- 975 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YABANCI GÖZÜ İLE “KULA” KATEKAUMANE (YANIK YÖRE)
Sıradan bir kalem var elimde. Piyasa da gezinen sözcüklerle yazarım sayfalara. Öyle d derin cümleler kuramam ağır gelir sırtıma.
İş gereği yaklaşık bir aydır Kula’ dayım. Bu bir aylık süre içersinde; Kula ve çevresini adım adım tabana kuvvet dolaştım. Saatlerce yürüdüm Divlit ve Sandal tepelerinin tam zirvelerine tırmanarak lavların fışkırdığı konileri gördüm. Fotoğraf karelerine sıkıştırdım. Ayak izlerimi bıraktım taşına toprağına Kula’nın. Konuk oldum. Onlarca kişi ile, Kula ile ilgili muhabbet ettim…
Bu benim bir hastalığım olsa gerek. 2012 Yılında; Irak- Necef’ te 25 Km. uzunluğunda katlı mezarlığı dolaştığım zaman, bana delisin sen demişlerdi. Elimde değil böyleyim işte ben… Hangi sebeple olursa olsun, gittiğim yerleri fotoğraf karelerine sıkıştırmak ve sonra kendimce kaleme almak bana huzur veriyor.
Hz. Adem ile başlar insanın yaşam yolculuğu. Yüce Allah kararlıdır insanı yaratmaya… Kaçbin yüzyıl sürdüğü bilinmez bu yaratılışın. İnsan şekli birden oluşmamıştır. Önce beden, kaşlar, gözler, kollar ve bacaklar bütün uzuvların ortaya çıkışı belki de bin yılları almıştır. Adına Adem denmiştir ve sürgün edilmiştir yer yüzüne. İlk günah onunla başlasa da, cennetten kovulan ilk insan olsa da; Ademin oğlu kabili koyuyorum ben milat yerine ortaya. Bütün metinleri tersinden okuyorum Kabilden sonra. Kabil ile dökülür ilk kan, Kabil ile başlar vahşet, Kabil kardeşi Habili öldürür ihtiras uğruna…
Konu ile ilgisi olmasa da; yukarıdaki giriş cümlelerinden sonra asıl konumuza dönelim ve tarihi kendimce açıklayarak başlayım sözlerime.
Tarih, geçmiş dönemlerin ayak izleridir… Tarih, geçmiş zamanlardan kalan yıkıntılar ve bu yıkıntılar arasında direnmeye çalışan duvarlar, duvar üstünde kurulmuş duvarlar…. Değersiz görünen birkaç eşya… Geçmiş zamanlar ötesinden yankılanan acılı ve sancılı seslerdir…
Geçmiş; insanı insan yapan yegane hatırlamadır. İnsan anlayabilirse eğer onunla var olur. Onunla sevinir, onunla üzülür ve ya pişmanlıklara düşer. Yaşamak ise; ancak ölümün bilincine varılırsa anlaşılır...
Kula’dayım; Gözlerimi kapatıyor ve zamanlar öcesine yolculuğa çıkıyorum.
Çığlıklar yükseliyor Kula önlerinden. Her yer karanlık. Gök yüzü kızıla boyanmış Divlit ve Sandal tepesinden yükselen duman külleri ve alevler, yüzlerce metre yükselmiş, Kulalı ve fotoğrafını çektirmeyen bir yaşlı amcanın değişine göre; “Divlit dağından yükselen kül ve ateş, dağın tepesinde dinelmiş kalmış” Dağlardan akan kızgın lavlar; Kula vadisine yayılmış, toprak durmaksızın çatırtıyor, önüne gelen her şeyi yutan bir canavar gibi vadi boyunca yayılıyor. Bütün renkleri bağrında taşıyan doğa alev alev yanıyor, her yer eriyor, yok oluyor, bastıkları toprak ateş ve çaresizlikten sağa sola kaçışan insanlar… Kıyamet’ i kopuyor Kula’ nın….
Km.lerce uzanan ve vadiyi iki bölen ve zamanla soğuyan lavlar, kara taşlar halini alıyor. Bu taşlar bugün Kula’ da kara taş olarak anılıyor.
Zaman içinde soğuyan ve lavlar üzerinde kalan ayak izleri Divlit tepe konisi ve Sandal tepe konisinin civarı, binlerce yıl önce yaşanan ve volkan patlamasında ölen bu insanların ayak izleri, gelecek nesillere miras olarak kalıyor…
Yerli ve yabancı tarih araştırmalarına göre; Kulanın kuruluşu İ.Ö 2000 yıllarına dayanmaktadır. Kula volkanları ve en genç olanları ise 3. Zaman ile, 4. Zamanlarda meydana gelmiştir.
Kula’ nın adının nereden geldiği ile ilgili iki çeşit rivayet vardır. 1. Si “KULE” isminden geldiği… SARDES Kıralı GİGES’ in, hasta olan kızının hava değişimi için burda bir kule inşa ettirdiği… 2. İse Lidyalılar döneminde ki eski bir yerleşim yeri olarak kurulan (KLANODA) adından geldiğidir.
Bir başka rivate göre; Kula; Tanrının kulları manasına gelir. (kullukları doğrudur) Manevi alemde varlık ile yokluğu bir ara da yaşamış (Varlık ile yokluğu bir arada yaşamış ola bilirler) Tanrı tarafından kalpleri yumuşatılmış insanların bulunduğu yer( İşte burası bana yalan gibi geliyor, ya da insanlar zaman içinde değişime uğramışlar, ben kalbi yumuşak bir insana çok az rastgeldim diye bilirim, bunları ben söylemiyorum, muhabbet ettiğim birçok yaşlı ve genç insanlar bunu böyle anlatıyor. Hatta daha da ileri giderek şöyle anlatıyor… Emre köyünden bir vatandaş!!! “Bak kardeş!!! Kula’ lının eline bir parça para geçse; Ya defineci olur, Ya tefeci olur, ya da, kaçakçı olur. Yazılanların çoğu yalandır. Eğer düşersen bir Kula’ lının eline işin bitti demektir.”
Kula’ nın kuruluşu, eski kula evlerindeki mermer kabartmalarında bulunan kitabeye göre; M.Ö 56 yıllarına dayanmaktadır. GÖKÇE ÖREN Beldesin de MEUNYA isimli LİDYA şehri, GÖLDE Köyünde, KİYOLDİZ Şehri, Encekler köyünde, SAİTE Şehri, DAVALA Köyünde, NUMALYA isimli şehir kalıntıları bulunmaktadır.
Bu gizemli Anadolu beldesinden bir çok kez gelip geçtim. Fakat sadece sıradan bakıp geçtim. Şimdi ise tam ortasındayım bu beldenin. Bu beldenin gizemi beni kendimce yazmaya teşvik etti.
Edindiğim izlenim; Hiç bir Kula’lının beldelerini sevmedikleridir. Burada üzücü durum yaşayan kendi insanlarını vicdansız olarak gördükleridir. Yaşlılar korkak bir yaşam sürdürürken; gençlik ise, çılgınca ve önü alınmayacak derece de şımarık ve özgüvenlerine teslimiyet içersinde yaşamaktadırlar. Kula’lıların birbirlerine karşı aşırı derece de acımasız olduklarını gördüm. Lakin irtibat kurduğum insanlara çıkarsız yaklaştığım için şahsım olarak hiç bir art niyetli insana rastlamadım ve benim konum Kula’ nın insanları değil; o, güzelim tarihi geçmişi ve gize midir…
Ankara- İzmir yolu Kavacık denilen tepeye geldiğinizde durun. Divlit Yanar Dağının eteğinde; karataşlarla koyun koyuna yatmış, kırmızı kiremitli evler, mızrak gibi gökyüzüne uzanan minareleriyle sizleri selamlar. Gökyü masmavi, toprak ise kül rengi, siyah ve bozdur. Etkileyici biçimde ürperti verir insana… Konik tepeler, geniş çukurlar, gerçeküstü heykelleri andıran garip biçimler, derin vadiler, katılaşmış lav akıntıları ve Anadolumuzun en önemli “ Jeolojik miras” larından biri…
Tarihçiler Kula’ yı “ZEUS” tarafından yenilgiye uğratılan “TYPHON” un acı çektiği yer olarak kabul eder.
Eğer yolunuz Kula’ya düşerse, Yunus Emre’ nin hocası Tabduk Emre sizi dergahında ağırlamak ister. Halkının yarısından fazlasının isminin Yunus olduğu Emre Köyün’ de; Aşık Yunus Emre sizi bekler… Sık, sık ziyaret edilen UMUR BABA Kula’nın en yüksek tepesinde Türbesinde uykudadır…
Anadolu’m, Türkiye’ m
Tarihlerin kokusu gelir derinlerden
Yaprak altında kalmış yaprak kibisin
Kara bulutlar gölgesinde kalmış yaşamlar
Bir sabah güneş yeniden doğar demişlerdi
Güneşimiz dağlar ardında gizli
Bir gün güneş doğar, yükselir derler
Doğacaktır üstümüze bir gün… Güneş
İnancım budur.
Lakin; ömrümüz yetmeye bilir…
Burgaz Kalesi’in karşısında gök yüzünü selamlayan Peri bacalarını ziyaret edip, Kula’ya girdiğinizde, tarihi kula evleri ve tarihi camileri ve Kiliseleri yorgunluğunuzu giderir. Nefes nefes çekersiniz tarihin derinliklerinden. Eski Selendi yolu ve Kula ile içiçe geçmiş Dabakhaneye vardığınızda, alışık olmadığınız ve dabakhaneden gelen koku ile burnunuzu tıkar; ve eski Selendi yolu üzerinde bulunan altmış üç derecede, termal suda tedavi olursunuz.
Dabak hane Kula’nın bir mahallesi gibi. Birbirine bitişik binalar ve çalışma alanlarının çoğu boşalmış. Dabak hanenin geçmişi yüz yıllara uzanıyormuş. 40- 50 yıl önce yaklaşık 3000 çalışanı olan bu yerde, şimdilerde 150 civarında işçi çalıyor. Deri giyim’ in çok pahalı olması, hazırlanışının çok zor olması ve bir çok safhadan geçmesindendir herhalde. Kula’ da her köşe başında, deri giyim iş yerlerini görmeniz mümkündür.
7. Cuhur Başkanı Kenan Evren’ in doğduğu evin önüne nazar boncukları altında girersiniz. Evin önüne gelindiğinde, daha önceleri müze haline getirilen bu evin 12 Eylül canisi diye 2016 yılında ziyarete kapatıldığını görürsünüz. Burada dikkatimi çeken 12 Eylül’ ün mimarı Kenan Evren Mahallaesi ile 12 Eylül mağdurlarından Necmettin Erbakan caddesinin bulunmasıdır…
Kula “Jeolojik bir miras” Lakin Kula’ ya Kula’ lı sahip çıkmamış, fabrikalar kapanmış, getirilmek istenen bütün hizmetler, nedenlere bağlı geri tepmiş ve başka il ve ilçelere kaydırılmıştır...
Günah ve yok etme arzusu insan ruhunun derinliklerinde gizlenmiştir. İster çıkarırsınız, ister çıkarmazsınız…
Evet Kula’ yı geziyorduk…
Bakırcılar çarşısını gezerken; babadan kalma mesleklerini sürdüren, yaşlı ve çağın son kalaycılar ve sıcak demir ustaları ile muhabbet bam başkadır.
Bu kadar gezmeden sonra açıktık derseniz ve yemek yeme ihtiyacı duyarsanız. Mutlaka Huzur Yemek ve Izgara lokantasına uğramadan geçmeyiniz. Bay- Bayan eşlerin, toprak kaplarda ve fırında pişen ve yöreye uygun yemeklerin tadını uzun süre unutmayacağınız bir lezzet olacaktır.
Eğer yemekten sonra canınız çay içmek mi istedi; Lokantanın hemen yanında baba ve oğulların işlettiği VAROL Kıraat hanesinde enfes çayınızı yudumlaya bilirsiniz.
Bir aylık süre içersinde; Fırsat buldukça Km. yol teperek dağlarını ovalarını gezdim ve her köşesini kamerama sıkıştırdım. Ayak izlerimi bıraktım Kulanın bütün gizemli köşelerine ve 05.06.2017 akşa mı, işimin de bitmasi nedeniyle, Kula’ dan ayrıldım. Ben iyi idim, buna mukabil onlar da iyi insanlardı. Dosluklar edindim. Kula’ ya selam olsun.
Sağlıcakla kalınız.
Ekrem SAYGI
06.06.2017 KULA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.