- 486 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
bir sorum var sorsam mı ki?
Şimdi diyebilirsiniz ki içinde bulunduğumuz bu mübarek ayda böyle bir konuyu düşünmeniz irdelemeniz ve ortalığa açmanız ne kadar doğru ve yerinde bir davranıştır ey yaratılan?
Canım bunu ben kendi başıma durup dururken dile getirmiş değilim. Elbette ben de merak etmiyor değilim ancak face de bu konuyu merek edenlerin sayısını görüp sorularını okuyunca bunu kamuoyuna açmak da bana farz oldu diye düşündüm.
Yoksa ben kendi yolumu çoktan çizmiş, kendi yüreğimin sesini en yüksek volümden dinlemiş, kendi inancımı kendi aklımla belirlemiş ve gittiğim yerlerde çok iyi karşılanacağıma inanmış bir garip faniyim.
Şimdi isterseniz geçelim sorulan soruya ve verilen cevaba.
Soru Detayı
Hz. Âdem ve Havva’nın çocukları neden evlenmiş,yani kardeş kardeşe nasıl nikah kıyılmış? Bu mümkün müdür, böyle bir şey varmıdır? Bundan kardeşlere nikâh düşer, bunu mu çıkartmalıyız?.. Dinimizde böyle birşey var mıdır?
TOKMAT tarafından Sa, 19/09/2006 - 12:12 tarihinde gönderildi
Cevap
Değerli kardeşimiz,
İnsanlar Hz. Âdem’le Hz. Havva’dan doğarak çoğalmışlardır. Havva anamız hep ikiz doğum yapıyordu. Bunlardan birisi erkek, diğeri de kızdı. Hz. Âdem, aynı anda doğan ikizleri, bir önce veya bir sonra doğan ikizlerle evlendiriyordu. Habil’le beraber doğan kız çirkin, Kabil’le birlikte doğan kız ise güzeldi. Bu durumda
Hz. Âdem, Habil’in, Kabil’le beraber doğan kızla, Kabil’in de Habil’le beraber doğan kızla evlenmesini istedi. Fakat Kabil buna razı olmadı, kendisiyle doğan güzel kızı Habil’e vermek istemeyerek kendisi almak istedi. (bk. Taberi, İbn Kesir, Razî, Maide, 5/27. ayetin tefsiri)
Hz. Âdem buna müsaade etmedi ve meseleyi Allah’a havale etti. Cenab-ı Hakk’tan gelen emir üzerine her ikisinin de Allah’a birer kurban takdim etmelerini, hangisinin kurbanı kabul edilirse Kabil’in bacısının ona ait olacağını söyledi. Bunun üzerine Kabil bir demet buğday, Habil de bir koyunu kurban olarak takdim etti. Gökten inen bir ateş Habil’in kurbanını aldı, Kabil’inki olduğu yerde kaldı. Bu durumda Habil haklı çıkmış ve kızı almaya hak kazanmıştı. Fakat Kabil iyice çileden çıkmıştı. Bu hâdise Kur’ân’da şöyle anlatılır:
“Onlara Âdem’in iki oğluna dair haberi hak ile oku. Onlar birer kurban takdim ettiklerinde, birisinin kurbanı kabul olunmuş, diğeri kabul olunmamıştı. Kurbanı kabul olunmayan diğerine, ‘Ben seni öldüreceğim.’ dedi. O da, ‘Allah ancak takva sahiplerinin kurbanını kabul eder.’ diye cevap verdi."
“Habil şöyle devam etti: ‘Eğer sen öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi kaldıracak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım. Dilerim ki, sen benim günahımı yüklenesin de, cehennem ateşinin ehlinden olasın. Bu da zalimlerin cezasıdır.’ "
“Sonra nefsi, kardeşini öldürmeyi ona kolay ve hoş gösterdi; o da kardeşini öldürüp hüsrana uğrayanlardan oldu. Sonra Allah, kardeşinin cesedini nasıl örteceğini göstermek için, ona, yeri eşeleyen bir kargayı gönderdi. Kabil, ‘Yazıklar olsun bana!’ dedi. ‘Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini örtemedim!’ Artık o yaptığına pişmanlık duyanlardan olmuştu.” (Mâide, 5/27-31)
Hz. Âdem’in çocuklarının birbirleriyle evlenmelerinin dindeki yerine gelince; Hz. Âdem (as)’den Peygamber Efendimize (asm) gelinceye kadar bütün peygamberler hak dini tebliğ etmişlerdir. Dinin temeli olan îman esasları hep aynı kalmıştır. Fakat şeriat dediğimiz, ibadet ve dünyaya ait işlerde Hz. Âdem’den Peygamberimize kadar her devrin icaplarına, insanların ihtiyaçlarına göre bazı hükümler değişerek gelmiştir. Cenab-ı Hak her devrin insanının yaşayışını ve menfaatini gözeterek her ümmete ayrı bir şeriat göndermiştir. Mâide Sûresinin 48. âyetinde bu hususta, “Sizin her biriniz için Biz bir şeriat ve açık bir yol tayin ettik.” buyurulur.
Bediüzzaman da bu meseleyi şöyle izah eder:
“Asırlara göre şeriatlar değişir. Belki bir asırda kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Hâtemü’l-Enbiya’dan (a.s.m.) sonra şeriat-ı kübrası (büyük şeriatı) her asırda, her kavme kâfi geldiğinden muhtelif şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır.” (Nursi, Sözler, s. 454)
Rabbim kıldan ince kılıçtan keskin köprüden bu alemde ve dahi şu zamanlarda geçiyoruz ve bunun farkında bile olamıyoruz belki de. Dünya yalnızca kendimiz için dönüyor sanki.
Tüm manevi ve insani değerler çoktan yitirmiş anlamını.
Ortalık insandan insana gelen akıl almaz tehlikelerle dolu. İslamın ve imanın bazı şartlarını yerine getirmeye çalışanların bir çoğu cenneti hak ettikleri inancıyla gönül rahatlığı ile bu alemin tadını da çıkarıyorlar onunla birlikte.
Her kafadan bir ses her akıldan bir düşünce her dilde bir inanç yaygarası sarmış dört bir yanı.
Yaradanım SEN beni senin indinde doğru olan gerçek olan makbul olan ve beni selamete çıkaracak inancın hoşnut olduğun hayırlı kullarının amelinden eyle! AMİN.
Esenlikler
YORUMLAR
Çok değerli Yazarım. Hangi anlamda benden beklemediğinizi bir yazı olduğunu anlayamadım inanın. Gerçi bu konuların "cız!" yaptığını toplumun % 99 unun ve defterin büyük bölümünün inanç sahibi iyi birer Müslüman olduklarına eminim! Ancak yazıda da belirttiğim gibi sıkça rastladığım bu soruyu bir bilene danışmak istedim öylesine. Soru halktan cevap ilahiyat hocalarından sureleriyle birlikte geldi. Ben de al gözüm seyreyle dedim o kadar. Yoksa ben bu konulara ne ilgi duyarım ne tartışırım.
Bunların yerine insani ahlaki ve akılcı değerlerin izini sürmeyi yeğlemişimdir .
Okumuş olmanıza çok memnun oldum.
Sevgi selam ve esenlikler dileklerimle.