- 817 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Havada kalan mutluluklar...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yaşlılığın doruğuna ulaşmış kasabadaki komşu amca soruyor; Tek başına sıkılmıyor musun ? Nasıl vakit
geçirebiliyorsun evde ? Ben her türlü geçiririm yanıtını alıyor benden. Neden insanlar yalnızlığı öcü gibi görmekte, buna pek te anlam veremiyordum doğrusu.
Ben yalnızlığın da koca bir evren olabiliyorsam, vede yetebiliyorsam kendime bu beni neden sıksın. Sürekli
bir uğraş, sürekli bir düşünce halinde olan kafamın zenginliğiyle yapayalnız kaldığımı söylemek güç doğrusu.
Bu yüzdendir ki , sıkılmıyordum, sadece zaman zaman tüm cesaretimi toplayıp dağı taşı gezmek istiyordum.
Ama bunu yapabilmek sanırım bir o kadarda tehlikeliydi benim için. Yaşam tehlikeli insanlarla dolu çünkü. Bu yüzdendir ki evet korumaya almalıyız kendimizi. Hele ki bir kadınsanız , bir genç kızsanız, bunun için iki kere dikkat etmeniz gerekir. Güneşin doğuşunu izlemekten sıkılmak güç, yağmurların sesini dinlemekten yorulmakta güç, tüm bunları seviyordum. Ağaçtan ağaca atlayan , gördüğü
kedi köpekle dehşete kapılarak bağırmaya başlayan sincapın sesine kulak vermek güzeldi, hiç durmadan ötüşen kuşları dinlemekte öyle. Yeşile ve yapraklara bakmaktanda sıkılmaz bir insan, en azından kendi adıma bu böyle diyebilirim.
Yaz geldi, ve işte yine kasabamdayım.
Yine dağlarla, yine taşlarla.
Yine terapi yine arınma.
Yine ilham yine yenilenme zamanıydı benim için.
Burada rastladığım en önemli ve tek gerçek şey , net bir şekilde yaşamını sürdüren doğa. İnsanoğlu her şeyi görüntüden ibaret sandı. İlgilendikleri tek kişi var, o da kendileri. Bakmakla yetindi çoğu şeye, görmesini hala öğrenemeyenler var. Bu yüzdendir ki hep havada ve yarım kalıyordu mutlulukları. Ne bu hayata atıldıkları için bir sorgulama vardı yaşamlarında, nede etrafındaki canlı cansız nesnelere odaklanma. Kafalarıda yaşamları kadar boştu anlayacağınız. Bir şairi, bir şiiri, yalnızlığı, algılamaktan yoksundu çoğu.
Sığındıkları kalabalığın bir gün ellerinden kayabileceği fikrini hesap etmekten dahi acizdi çoğu. Ne dostluk tam anlamıyla çıkarsızdı, nede aşklar. Yazıktır ki her bir şey menfaat üzerine yol almaktaydı. İnsan tarafımız teknolojiye yenik düşmekteydi. Herşeyin kolayına kaçmayı sevdirdi bize, bir telefon , karşı tarafın halini hatrını sormaya yeter miydi ? Onu anlamaya, algılamaya.
Ya bir mesaj , gerçeğe ne kadar yakın olabilir di ? Sarılmayı unuttuk, konuşmayıda öyle, yan yana gelip dertleşemiyoruz bile. Elimizdeki telefonlarla yapay hayatın rengine kapılmaktayız. Sizi sevdiğinizi söyleyen insanlar size ulaşmaktan bile aciz, haliyle havada kalıyor sevgilerde. Mesafeler ayaklarla aşılmalıydı oysaki, kalpler özlemle sarsılmalı ve ulaşmaya odaklanmalıydı belkide.
İçimizdeki yalnızlığı sahiplenip günün birinde en önemli ve en değerli dostumuzun olacağını öğrenebilmeliydik...
Yazan-Edibe Toğaç
(Denemeler)