Bir Yudum Mutluluk Aramak Bizimkisi
Bir yudum mutluluğu fazla buldu mu diye düşünmedeyiz zaman zaman.Toprak da ekine bazen fazla bulduğunu sakınır.
Bak cemreler düştü işte,önce havaya, sonra suya toprağa hayat saldı sonunda.bu kadar kısa bir süreçte edindiğim dostluk köprüsünde çok kısada olsa yolumuz bir bahara yolculuk yapabildik.
Bu süre kısa olsa da ekilen tohumların adresine ulaştığı kesin! Zira ne bu satırlar yazılırdı nede okunacak medet bulunurdu yürekte.O gizemli sürecin büyüsünü bozamadı zaman(sende bir ara bu böyle olmasa da) bir dönem sonunda;
Birden savrulmuş, suya düşmüş alabora olmuşuz. Nedenler sıralı elbet bir sonucu bir sebebe bağlamak yeterli değil?
Ama dostluk köprüsünün temelinde sevgiden güçlenmiş ayaklar sapasağlam durmalı, bunun için dalgalar yırtınsa da gücü yetmez biliyorum.İçinde ne riya nede maskeyle örtülmüş hiçbir harç konmadı.
Güzel olan buydu. Ne hesaplar yapıldı ne de kısa günün karına bağlandı. Kendiliğinden gelişecek gün geçtikçe artacak, düşündüren ama yargılamayan bir düşünceyle atıldı bu uzun yolculuğun temeli!...
Uzun yol diyorum evet bu durumda hesaplardan uzak ta olsa görüldüğü kadarıyla çok yakında değil belki.Belki diyorum ani bir dönüşün ardından feda ettiğin Sana, gıpta ettim.Vefanın ve hayat yolculuğunda yürüyen iki yol arkadaşının vefası !....Belki doğru olanı yapmanın gerekliliğinden kaynaklandı bu dönüşler!...
Bu güne kadar yaşayamadıklarımızın gizemi gizli bu karanlık dünyada. İkimizde acemi bir ahçının yapacağı yemeği yiyecek kadar aç değiliz.Ama asıl açlık mutluluğa bu kesişme noktasından hareketle, yüreğinin sesini kısmaktan başka çareyi bilmemek üzere gizlenmişiz beklide….
Doğru mudur eğrimidir orasını bilemiyorum inan. Neyin ne zaman doğru olduğunun tek kanıtı zaman denmekte .Evet Zaman… Acelesi olanlara Azrail sabrı, olmayanlara derviş kılığında görünen zaman!. Nice kıvılcımları yangın yerine getiren de yada hiç çoban ateşi misali bir kısa arlıkta geceyi renklendiren gene zaman!.
O nedenle bu kavram karşısında biraz daha temkinli durmak sanırım en akıllısı.çoğu zarar azı zarar denmekte, Ortada bir yol ise kardan mı zarar zarardan kar mı bilinmez.
Uzun ve bir haylide düşüncelerin arasında kaybolmaktan korkuyorum. Zira bu süre yada süreler alternatifsiz bir yaşamı düşleyen beni koşulsuz bir yolculuğa çıkaracağına inanmak istiyorum. O zaman zamanın bittiği yerde Sen başlayacaksın bu ömürde. Bilmem anlatmak istediğimde acze düşmedim umarım.Ancak buna yüzde yüz emin olmam koşulunu getirdim.
Seni sana anlatmam için zaman zaman bazı küçük dakikalara sığınmak istedim. Son zamanlarda ne yazık ki bu da mümkün olamadı. Bu bir zamanı geçirme adına değildi ki sende biliyorsun. Sadece daha iyi yorumlayabilmek adına istenmiş minik bir taviz desek daha doğru bir kelime olacak sanıyorum.Koşul değil sadece istem di. Ama olmaması halinde bile uzak da olsa aynı çevrelerde aynı şehirde olmamıza karşın ne ben Ferhat olabilme şansına sahip, nede sen Şirin. En azından o duygunun adını bilmenin verdiği hazı tatmanın yolculuğunda olmak ta memnuniyet vericidir.
Eksik yada fazla olan bu! Yetinmenin ne olduğunu bildiğim bu arzulara gem vurmayı da yaşayarak öğrenenlerdeniz.
Şimdi asıl olan aralarda görünmez duvarları görünür kılmak, mesafeleri yakın görmek adına ne yapılabilirliği uzun uzun tartmak gerek.
Bir şeyler öğrendiğimi sandığım yaşam da hayat ne yazık ki hep umduklarımızı sunmadı, yada bizler seçim noktasında o bilinçte olamadık. Bu gün bu dönemde aynı koşullar olsaydı sonuçların tam aksi olacağının garantisini verebilirdim İnan.
Bu başlangıç olarak sunacağım mektupların ilki , Kim bilir daha neler yazacak bu kalem?
Karanlığı bilmeden aydınlığın kıymetini ölçmek gibi bir çaba olmadı.Zannettim ki o dönemlerde dünya ben nasıl istiyorsam öyle döner.Belki bir zaman böyle de gördüm, İşte aradan seneler, seneler de bir şeyleri alırken farkına varmadığımız kim bilir daha neleri bir bir alıp götürmüş zaman.
Bir düşünürden okumuştum: “ Hayat hiçbir şeye geç kalamamak için hep erkeni önümüze sunar” Keşkelerimiz, beklilerimiz de bu sununun içindeydi. Ama bunu neden hep yaşayarak öğrenmek zorundayız.;inan anlamış değilim.Neden bize bir sinema perdesinde gerçekleri abartısız öğretme zahmetinde bulunmadılar. Oysa Hep yaşamak gerekmez ki gerçekleri yakalamak! Neden İnsan oğluna aklın ve bilginin dengesinde öğrenmeyi öğretmez yaşam, bunu uzun zaman sorguladım.
En yakın bir arkadaşımızın yaptığı bir hataya hemen yol gösterirken, kendi adımıza ders alma yerine çabuk unutur, çok geçmeden belki benzer yaşamın girdabında savruluruz.
O zaman akla gelen yaşanılarak öğrenme seyirle öğrenmeden kat kat etkili. Burada ikileme düşüyorum.Aklın ermediği bazı noktaların da hesabı kimde!
Bunları yazarken seni karşıma aldım sanma, sadece beynin sıraladığı takılı kalan bir kaç noktadan ibaret düşünceler.
Sonuç noktasında kendimce ,Yaşamın planlabileceği ama sevgilerin ve aşkın planlanamadığı bir mantık çıkarmak mümkün.
Bu nedenle planlamadan bir güzelliğe yelken açmanın ne kabahati yada ne cezası olursa olsun katlanılır diye düşündüm.Kaldı ki aksinde yaşam bize acılarıyla fazlaca öğretmedi mi?
Şimdi dönüp dünü geri getiremeyeceğimize göre, başlama noktasını senle karşılaşma noktasından seçmek neyi kaybettirecek. Kaybettiklerimizin yanında !Kim bilir yalancı baharın bir defaya mahsusu olmak üzere doğaya sunduğu kıyağı , bize de sunma olasılığı üzerinde yoğunlaşmak fena mı olur!....”Korkuları yenmenin yolu tehlikenin üzerinden geçermiş”
Bu nedenledir ki bundan böyle zaman kayığının sürüklediği yerde bir tek ada olasın istiyorum.