Duvarın Önünde
Annemle babamın kavgasını hatırlıyorum. En eski anım bu. Beşinci yaş günümü kutladıktan birkaç saat sonraydı, bu yüzden zamandan eminim. Kendimi elbise dolabıma kapamıştım. Küçük elbiselerimin arasında, hoş bir naftalin kokusu da vardı, karanlıktı, başımda parti şapkasıyla duruyordum. Kendimi iyi hissediyordum ama. Onların seslerini dinliyordum. Almanca konuştukları için onları anlamıyordum. Dolabın içinde gölgelerle oynuyordum. Bağırdıklarında seslerinin kırdığı ışığı hayal ediyordum. Kırılan ışığın gölgelerini buluyordum. Gölgeler yoktu ve bağırdıklarında ışık kırılmıyordu ama ben hayal ediyordum. Çocuk hayalleri yetişkin gerçeklerinden daha sahiciydi. O dolap bana yalnızken kendimi ne kadar iyi hissettiğimi öğretti.
Babam bir Alman’dı ama bana tek kelime Almanca öğretmedi. Benimle hiç konuşmazdı, annemle de pek az konuşurdu. Kavga etmedikleri zamanlar, birbirlerine pek bakmazlardı. Neden evli kaldıklarını anlayamıyordum. Aralarındaki sorunu yıllar sonra öğrendim. Evliliklerinin ilk yıllarında annemin bir başka adamla da ilişkisi olmuş, ondan hamile kalmış. Evliliğini kurtarmak için babama yalan söylemiş. Fakat sarhoş bir gecesinde, babama bunu anlatmış. Ben üç yaşlarımdaymışım o zaman. Babam çok kızmış ama bir şekilde boşanmamış. Fakat bundan sonra benimle hiç konuşmamış. Zaten üç yıl daha dayanabildi. Ben altı yaşımdayken, boşandılar. Gerçeği öğrenene kadar babama çok kızgın büyümüştüm. Gerçeği öğrenmek öfkemi geçirmedi. Kan bağına bu kadar muhtaç bir ahmak olduğu için daha çok kızdım. Ben onu sevmiştim. O da beni sevebilirdi ama hiç denemedi.
Annemi severdim. Güzel bir kadındı. Uzun kumral saçlarında ışığın kırılmasını izlemek çok güzeldi. Çoğunlukla üzgün bir kadındı, alkolikti. İçmediği zamanlarda daha iyiydi elbette. Sarhoş olmaya başladığında küfrederdi. Türkçe, Almanca ve anlamadığım başka dillerde küfürler. Yine de severdim onu. Nefesi şarap kokardı ama tonla küfürden sonra beni sevdiğini söylerdi. Ben de beni seven nefesini koklamaktan hoşlanırdım.
Boşanmadan sonra annem beni Türkiye’ye getirdi. Başta her şey iyi gidiyordu. Annem gündüzleri bir şirkette çalışmaya başlamıştı. Geceleri yine sarhoş oluyordu ama daha az içiyordu. Ben de okula başlamıştım. Okulu sevmiyordum ama alışmak kolaydı. Çocuklar aptallardı, onların arasında kendimi iyi hissediyordum. Bana yaklaşmaya cesaret edemiyorlardı. Çoğunlukla yalnızdım ve bunu seviyordum. İşgüzar öğretmenim annemi okula çağırana kadar iyiydi yani. Anneme sürekli yalnız olduğumu ve bunun kötü olduğunu anlattığında işler değişmeye başladı. Beni sosyalleşmeye zorladılar ve annem bir babaya ihtiyacım olduğunu söyledi. Bence bir sevgiliye ihtiyacı vardı. Alışmak kolaydı yine de. Çocuklara yalancı gülerek onların yanında durmayı öğrenmiştim. Onlar bahçede ip atlıyorlardı ve ben ip atlıyormuş gibi yapıyordum. Gerçekle taklit arasında sınır inceydi o günlerde. Yetişkinlikleri kandırmak kolaydı. Zaman bir şekilde geçiyordu.
On iki yaşıma kadar bir şekilde oyalandım. On iki yaşıma geldiğimde vücudum gelişmeye başladı. Diğer kızlara göre daha kadın duruyordum ve oğlanların ilgisi hoşuma gidiyordu. Bu sırada annem de yeniden evlenmişti. Üvey babam iyi bir adamdı. Gündüzleri çalışıyorlar ve geceleri eve çok geç geliyorlardı. Böylece okuldan sonra evde yalnız geçirecek zamanım oluyordu. Geldiklerinde ter ve viski kokuyorlardı; bir de beni kandırmak için çilek. Şimdi ne zaman bir çileği koklasam içimi dolduran hüzün o günlerden geliyor. Güzel günlerdi. Eve getirdikleri sarhoş bedenlerini yatak odasına kadar zorla sürüklüyorlardı ama orada çok ses çıkarıyorlardı. Evimiz küçüktü. Ben hemen yan odada, onları dinliyordum. Cinselliğimi ilk keşfim onların müziğinde olmuştu. İlk sevgilimi de o zaman tanıdım.
Özgür iyi bir çocuktu. Biraz ürkekti. Bakışlarında benim kafamı karıştıran bir gizem vardı. Muhtemelen bunu o zamanlar ilgimi çekecek bir şeyler bulmaya çok ihtiyaç duyduğum için, kendim hayal etmiştim. Ama bir şekilde hoşlanıyordum ondan. Annemlere bunu anlattığımda, tanışmak istediler Özgür’le. Bir akşam onu eve getirdim ve hep beraber hoş bir akşam yemeği yedik. Bu sefer ayık kalacaklarını sanıyordum ama uzun sürmedi. Yemekten sonra hızla sarhoş oldular, aynı hızla odaya gidip ses çıkarmaya başladılar. Masa mistik davetler sunan bir kahine dönmüştü sanki. Bakışları ürkekti, evet, bu çok hoşuma gidiyordu. Elini tutup onu kendi odama götürdüm. Ne yapmak istediğimizi biliyor ancak nasıl yapacağımızı bilmiyorduk. Bir şekilde öğrendik sonra. Sonra biz de çok ses çıkardık. Annemle babamın sesleri, benim ve oğlanın seslerimize karışıyordu. Yine de farklıydı. Onların seslerinde doğal bir coşku vardı. Ben kendi iniltilerimde bu coşkuyu yakalayamıyordum. Yine de mutluyduk hepimiz.
Özgür’den sonra başka iyi çocuklar, ürkek bakışlarıyla geçtiler yatak odamdan. Annemle babam bunu fark etmeyecek kadar sarhoştu. O günlerde, sarhoşluğu da keşfettim. Sarhoşken her şey daha güzeldi. Renkler daha canlıydı ve sesler bedenimi okşuyordu. Odamda Deep Purple dinliyor, sarhoş oluyor ve bedenimde gezinen dudakların tadını çıkartıyordum. Ve çok ses çıkarıyordum. Tanrı’m. Sarhoşken sesim gerçekten coşkuluydu.
On altı yaşıma geldiğimde, olgun bir kadının vücuduna sahiptim. Yirmili yaşlarımda olduğumu söylersem, insanlar inanıyorlardı. Şarabı ve seksi çok fazla tüketmiştim. İkisi de hala güzeldi ama eskisi gibi değildi. Eskiden zeminimin yittiğini ve ayaklarımın boşlukta asılı kaldığını hissediyordum. Artık attığım her adım çok sertti. Yeni şeyler aramaya başladım. O zaman Şeker Çocuklarla karşılaştım. Bu onların kendilerine verdikleri gülünç bir isimdi ve önce acımıştım onlara. Yine de arkadaşımın ısrarıyla aralarına katıldığımda, isimlerindeki şekerliğin nereden geldiğini öğrendim. Gerçekten şekere benziyordu ama etkisi kesinlikle çocukça değildi. Zeminimi yeniden yitirmiştim ve coşkum eskisinden daha güçlüydü. Yalnız olmam ya da kimlerin arasında olduğum önemli olmuyordu. İnsanları ve onların çirkin burunlarını görmüyordum. Gördüğüm, duyduğum hatta düşündüğüm her şeyin bedenime dokunduğunu hissedebiliyordum. Dünya bir taş küre değildi, zaman gerçek değildi ve ben bedenimin çok ötesindeydim. Güzeldi. Güzel geçiyordu günlerim. O güne kadar...
O gece annemin neden evde olmadığını bilmiyorum. Bunu umursamayacak kadar "patlıyordum." Üvey babamla evde yalnızdık. Ben odamda müzik dinliyor ve uzay boşluğunda dans ediyordum. Odamın kapısının açıldığını fark etmemiştim. Önemli değildi. Yanıma yaklaştığında durmadım. Dans güzeldi. Zemin yoktu. Bedenimden geçen elleri hissetmedim. Zaman yoktu. Dudakları boynumdan daha sıcaktı. Dünya gerçek değildi. Elleri memelerimin üzerinde gezinirken, ben fizik kuralları renkler sıçratan bir evrenin merkezinden geçiyordum. O beni yatağa yatırırken, ben onu görmüyordum. Bakışları karanlıktı ama ben karanlığı hep seviyordum. Çok ses çıkardı ama ben sesleri duymuyordum.
Sonraki günleri derin bir hüzün ve kafa karışıklığı ile geçirdim. Olanları anneme anlatmam gerekirdi ama bedenim ne kadar yetişkinse de zihnim hala aptaldı. O gece yanımda olmadığı için annemi suçluyordum. İkisiyle de pek konuşmuyordum. Başlarda üvey babamın kaçamak ve iğrenç bakışlarından korkuyordum ama zamanla alışmıştım. Olanların tekrarlanacağına emindim. Bunu engellemek için yapabileceğim bir şeyler olmalıydı ama bir şeyler yapmak konusunda hiçbir isteğim yoktu. Okula gitmiyordum. Önceleri hasta olduğumu söyledim. Annem beni hastaneye götürmek istedi, direndim. Sonra hiçbir şey söylememe gerek kalmadı. Sürekli içiyorlardı artık. Annem işten ayrılmıştı. İlk gün ışığından ötekine, sarhoştu. Okula gidip gitmemem kimsenin umurunda değildi. Her geçen gün odamdan daha az çıkar oldum. Nihayet günümün çoğunu orada geçiriyordum. Evde her zaman içki vardı ve odamda her zaman sarhoştum. Fazlasını istiyordum. Şeker Çocukları özlemiştim. Zeminsizliği özlemiştim. Öte yandan ne zaman düşünsem, o geceyi hatırlıyor ve kusuyordum. Çok fazla kusuyordum. Çok az yemek yememe rağmen midemden bunca şeyin nasıl çıktığını anlamak mümkün değildi.
Korktuğum gerçekleşti. Bir gece odama yeniden geldi. Işığı yakmadı. Annem yan odada şarkı söylüyordu. Hiçbir şeyin farkında değildi. Bağırmak istedim ama faydasızdı. O zaman ağladım. Fakat ağlamam onu daha fazla tahrik ediyordu. Üzerinde sadece baksırı vardı ve ben ağladıkça önündeki kabarıklık daha çok büyüyor gibiydi. Direnebilirdim, bilmiyordum. Direnmedim. Bu tuhaf bir kabullenişti. Hiçbir şeyin önemi kalmamıştı. Dudaklarını hissediyordum. Dudaklarının değdiği her noktamda bedenime hançerler saplandığını hissediyordum. Elleri bedenimi kezzap gibi yakıyordu. Sesim çıkmıyordu. Karanlıktan ilk defa iğreniyordum. Sonra ışık yandı. Gözlerim alev almış gibi acıdı ve kapı eşiğine dayanmış annemi güçlükle fark ettim. Elinde hala viski şişesi vardı. Suratında korkunç gölgeler geziniyordu. Olanları pek hatırlamıyorum. Bağırışları hatırlıyorum; şişenin kırılmasını ve kanın rengini. Ikisi de kanıyordu. Ben kanıyordum. Dünya kanıyordu. Sonra annemin bedeninin yere yığılışını gördüm, yere düşerken çıkan iğrenç sesi duydum, gözlerindeki pırıltının sönüşünü anladım.
Üvey babam annemi öldürdükten sonra bana döndü ve defalarca tecavüz etti. Direndim. Çığlıklar, yumruklar, kırılan tırnaklar, akan kanlar... Faydasızdı. Çok güçlüydü. Defalarca, çok güçlüydü. Sonra gitti. Bir daha görmedim. Yakalandıktan sonra çıkarıldığı mahkemeye gitmedim. Umarım çürüyordur. Umarım tüm bedeni dağılıp, benim üvey babam olmaktan başka şeylere dönüşene kadar çürüyecektir. Annem de çürüyor. Ve ben de, içimin içinde, durmadan ve hiç dağılmadan, çürüyorum.
…
Psikiyatri ofisinin duvarlarının çürük rengine bakarken, bütün bunları düşünebilecek kadar uzun süre bekledim. Hastaları bütün dramlarını düşünebilmeleri için yeterince bekletip bekletmediklerini merak ediyordum. Bu sırada odanın kapısı açıldı ve içeriden çıkan adamın suratından geçmiş bir kıyım vardı. Ardından doktor çıktı ve beni çağırdı: Buyrun Aslı Hanım.
Suratında eriyen bir ihanet vardı.
Çağrıya itaat edip, odaya yürüdüm. Zemin çok sert geliyordu. Deri koltuğa oturdum ve bekledim.
Merhaba, dedi.
Cevap vermedim.
...
YORUMLAR
evet bir çoğunun cüret edip, belki cesaretini toplayıp demek daha doğru, kaleme alacağı türden bir yazı değil...toplum meselelerine de değiniyoruz elbette ama birinci tekilden veya öznemizden yola çıkarak yazı karakterlerine roller vermiyoruz kolay kolay..genelde pencereye ötekilerin tarafından bakıyoruz veya sesleniyoruz ve bu sorumluluğu da en çok onların sırtına yüklüyoruz gibi...
bu anlamda kutlarım sizi...anlatımı ile sürükleyici buldum...açıkçası başlık dikkatimi çekmişti de geldim, beklediğimin dışında cereyan eden olaylara denk geldim ama iyi ki okudum dediklerimdendi...
mordünya
İradesi hepten elinden alınmış mağdurlar, gerçekler elbette. Öte yandan, her mağdurun mağduriyetinden sonraki hayatı, yine onun sorumluluğunda sürebilmelidir.
Hoş, özgür irade de çok zor bir tartışma.
Teşekkür ederim.
Bence kesinlikle devam etmelisin
günümüzün ve içinde bulunduğumuz dünyanın kanayan bir yarısına parmak atmışsın
burada yine bahsi geçen kişi üvey baba
ya öz olup ta yapanlar
enses ilişkiler
Allah kahretsin
anlamı anlatımı
akışkanlığı ile harika bir yazı idi
gerçekliklere parmak bastığın bu yazını kutluyorum
olayı bence burada eser ve güzel bir yazı olarak ele almak gerek diyorum kendimce
yoksa empati yapmaya kalksam
yada o anne yada baba olarak düşünsem
olaylar çözülmez bir hal alır
o yüzden çok güzel bir eserdi
mordünya
Teşekkür ederim çok çok.
ender korkusuz yazılardan
yeraltı edebiyatına dahil bence.
aslında bu yazının güne gelmesi gerek.
yazarın betimleme tarzı. olayları anlatışı çevre ve karakter ilişkisi güzel işlenmiş.
sosyolojik bir çok sorunu karakterin kişisel bazında irdeleyerek sonuca ulaşmış. Bu yolu izlerken üstü kapalı değillemeler yerine sorunun psikolojik yansımasını gerçektede olabileceği gibi vermiş on üzerinden 8-9 luk bir yazı.
Elbette her yerde olduğu gibi burda ki bekçilerde yazıyı anlamak yerine potansiyel suçluyu ana karakter olarak görme eğiliminde olacaklar.
neyse tebriklerimle.
mordünya
Tecavüz artık neredeyse klişe bir konu. Elini tecavüze, fahişelere ve yoksullara sürmemiş yazar kalmamıştır. Öte yandan konu işlenirken sıklıkla ahlakçı bir perspektif kurulur. Yazar, yazı içinde tecavüzü ve tecavüzcüyü yerden yere vururken, tecavüze uğrayan konunun dışında kalır. Buna farklı bir yönünden bakmak istedim.
Tahmin edebileceğiniz gibi bu metin, esas konuya yönelmemi sağlayacak bir girişti. Eğer becerebilirsem, devamı olacak.
İyi bir okuyucusunuz. Tebrik ederim.
Izninle o çocuğu diyeceğim 😡
Ki bi öğrencimin üvey babası geldi aklıma
Şerefsiz geceleri sürekli kızın kapısını yokluyormus
Çok güzel bi kızdı çokk
Anneye dedik anne inanmadı oda şerefsiz 😡
Bi kadın adam delisi olmamalı olmamalı 😡
Sonra babayı bulmaya çalıştık öz
Neyse daha fazla elleri mi kirletmeden kacayim
Ki cehennem istemiyorum öbür alemde
Hep sevgimle
Hoş geldin hoş geldim
Gülücük kuslarimla.
-Belıeve- tarafından 6/14/2017 1:56:38 PM zamanında düzenlenmiştir.
mordünya
Hep var olun.
Believe_TülAySLAN
yaşayarak.
Uyanış ölüm ta kendisi
Sevgi gülücük kuşlarıyla.