- 960 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HÜZÜN VAKTİ...
Kısacık bir zaman dilimi, teneşir paklamazken hayalleri, zorbalığın esaretinde gönül koyduğum bir satır tadındayım.
Zanların zamansız hükmünde; koruk acıların siluetinde bir ruletim asılsızlığın mahlasında aykırı bir aşka paye vermeyi tehir edip, içimi zehirleyen bir şarkıdan damlayan şiir misali.
Göklerin yalnızlığına özendim ezelden sonra da beni kovuşturdular derinden ve çaldılar hayallerimi… kurma özürlü olduğum hiç mi hayalin olmadı… diyenlere biat onca tedirginliğimi ihlal edip sırdaş bir yürekte kayıt altına aldığım gece.
Çipler kadar küçüğüm. Cinaslı kafiyelere özeniyorum epeydir.
İşin aslı gökdelenlere uzanıyor ellerim ve gök nasıl derin ben hepten kayıp bir rahleyim, az sonra okunacak duaları kucaklama isteğiyle yine evrenin bana sahip çıktığı belki de soyut resimlerden çalıntı bir kareyim, içimin ıslağında kuruyan saman balyalarına sözüm: az sonra çalacaklar kapının zilini, diyen yalnızlığıma saygımla son sürat yaşıyorum özgürlüğümü üstelik kırağı çalan sabahların gece yüzlü kadınlara nazire yaptığı bir ay ışığından hallice.
Defolu satılarda bulmalıyım bulamadıklarımla sorgulandığım sonra da cevapları ıslah eden bir öğretmen kerameti ile.
Düşkün ve yoldan çıkmış kim ise beri gelsin, deme özürlü insanlara öykünen zaman aşımı bir gölgeden sızan yaygarayı nasıl da bastırıyor evren.
Evrelerin sancılı iklimlerinde; aşkın da arka sokaklarında… yanlış bir tahayyül öyle ya; aşk hep önde ve gizemin nezdinde büyülü bir rütbe yine Tanrı’nın canlılara armağan ettiği.
Büklüm büklüm ne ise hezeyan babında bir de yoksun kılındığım tamtakır kuru bakır aklımın çatı katı hele ki iki basamak çıkıp bir de sağa kıvrıldınız mı… hücrelerim kaynıyor için için, şen kahkahalar savurma istemine rest çekiyor Tanrı ve fısıldıyor omzumdaki melek:
‘’Hüzün vakti, sadece bekle.’’
Koyultular azalıp çoğalıyor, yankılar azımsanmayacak vasfıyla kem küm ediyor ortalıkta sonra da saçmalıkları ayıklayıp dingin bir ruh inşa ediyorum sanırım gözüm açık düş gördüğüm yanılgısında insanlık; bu yüzden kaçışım belki de ve gıyabında duyguların, kinleri ve kirleri de boca edip bir de nazenin bir çiçek kıvamında iken elimde biçimlenen kalem ruhumu ifşa ederken…
Tüneyen kanatlarında ölümlü bir aşk belki de sundurmasında gök kuşağının sonra da evrilen bir kıyam adeta kıyıma rest çekip, aşkı doğrarken dilim dilim. Her lal olduğunda dilim, gözlerime akseden çakmaklarını buyur ediyorum yüreğin. Düşenin halinden düşmez iken cümleler bir de üreyen kanatların askıntısı iken uçuşan yanılgılarım… metazori yaşamak günün kalan zamanı ve bir iki saat yoğrulduğum sayısız cümle üstelik Mehter marşıyla kıyama durduğum ve cezalandırıldığım hangi zaman dilimi ise ukde bir sancı kıvamında ama beyhude bir sevda masalına nazire eden yanılmışlığım.
Kuruyan yaprakların haritasını çiziyorum ve soruyorum tek tek, rast geldiğim her ağaca:
‘’Yoksa bu yaprak size mi askıntıydı?’’
Zamansız düşlerin tekelinde olmak bu olsa gerek belki de cinnet geçirmesine engel ne ise dün özürlü yangınlarımın dalya dediği bilmem kaçıncı yanılgı.
Sonat tadında duyumsadıklarım; sağdıç bellediğim solun yangınında bitap düşmüş heceleri ayıklamak nasıl da zevkli ve nasıl pejmürde bir varlığım her nöbete durduğum sayfada içtimada bir ruhtan arda kalan o esinti ve sığınağımı kutsayan meleklere selam veriyorum belki de nazarında evrenin en metruk hazneyim, içinde cümleler ve aşklar büyüten sonra da evrenin tarhına serpen… düşkünlüğümden düşen hangi parçalı bulutsa Eyvallah.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.