- 877 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KAR TANELERİ
KAR TANELERİ
Hava soğuktu. Dışarda göz gözü görmüyordu. Evin bacasından çıkan duman yağan tipinin esintileriyle uçuşup duruyordu. Rüzgar da bu oyuna katılmış ıslıklarının birini çalıp diğerine koyuluyordu. Kargalar her gün tünedikleri ağacın konforlu dallarının sağa sola sallandığını görünce karşıki dağların koylarına sığınmayı tercih etmiş uçuşa geçmişlerdi. Sokağa paralel yolun köşesindeki şirin görünümlü evin kapıları rüzgarın esintisi ve çapmalarıyla sallanıp duruyordu. Evden kalabalık bir topluluğun sesleri geliyordu. Sağa sola koşuşturan insanlar, ellerinde kahve fincanıyla sohbete koyulanlar, arka odaya çekilip arkadaşıyla dedikoduya koyulanlar …hepsi ayrı bir telden çalıyorlardı.
İçeride olanları meraklı gözlerle izleyen biri vardı. Komşu evin evlatlık kızı Serpil. Babasının bir görev için gittiği şehirden bilinmeyen bir sebeple dönmemesi üzerine annesi köydeki ailesinin yanına dönmek zorunda kalmıştı. Çünkü burada oturdukları evin kirasını tek başına ödeyememişti. Yapacak bir işi, ya da mesleği de yoktu. Ailesi, çocuklarını istemediklerini, ama kendisinin isterse yanlarına gidip onlarla birlikte yaşayabileceğini söylemişlerdi. Annesi ne kadarda ağlamıştı. Çocuklarımı da getireyim ne olur diye. Ama babası bunun mümkün olmadığını bu seneki ürünleri satamadıklarını, üç kişinin karnını doyuramayacaklarını, onları giden babalarının düşünmesi gerektiğini söyleyip durmuşlardı.
Zavallı kadın ağlaya ağlaya baygınlık geçirmiş, çocukların feryatları üzerine kapı komşu evine toplanmışlardı. İçlerinden biri, üzgün anneye yan komşunun çocuklarının her birinin bir şehre tayin olduklarını evden yalnız kaldıklarından şikayette bulunduklarını, onlara bakacak, günlük işlerini yapacak bir bakıcı aradıklarını söyledi. “Bak Meral buralarda tutunmanız çok zor. Büyükşehir burası. Eğer okumuş olsaydın sana iyi kötü bir iş çıkara öderdin kiranı. O hayırsız kocandan ne zamandır haber yok. Sal gitsin boş ver…al yolu git babana.Kızı ver komşum iyidir. Merhametli insan bunlar. Yeme içmeleri çok iyi. Görmüş geçirmiş aile. Kızın hayatı kurtulur valla. “
Cama vuran rüzgar içerdekileri korkutan sesler çıkartıyordu.” Şimşek çatıdaki kiremitler bahçeye fırlamış aman kimse dışarı çıkmasın çocuklara sahip çıkın! Dedi yaşlılardan birisi. Lale boynunu bükmüş annesine sımsıkı sarılmıştı. Annesi de içli içli ağlıyordu bir köşede. “Ne talihsiz kadın öyle değil mi? Demesi kolay al yolu git diye… Zavallı bunca yıllık yuva öyle kolay terk edilir mi hiç?” İyi kadındı Halenur. Komşuluğu da iyiydi. Sabah erkenden kalkar patates kızartması yapar, bahçede yetiştirdiği domatesleri halka halka doğrar. Salatalıkları şekilli şekilli peynirle , haşlanmış yumurtaları süslerdi. Mis kokulu çilek reçeli küçük Sami’nin iştahını açar yedikçe yerdi. Cemre annesine sıkıca sarıldı. Anne bizi bırakma der gibi baktı gözlerine ısrarla. Genç kadın hıçkırıklarını tutamıyordu. Çocuklarını bir an dahi bağrından ayırmadan uyuyan bir anneydi o. Gündüz okuldan gelecekleri saati dört gözle beklerdi hep. Nasıl olurda onları bu kara kışta başka insanların evine bırakır giderdi…
Halenur omzuna teselli ederek dokundu. Ağlamasını, istemez bir tavrı vardı. Hadi canım gel gidelim biz. Biraz düşünsün taşınsın komşum. Öyle kolay değil bu işler. Kız bir soluklansın. Daha kendine gelemedi. O hayırsızın boyu posu devrilesicenin yediği haltı yeni öğrendi. Kolay değil karar vermesi gel gidelim biz. Kapıdan zar zor yürüyerek çıktılar. Yan komşuları seslendi bağırarak:” Zehra iyi düşün bu fırsatı kaçırma! Kızına iyi bir gelecek kendin bilirsin canım haber bekliyorlar!” Zehra ,Sami’nin ve Cemrenin elinden tutarak Halenur’un yanında yürümeye daha doğrusu ağırlaşan bedenini sürümeye çalıştı. Neyse ki ev yakındı. Halenur konuşkan bir kadındı. Yol boyunca ona teselli verici laflar etti. Eve vardıklarında Zehra adımlarını kısaltmaya başlamıştı. Halenur bunu fark etmişti. “Korkma canım eşim evde yok gir çekinme. Benimkinin de senin hayırsızdan bir farkı yok bacım! Hepsi aynı bunların. Kadınlara acımazlar! Seni bu iki sabiyle çılçıpıldak koyup giden adama ne dersin ne yaparsın? “ Halenur kapıya anahtarı sinirle vurdu. “Gelin hayatım oturun rahat rahat… Sobayı öğlen yakmıştım oda sıcak. Gir sen de şöyle battaniyenin altına oh canım benim. Kurban olduğum Allah’ın hikmeti işte…Bak her şeyim var bacım bir çocuğa hasretim yıllar oldu. Şunlara bak kara gözlüm benim yerim seni. Otur Zehra çıkar paltonu, aç başını. Sobaya su koymuştum kaynamış işte. Bir çay demlerim şimdi içeriz sıcak sıcak …”Halenur hızlı adımlarla mutfağa koştu. Zehra’nın konuşmaya mecali kalmamıştı ağlamaktan. Çocuklarsa sapsarı yüzüne bakıyor onun çaresizce çırpınışına üzülüyorlardı.
Zehra eli kolu dolu girdi içeri. Cemrem kalk yavrum bana yardım et. Ser sofra bezini. Gelin şöyle yiyelim biraz. Acıktık ayol. Zehra sen neden sustun böyle? Ay dünyanın sonu gelmedi kızım konuşsana! Üzdün bak çocukları yeter ağladın git yıka yüzünü gözünü!” Zehra, usulca kalktı yerinden. Adım atarken titrediğini gizleyemedi. “Ne oldu bize böyle Halenur mutluyduk biz? Orhan’ın bize bunu neden yaptığını anlayamıyorum… Evet zengin değildik ama yağımızla kavruluyorduk. İyi kötü işi vardı. Ev kiraydı ama geçinebiliyorduk. Ara sıra arabaya da iş çıkıyordu. Konu komşuyu şuraya buraya benzin parasını aşkın fiyata götürür parasını alırdı. Adama bak çoluk çocuğu bırakmış gitmiş bana da bir mesaj çekmiş: “Ben artık yokum. Kendime yeni bir hayat kuruyorum. Beni unutun. “demiş. Allah’ım ne oldu bu adama anlayamadım.Ne yaparız biz böyle bir başımıza.?”
Zehra çocuklarına sarıldı ağlamaktan konuşamıyordu. Gözlerini dolduran yaşlar yanaklarından boşalıyordu. Çocukların saçlarını okşuyor kokluyor öpüyordu. “Size nasıl kıyılır ki? Sizi nasıl başkalarına bırakabilirim asla! Ben anneyim! Nasıl kıyarım güllerime?” Cemre annesinin ellerini öpmeye başladı. Annesinin kızaran gözlerine dikti gözlerini ve “Anneciğim bizi bırakma sakın! Bizim kimseye ihtiyacımız olmaz merak etme! Ben de çalışırım sen de! “ Halenur şaşkın gözlerle süzdü onları: “Ay nerde çalışacaksın sen de bakalım?” Cemre gözlerini kocaman açmıştı iddialı bir sesle konuşmaya başladı: “Hale nur Teyze ben 13 yaşındayım artık küçük değilim ki! Annemle evde börek yaparım, kek yaparım götürür satarız pastanelere. Biliyorsun ki annem bu işte çok marifetli. Okula kaç defa götürdüm öğretmenim çok beğendi arkadaşlarım ve anneleri de tabi. “
Zehra kızının sözleriyle kendine gelmişti. Rüyadan uyanan bir kimse gibi şaşkınlıkla etrafına baktı. Hale nur’da duyduklarıyla ikna olmuş gibiydi. Zehra’ya manalı gözlerle baktı ve: “Kız boşuna çocuk doğarken kız olunca “Kız olsun çamurdan olsun!” demiyorlar. Kız sen ne tatlı ne akıllı bir tontişsin öyle yerim seni! Ne dersin Zehra yapalım mı?” Zehra Hale nurun sözlerine şaşkınlığını gizleyemedi. “Yapalım mı derken? Sen de bizimleeeee….” Zehra’nın sözlerini bitirmesine fırsat vermeden atıldı Halenur: “Evet, bende sizinle çalışacağım. Kekler, börekler, sarmalar, dolmalar…Ohh ohhh her gün yapar satarız valla…” Zehra Halenur’un gözlerine dikkatle baktı. Éciddisin değil mi Halenur? Şaka falan değil bu söylediklerin?” Halenur sarıldı komşusuna:” Canım benim neden inanmıyorsun? Bu günler sadece sana mahsus değil ki! Bugün sana yarın bana…Kalk toparlan hadi çabuk!”
Zehra: “Nereye?” Hale nur: “size gidelim. Bahçedeki kuzine sobayı yak mayalı poaçadan başlayalık. Sarma da sararız. Keke börek her şey yapalım… Pastaneye satarız sabaha. Kız! Pes etmek yok ha öldürürüm seni!” Zehra heyecanla koştu kapıya gidelim tamam. İnşallah kiramı çıkarabilirim.”
Halenur yarı şaka yarı ciddi : “Ay tabi çıkarırız…Sen güzel yap bak ben onları nerelere satacğım gör sen!”Zehra içeri girdi. Mutfakta olan bütün malzemeleri getirdi. Cemre de ona yardım ediyordu. Hamur yoğruldu…Yapraklar haşlandı. Soğanlar doğrandı.Kekler çırpıldı. Börek yufkaları açıldı. Sami etrafında fırıl fırıl dönen kadınlara şaşkınlıkla bakıyordu. Sonra usulca annesine yanaştı: “Anne bende maydanozları doğrayayım mı? “ Hale nur Zehra’ya sevgi dolu bir bakış attı ve: “Bak canım biz neler yapacağız gör sen! Sana bir şey söyleyeyim dinle! Senin durumunda bir çok kadın var. Pes eden yıkılıyor. Ayakta duracaksın ağlamak sızlamak çare olmaz! Kalk ve gayret et! Ev kadınına temizlikten başka iş yok unutma! En güzeli hem çocukların yanında hem evindesin rahat. Yap sen yap ben sana müşteri bulurum mera etme!” Zehra saçını bir yazmayla toplamış, kollarını dirseklerine kadar sıyırmış, önlüğünü takmış gayretle hamuru yoğurmaya devam ediyordu. Sami’yi kanepede uyutmak istese de çocuk mutfaktan çıkmadı. Bende sizinle iş yapayım dedi durdu. Zehra Hale nura minnetle baktı:” Çoğu malzemeyi sen getirdin nasıl öderiz hakkını? Allah senden razı olsun!” Halenur “Bak kızım bu işler böyledir. İnsan bu beşer şaşar da Seni burada çaresiz görmeye gönlüm el vermedi. Ailene şuna buna gitme direnelim beraber! Biz kardeş gibiyiz senle…”
Zehra hamuru dinlenmesi için sobanın alt gözüne koydu ve başladı sebzeleri doğramaya. “Kuzularımı nasıl bırakırım dedim çöktü dünya başıma. Orhan’a şaşkınım… Neymiş sebep bu güllerden kaçtı gitti böyle? “ Hale nur, hızlıca çırptığı kek kabını döktü tepsiye özenle. Tenceredeki sarmanın altını kıstım güzel güzel pişer. Bak sen bana! Üzme kendini haydi batsın bu dünya deme hemencecik! Kız ellerde neler var! Topla kendini! Açma kapını kimseye sen yap bunları gece gündüz sipariş alacağız bak görürsün! Geçen bir Kermese gittik komşumla. Oraya çok zengin memurlar gelmişti iyi giyimli bakımlıydılar. Bize böyle güzel yemek, pasta, çörek, kek yapacak birileri lazım dediler.”
Zehra umutla yufkaları kıvırdı “Bunları da gül böreği yapayım dedim. Ne dersin beğenirler mi?” Halenur: “Sami’ye sor sen Annesi. Bak mis gibi hadi birer tane ver pişenlerden. “ Çocuklar uslu uslu yemeğe başladılar. Anneleri onlara bakarken gözleri dolmuştu çoktan… Saçlarını arkaya atarak eğdi başını Hale nur: “Kız Zehra bu kız sana ne kadar da benziyor böyle! Yarın seni kütüphaneye götürelim. Oraya üye ol Teyzem. Türlü türlü kitaplar var orada hepsini oku. Sırayla oku. Her hafta iki kitap okumalısın. Sonrada onların özetini yazarsın. Kolay değil üniversite kazanmak. Benim dayı çocukları senelerce dersaneye gittiler ay! Kazanamadılar evde oturuyorlar şimdi. O kapı bu kapı iş arıyorlar. Az paraya çalışmak istemiyorlar. Çok paraya da kimse onlara iş vermiyor. O yüzden şimdiden alalım tedbirimizi. Sadece okul dersiyle olmaz bu işler!”
Zehra tepsiyi fırından çıkarırken sarmaların suyunu çektiğini fark etti. Cemreye: “Annecim ocağın düğmesini kapatır mısın? Diye kibarca sordu. Hale nur Sami’nin uyuduğunu gördü. “Zehra kız. Uyut şunu günah… Ben yaparım hadi ver elindekini yazık götür yatağına oğlanı!” Zehra aldı kucağına Sami’yi. Sekiz yaşına geldi ama hala benim onu yatırmamı bekliyor. Bensiz yatağa girmiyor Teyzesi” dedi. Evin içi nefis , yemek, börek, kek kokularıyla dolmuştu. Zehra yaptığı birbirinden güzel kokulu yiyecekleri özenle tepsilere dizdi. Çocuklar uyumuşlardı. Zehra “Hale nur kardeşim yarın seni daha çok yoracağız korkarım” deyince Hale nur, pencereyi açtı ve dışarıda hızla yağan kar tanelerini avuçlarına aldı. Bak şunlara ne kadar güzeller… Kar kristallerinin dünyamıza saçtıkları ışığı gönderen kudrete daha çok inan… Bizi bunlar gibi muhteşem nimetlerle donatan Allah, seni bu iki masumla çaresiz koyar mı sen buna inanıyor musun?
Zehra, onun sözleri üzerine yaklaştı pencereye. Ellerini açtı gökyüzüne. Gözlerindeki yaşlar kar taneleriyle karıştı birbirine…Gökten inen rahmet bunlar….Allah’ım bu rahmetin hürmetine yardımını esirgeme bizden…
Ayşe Ciplioğlu Kaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.