Sakıncalı Gerçeklik
İşimin en zor yanı, o dayanılmaz kokuydu. Kokunun bu çocukların üzerine nasıl yapıştığını bilmiyordum. Pis ve çaresizdi. Havalandırma ya da parfümler işe yaramıyordu. Koku yapışmıştı bir kere. Maskelenemiyordu. Cesurdu. Izdırap veriyordu.
Merhaba, dedim. Çenesinden süzülen salyalarını umursamıyordu. Onların hayatlarının en güzel yanı buydu. Korkunç yaşamlar sürecekler ama umursamayacaklardı. Peçeteyle çenesini ve ağzını temizledim. "Daha iyi mi?" Cevap vermedi. Gözlerindeki pırıltı sönüktü. Bedeni genç, eğri ve zayıftı. "Bugün nasılsın?" Bakışları bana değdi ve uzaklaştı. Hep böyledi. Uzakta sabit bir noktaya bakıyordu, kendi gerçekliğini izliyordu. Orada bir şeyler gördüğünü biliyordum. Benim göremediğim, gerçekliğimi sahneleyen nesnelerden başka bir oluş halini, başka bir algılayışı izlediğini biliyordum. Orayı izlerken iyi hissediyordu. Ama benim işim ona kendi gerçekliğimizi öğretmekti.
Orta derecede zeka geriliği tanısı yüzünden buradaydı. Burada olmak istemiyordu. Bizim kurallarımızı anlamıyordu. Ben de bazen onun kurallarını anlamıyordum. İşimin vahşi ve acımasız bir yüzü vardı. Onu kendi doğasına uygun kurallarından çekip almak, bizim gibi olmaya zorlamak, zeki olmasını istemek, çirkin ve ahlaksızcaydı. Oysa güzelin ve ahlakın çoğunluğa atfedildiği bir dünyada yaşıyordu ve başarmak zorundaydı. Salyalarıyla mutluydu, salyaları çirkindi ve eğilip temizledim.
"Dışarısı güzel görünüyor, değil mi?" Gözleri hareket etti, sabitlendi, başını salladı. Ben bir kızım, dedi. "Evet, sen bir kızsın." Sen de mi kızsın? "Hayır ben erkeğim." Saçların uzun." Evet, uzun." Sen de mi kızsın? "Hayır, saçlarım uzun ama ben erkeğim." Dedem bana bunu verdi. "Nedir o?" Bir boncuk. Çok güzel. Güzel mi? "Evet, çok güzel." Sonra sustu. Sonra bana baktı. Elini pantolonunun içine soktu. "Ne yapıyorsun?" Kaşınıyor. Güldü. Salyaları aktı. "Bunu yapmamalısın." Neden? "Bedeninin bazı bölgeleri özeldir." Neden? "Çünkü bedenin sana ait, onu korumalısın." Annem de kızdı. "Annen neye kızdı?" Pantolonumu çıkarttığım için. "Annenin neden kızdığını anlıyor musun?" Anlamıyorum. Abim kızmıyor. Bazen o da çıkartıyor. "Abin pantolonunu mu çıkartıyor?" Evet. O bir erkek. Ama saçları kısa. Sonra sustu. Bakışları beni aşıp, baktı. Çenesini temizledim ve bakışlarını takip ettim. Bulutlar güzel görünüyordu.
Baktığı yerde mutluydu. Abisinin erkekliği ya da dedesinin verdiği boncuk, onun zihninde ancak ufak kıvılcımlar kadar var oluyordu. Bulutların üzerinde yürüyebileceğine inanıyordu. Hayal ediyordu. Bizim gerçekliğimizde imkansız şeyler vardı ama onun için yoktu.
"Bana doğruyu mu söylüyorsun?" Ne? Çenesini temizledim. "Abin hakkında." Bana baktı, sonra beni aştı. "Abin pantolonunu mu çıkartıyor?" Ne? "Az önce konuştuklarımızı hatırlıyor musun?" Bana baktı. Saçlarıma dokundu. Kaçınmak isteği korkunçtu, koku korkunçtu, midemdeki sancılar korkunçtu, uzaklaştım. Abim bir erkek. "Evet." Güldü. Elini pantolonuna uzattı, güldü, sonra çekti elini. Benimle oyun oynuyordu.
"Bugün çalışmak istemiyor musun?" İstemiyorum. "Ne yapmak istersin peki?" Güldü. Elleri saçlarıma uzandığında, iğrendim, iğrenmemden nefret ettim, güldüm. Hiçbir şey, dedi. Bulutlara baktı ve güldü. Salyalarını temizlemekten vazgeçtim. "Oyun oynayalım." Hayır, dedem bana boncuk verdi. "Evet, göstermiştin." Dedemi seviyorum. Güldü. Beni çok güldürüyor. "Seni nasıl güldürüyor?" Saçlarıyla oynamama izin veriyor. "Saçları güzel mi dedenin?" Çok az saçı var. Ama güzel. Senin saçların da güzel. Uzandı ve dokundu. Direnmem gerekirdi ama direnemedim. Yapma, dedim. Neden? "O zaman bugün bulutları seyredelim sadece." Sen beni sevmiyorsun. Sonra konuşmadı. Sonra gitti.
…..
Bizim kurallarımızı anlamıyordu ve bizim kurullarımızla oyun oynamaktan hoşlanıyordu. Benim yanımdan ayrılırken, pantolonunun düğmesini açık olduğunu ben fark etmemiştim ama başkaları fark etmişti. Ona sorduklarında, abim pantolonunu çıkarttı, demişti. O bir erkek ama saçları uzun.
…..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.