- 829 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İklimler Gibi Sokul Yüreğime
Sen, kırmızı bakışlı gecelerin gözleri yaşlı, gönlü savaşlı kadını
Ben, mor saçaklı dağların savaşçısı, yüreği aşka sabıkalı adamı
Akıyor günler durmaksızın hırçın sular gibi, aktıkça yatak arar
Boşluğu kucaklayan kollarımız, gün gelir, aşkla birbirini sarar
Dindirilememiş ağrıların kasıklarına zoraki gülüşler sürünce yanaklarımızdaki tuzlar dudaklarımıza dökülür. Biliriz ki, beklenen özlenen değil, yolunu gözlediğimizdir. Dokunulası bir kayıp zamanda ağrılarımızın nedenlerini hep bilinmeyen öfkelerdir.. Gönlümüzün odaları bu yüzden aydınlıktır ve kilitler sonunda içeriden kapanır. Üfledikçe lambada hüzün yanar, avuçlar işte o an uzaktakini arar. Damla düşer ansızın tene ve kol hışımla sarılır en güzel gerçeğe.
Bir sarılışın dudaklarına nem vurunca dil oynar yuvada. Kol beden ararken kelepçeli düşünüşlerin kilidi döner ve açılır tutkunun sandıkları. Beklenen yardır, gözlerinde sevdayı taşır. Susar zaman, fısıltılarla odaya çekilir an. Durmak yoktur ve duvarlara akşamın gölgesi vurur. Diz çöküp tapılası gerçeğin önünde ve bir şenliğin tam ortasında dudaklar özlemle buluşur. Saatler turunu tamamlarken, çok uzaklarda bir adam gelgitlerle coşarak aynı gecenin düşlerine hıncını vurur.
Göğsündeki sevdanın kapılarını sallamaktadır şimdi hırçın rüzgârın eli. Başıboş düşünüşlerin dönek düşünüşleriyle geçmektedir sevgilinin özlem günleri. Korkak çabalar, aksak çağrılar ve kendi nalıyla tökezleyen atlar geçer az sonra aşkın kurumuş ovalarından. Gecelerin perdelerini rüzgâr hışımla sallarken öfkelerle sendeler Eylül. Aşk, kaygılı bir mevsimken ve gözlerimizde umutsuzluk üzünçleri büyürken o da bitmekte ah bakışı gül. Ağrımın kanlı siperinde bu adam yüreğine saplanacak mermiyi beklerken, sen yakarılarını yalnız gönlüne sür.
Sana demetlenmiş dosyaların odasına hapsettim kendimi. Küçücük bir pencereden peş peşe gemiler geçerken el sallıyorum yokluğunun fırtınalı denizlerine. Uzaklarda yağmurlar yağıyor belki de. Bulutlar siyah bir kümeyle çöreklenmişler sudaki korkak ışıltıya. Acelesi var kuşların, dağınık uçuşuyorlar yuvaya. Karanlık örter birazdan penceremi yar, özlem mektupları yakılır gecenin ayazında. Bir duman yükselir buralardan, yanık bir türküyle sokulurum ben uykularına.
Sıkışan bağrımızı yatağa gömünce dar bir odanın duvarlarına akseder görüntümüz. Kırık parçaları birleştirmekten ve olmazlar haritasında güvenli sığlar aramaktan bitap gönlümüze sular çarpar ve özlemlerin yaman vuruşlarıyla içimizdeki narin yapılı çocuklar ağlar. Sen kırmızı bakışlı gecenin kadını, ben mor saçaklı dağların adamıyken günler deli sular gibi durmaksızın akar ve boşluğu kucaklayan kollarımız nasılsa bir gün birbirini sarar.
Tüketildikçe özünü arayan ve birbirine çarpınca sözünü kavrayan düşünüşlerimizin delişmen günlüklerine bir çizgi çekerek tükettik bir günü daha. Sen uykulara dalmış bir adamın slüetini izlerken yalnızlığın sarı odalarında, ben alevlerle kavrulan bir kadının kuru sevinçlerine yükledim bekleyiş terimlerini. Gün devrilişlerine şahitlik ettim tekrar tekrar uğradığım kurumuş bir ağacın altında. Rüzgâra bıraktım dertlerin dökümünü ve özlemin adını sen koydum.
Perdeye sürtünen bedeninin kadın kokularıyla yokla avuçlarındaki kavrayışları. Bir suyun akışkan ritmine bağdaş kurarak düşle varlığımın imkânsız kımıltılarını. Sesin yükseldikçe ve duvarlara çarpıp ruhuma döndükçe uzanayım terli göğsüne. Tutunmasız gelgitlerin kaygan iklimleriyle sokulayım kutsal değerlerine. Dizlerimdeki sürtünüşler mor tapınmalarla kanasın, tırnakların bende binlerce yara açsın ve kadın yüreğinde iklimlerimin tümü isterse zemheriyle donansın.
Yansıması kendi göğsüne yönelen vedalarımız suskulara takılınca, bir bıçak arardık gönlümüzü doğrayacak. Hızla eriyen bir günün slayt geçişlerine kapılır, yanık yüreğimizin dalgalarla sörfünü izlerdik. Her bakışın eşsiz bir resimdi, parmaklarımın titrekliği senin eserindi. Bildik sarılışlarımızın finalleri gelip kapımıza dayanınca, an kendini inkâr eden bir gerçekti. Varlığın kayıp bir dosya gibi yıllardır aradığım, ömür gülüşlerine çocuklar gibi saklandığım rutubetli bir mahzendi.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Sen, kırmızı bakışlı gecelerin gözleri yaşlı, gönlü savaşlı kadını
Ben, mor saçaklı dağların savaşçısı, yüreği aşka sabıkalı adamı
Akıyor günler durmaksızın hırçın sular gibi, aktıkça yatak arar
Boşluğu kucaklayan kollarımız, gün gelir, aşkla birbirini sarar
çok güzeldi daha nasıl anlatılırki yaşamak istediğin aşk
biran kendim sandım
kalemine sağlık yaşarsın umarım böyle çağıl çağıl