- 419 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
El Kavgaları 7
Kafa putlarının güvencesiyle yetinenler, bu tür kararlı takılmalar içinde kalmakla; ilerisini tasarlayıp geliştiremez. Benci tutumla dış dünya arasına yeni sosyo-toplumsa davranışlı olayların gelişmesine izin vermez. Ben olan süreci kesikli yaparken; biz olan da kesikli olan süreci ileri akıtmada çok öncü rol oynamakla bizi kolayca en az enerji harcama düzeyi içinde kılar. Kafa putu mana anlayışlı olanlar, bu bilinç düzeyini taşıyamayanlardır.
Kafa putu olan tutumlar, tamamen bir düşünce tembelliği olmakla belirir. Putçu mantık, ben ile biz olan düzey düzlem gibi süreçlerin sonrasında; yani iki düzlem arasında ortaya konur. Böylesi süreçte bencil oluş; dışta biz olan davranış olmakla, ben gibidir. Savunma ve sağlayışsa vs. olan tutumları bize göre olmanın içinde bene göre olur. Put olan davranış içinde önceki biz olan davranışınız, sonraki biz oluşsa davranışınıza dönüşmeyi engellemekle, biz olan eylem birliği de put oluşla karşımıza çıkar.
Bir önceden oluşturulan "biz" olucu davranış düzenli kararlılığın içinde olanlar; ileriyi kestirme üşenci gösterirler. En az enerji harcanma düzeyi ile enerji sakınımını yaparlar. Bu tarz putçu tutumla; bu tür eğilimi kuvvetli olan kişilerin bu tür yaklaşımları dışta paylaştıkları direnç noktalarıdır. Put ta bu haliyle benler arası bir benci oluştur. Sınıflar arası çıkar nedeniyle egemenlerin tertibi olan pek çok siyasi putçu yaklaşımlı tertiplerini de buna eklerseniz; putçu davranışlı tutumlar hayli karmaşık ilişkilere döner.
Totemi sosyal yaşam içinde irade yoktur. Dıştaki toplam zorlukların bizi eğim olması içinde bizler bir birine tutunmanın; düzenli ve tekrarlana bilir bir işbirliği içinde olmakla varız. "Biz" oluş, ben olanın dışa uzanmış bilinciydi. Beyniydi. Kişi "biz" üzerinde ben oluşunu anlıyordu. "Ben" üzerinde "biz oluşa gidiyordu. Yani kişi teklikte (bende) çokluktu (bizdi). Çoklukta (biz olanda) teklik (ben) oluyordu.
Ben ile biz olmak; "biz" olduktan sonar yeniden "ben" olmak zorundaydı. İlk ben biyolojikti. Biz dedik ile oluşan ben sosyaldir. Biz duyuşu üzerinde, biz bağıntısıyla değişip dönüşen ben de; biyolojik ben üzerine inşa olan sosyal yeni bir sosyal bendi. Sosyal ben biz olandan yansıma olur, adeta bölüntüdür.
"İlk biyolojik ben" ile "bizden" sonraki aşama içinde çözülen "ikinci ben"; aynı ben değildir. Biyolojik referans üzerine girişen ama biyolojik referans içinde de olmayan bendir. Çükü ikinci ben biz bağı üzerindeki özellik yansımasıyla parçalı olan bendir. Ben kendi başına bu yansımayı veremez.
Biz bağı üzerinde çözülmekle ikinci tür ben sosyal bilinçli, bendi. Bu ikinci ben içinde, ilk ben vardı. Ama ilk olan biyolojik ben içinde "biz bağıntılı yansımayla beliren sosyal ben" yoktu. Sosyal ben dışta oluşur. Biz bağının oluşup çözülmesinden sonra ancak oluşur.
Bu nedenle biz oluşa katılan ilk benle; biz oluştan sonraki çözülmeden elde edilen ikinci ben; aynı ben değildir. Bunu iyi kavramalıyız. Pekmez içine bulanıp çıkan kaşık, yine kaşıksa da; ilk kaşık gibi değildir. Pekmeze dalıp çıkan kaşık ilk kaşıkta bulunmayan özellikler içermektedir.
Biz, benler senteziydi, Sentez üzerinde ben olanda yeniden ve tekrar biz bağıntısı üzerinde parçalanan bendi. İlahi sosyal yaşam; sentezi olan gruplar adına iradi kararlar almanın da ortak kararlar vermenin de irade birliğiydi. El’in ilk tipi, bu ortaklaşma irade olana karşı oluşlarla göre kendisini tanımlamaydı.
El, malı mülkü olmayan tüzel ilahi iradeye göre; malı mülkü olandı. El; ortak kararlar alan tüzel ilahi iradeye karşı da; mal mülk sahipliğinin tekil iradesiydi. Tekil oluşu tek mal mülk sahibi irade olmaktan ileri geliyordu. Biz olanı ben yapan egemence mantıktı. Biz bulaşmasını değil El bulaşmasını kabul eden bendi.
El, ön ittifaklı olan; kamunun olan (ortaklığın olan) malı-mülkü; özel mal, mülk sahibi yapan öznel iradeli kendi taraflarıyla birlikte, kötü bir anlaşma içinde girişen güç olmakla ortaya çıkmıştı. Ortaklığa karşı, ortakları olmaz olmakla legaldi (Lugal’di). Yani yeni yasa olana çok uygundu. Meşruydu. Yeni yasa da sürecin ilkten beri böyle olmasıyla (hiç ortakları olmamakla tanınma) olmakla anlaşılıyordu.
Sapıklık neydi? Yeni mantıklı çıkarım olan sürece göre; olup bitenlere, baştan beri böylesi bir ortak tanımazlık üzerine inşa kılındılar; denmişti. Böyle olunca ortak tanımazdı söylemin yapıldığı sırada, karşılarında ortaklaşan yapılar vardı. İlkin ortaklaşan olan yapılara göre ilhamla ortaklaşmayan yapıları söylüyorlardı. Ortaklaşan yapılar, süreci bu ilhamı ortaya koymanın düzeyine getirmişti.
İşte ortaklar tanımayan yeni yapı; ortaklar tanıyan eski yapıya sapık diyordu. Güya atalarınız ilk yasa olan; ortaklaşmazdık olan doğru yol dan sapanlardı diyor. Yeni yapı süreci yamulttu. Süreci ortaya koyma zorunluluğu olan ortaklaşmacı oluşa; haksız olan kendisini ortaya koyabilmek için kendi öncesine sapıklık diyordu! Kişi beni tüketirken elbet ortak olamaz. Biz olan sosyo toplumsa ben de üretirken ortak olmak zorundaydı.
Aslında ilkten beri yasa olan, süre gelen ortaklaşmacı inşaydı. Yeni yapı yeni süreçle tepe taklak edildi. Üreten emekler üzerinde ortaklar tanımayan bu süreç bir illüzyonla kendisini ilkten beri böyle olurun yasası, kılınmıştı! Başlangıç inşası içinde işbirliği, dayanışma ortaya koyan gayret ve güç birliği henüz üreten ilişki ve üreten emek değildir. Bu nedenle ortaklar tanımayacak sürece girecek olan artı ürünü verememekle zenginlik biriktiremiyordu.
Artık ürün veren birikimlerin kaynağı üreten ilişkilerdi. Üreten ilişkilerde üreten gruplar arası bağıntı olmakla toplumsal ilişkiye dönüşmüştü. Toplum o günkü grup mesleklerini içermekle entegre oluşun tamlığıydı. Artı ürün üreten emeğin, toplumlarıyla ortaya konacaktı.
İnşanın başında toplumlar yoktu. Toplumsal zenginlikler de yoktu. Toplumsal (kamusal) birikimler yapmış zenginlikler de yoktu. Ki üzerinde ortaklaşma tanınmayacak olan mal, mülkte yoktu. Yani ilk yasa ortak tanımazlık değil; aksine grubun ortak sağlama ve daha sonra da ortak üretim gücü olan emek gücü; ilk yasa oluşla kutsanan ve inşa, olandı.
El, yeni kuramı içinde eski olan egzajere eden süreci yanına çeken vaatler veriyordu. Vaatler ileri biz olucu bilinç düzeyine göre değildi. Biyolojik ve som bencillik üzerine olan vaatlerdi. Böyle olunca vaatler kişilerin hoşlanma duygusuna hitap ediyordu.
Vaatler henüz ilahi dönem içinde tartışılan ya da telkin edilen olmakla ilahi dönemle anlaşılıyordu. Kavradığı ortada durup duran zenginliği kendi eline geçirmekle oluşun duygusal ikiyüzlülüğü içindeydi. İlahi dönem içindeki o aşamayla köleliği, yoksulluğu, zulmü şunu bunu görünmez oluşla bu vaatlerin öznel düşünce içinde kendine göre olur yansımaları hayli etkiliydi.
Yeni olan kişisi menfaati olanı kavratıyordu. Değirmenin suyunun nerde gelir olduğunu değildi. Bunu diyemediği için mal-mülk El’in; ümitsiz olmayın El de mal mülk verir demekle değirmenin suyunu tarif ediyordu. Korkmayın ağılda oğlak doğsa ırmakta otu biter diyordu.
El çevresindeki İnanırlarıyla kendisini mal mülk sahibi kıldı. Bir ittifaka ait ilk elden olan o ittifak mesleklerini bilir entegrasyon bilinçli kişi ve kişilerden vaat kâr bir grup oluştu. El bu grubu çevresinde topladı. Böylece bu yapabilirlikle ittifaktan ayrılıp göçerler olmanın iradesini olmuştu. Bu yapı, yeni gittiği yerdeki ham arazileri kendilerine bağ, bahçe yapabilen; koyun, kuzu yetiştirebilen, kulübe-bina inşa eden "ön ittifaklı kazanımla toplumsal gücün kendilerinde de yansıyan donanımına sahip"; sosyo toplumsal yapılardı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.