- 471 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Emin Dayı
Oğlum.. Ben Emin’i çok özledim.
Koyunlarla Ar Düzü’nde sayasındaymış.
Beni bi oralara götür
-Olur baba.
Yaz tatillerimde köye gelirken kiraladığım otomobille yola düştük.
17 yaşından 35 yaşına kadar sadece güreş yapan, 1.94’lük Musa Pehlivan, Ağustos 2006’da artık sadece değnekle yürüyebiliyordu.
Gençliğinde onu görenler, "Sende Hz. Ali kuvveti var" deyince yadırgamazmış.
İşte o Musa Pehlivan’ı şimdi yolda zor yürüyordu.
Emin dayıya gitmek için hazırlandık.
Babam evden çıkarken biraz ağırdan aldı. Ama soramadım.
Dev cüssesindeki ipekten bir yüreği vardı. Kırılır diye soramadım.
Sayaya vardığımızda içerden beli biraz kamburlaşmış, üç beş günlük kirli sakalı olan tanıdık bir yüz çıktı.
Emin dayımdı bu.
Babamın en yakın arkadaşlarından biri.
Bizi görünce çok heyecanlandı.
"Abi.... Sen... Buralara kadar geldin haa...!"diye karşıladı.
Emin dayının babama, "Abiii" deyişindeki saygı ve sevgiyi ömrümde hiç bir zaman başka bir yerde görmedim. Üç harfli abi kelimesi belki de dünyanın hiç bir yerinde bu kadar enerji dolu olarak söylenmemiştir.
"Buralara kadar gelir, hiç arayıp, sormazsın"diye sitem etti babam.
Sonra çakıl taşları ile örülmüş, üzeri otlarla kaplanmış tek odalı yarı karanlık yere girdiler.
Bu bizim yörede Alan Damları diye anılır. Alan köylerine ait bir yapıdır.
Önünde koyun ve keçileri koyacak bir saya da bulunur.
Birbirlerini bulunca beni unuttular...
İkisi de yaşlandığından birbirlerini eskisi kadar sık göremiyorlardı.
Babam evimizden uzaklara gidemiyor, Emin dayı da eskisi gibi bize gelemiyordu.
Selamlaşıp, kucaklaşmalarından sonra damın kapısından içeri baktım.
Tek odalı Alan damında adeta manevi bir zikir atmosferi vardı
İki dost birbirleriyle hasret gideriyordu.
Tıpkı İsa peygamberin havarilerine birşey anlattığı anki huşu gibi.
Ya da İslam peygamberi Hz. Muhammed’in, Mağara arkadaşı Hz. Ebubekir ile sohbeti gibi.
Emin dayı her söze, "Abi.." diye başlıyor.. Merak ettiklerini soruyordu.
Günlerin, ayların hasretini kelimelerle tüketiyorlardı.
Yaklaşık iki saat devam eden bu sohbetin sonunda babam birşey yaptı.
Evden hazır getirdiği tıraş takımlarını yavaş yavaş çıkardı...
"Benim can dostum, dağda taşta da olsa bakımsız gezemez. Ben seni bir tıraş edeyim."dedi.
O müthiş sevgi ve saygı sohbetinde bu benim aklımın almadığı bir durumdu.
Dostluk bu olmalı diye çığlık attım içimden.
Emin dayı bir çocuk ruhuyla babamın önüne oturdu.
Yüzünü uzattı. Babam dostunun yüzünü evden getirdiği fırçayla sabunlamaya başladı.
Ellerini Emin dayının yüzünde gezdiriyordu. O da neşesinden çocuklar gibi gülüyordu.
Bu bir tıraş etme olayı değil, ikisinin ruhunu kaynaştıran adeta bir ayindi.
Çok mutluydular. . Dünya umurlarında değildi.
Bunların ruhları birbiri için yaradılmış diye düşündüm.
Onların bu samimi atmosferini bozacak hiç bir davranışta bulunamadım.
Omuzumu verdiğim dam kapısından içeriye sessizce baktım.
Musa Pehlivan ile Emin Dayı’nın son buluşmasıydı bu.
10 Kasım 2006’da Musa pehlivan vefat etti.
Emin dayı da fazla yaşamadı. Onun arkasından o da dünyaya veda etti..
Ben birinin oğlu, diğerinin yeğeni olarak Alan Damı’nda yaşadığım o dakikalar nedeniyle ne kadar da şanslıymışım.
Öbür tarafta da tıraşa devam mı?..
Şimdi kimin sakalları beş altı günlük oldu...?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.