktı. Bir daha geri dönmedi.” Farah Elizabeth’i kaldırdı. “Odasına gidip bakalım.” Birlikte odaya yöneldiler. Perdeler kapalıydı. Etrafı laptoptan yayılan ekran ışığı aydınlatıyordu. Farah Elizabeth’i yatağa oturtup bilgisayar masasına geçti. “Dün gece Kuran indirilmiş.”
Okul servisi yavaşlayıp durdu. Minel arkadaşlarıyla vedalaşıp indi. Seke seke yürürken keyifle şarkı mırıldanıyordu. Kocaman sıçrayıp eşikte durdu. Eli zile uzanırken kapının aralık kaldığını fark etti. Çalmayıp içeri girdi. Çantasını yere fırlatıp mutfağa koştu. Masada dilimlenmiş kavunu görünce bir parça alıp ısırdı. Annesi “Minel oruçluydun,” deyince kız üzüldü. Gözleri doldu. Kadın tebessümle çömeldi. “Melekler yedirdi,” deyip yanağından öptü.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.