- 1123 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
MUSKACI ÖĞRETMEN
Burası Giresun’un Keşap ilçesine bağlı Karabulduk beldesi.Buraya geleli üç ay falan oldu.On-onbeş evden oluşan Orta Mahalle’de oturuyorum.Okul müdürü,okula yakın olduğundan sahibi Amerika’da olan tek betonarme evi benim için tutmuş.Ev şato gibi...Bir uçurumun üzerine inşa edilmiş,altından bir dere akıyor, manzara müthiş..
Mahalle halkı bana pek sokulmuyor.Karşılaştığım herkese selam veriyorum.’Günaydın!’ .’İyi günler!’ ’İyi akşamlar!’ diyorum.Karşı tarafta pek samimi bir hava yok...
Sonradan öğrendiğime göre bu mahallede benden önce oturan öğretmenle bir problem yaşanmış.Bana hemen sokulmak istememişler.Bir süre beni gözlemledikten sonra mahallenin Palası Eyüp:’Ya bu hoca iyi bi adama benziyi; yeter artuk da!..’ demiş.
Birdenbire her şey değişti.Bir akşam kapımı çalan kapı komşum Eyüp, beni evini göstererek oturmaya davet etti.Mahallenin bütün erkekleriyle Eyüp’ün evinde
toplaştık. Onların deyimiyle ilk finduk muhabbetimiz başlamış oldu.
Bu toplantılar sonraki günlerde istinasız haftada üç gün devam ededurdu.
İlk toplandığımız gün seri sorularıyla neredeyse bütün hayatımı öğrendiler.soğuk davrandıkları için özürler dileyip açıklamalarda bulundular.Ev sahibimin kuzeni
Ağabey:’’ Hocam,benim annem yedi yıldır felçli hareketsiz yatıyor. Seni duydu ya! mahallemize bir din hocasının geldiğini sanıyor. Ne dedikse senin öğretmen olduğuna nu inandıramadık ..Hatta bir gün seni rüyasında görmüş. Sen onu bir muska yapıp iyileştiriyormuşsun...’’Sıradan ve gülünecek bir şeydi gülüp geçtik.
Birkaç hafta sonra sıra Ağabey’lerin evinde toplanmaya geldi. Kapılarını çaldım.Ağabey kapıyı açar açmaz
’Al işte ana! Senin hoca geldi;ne anlatacaksan ona anlat.’dedi. içerden ninenin sesi duyuldu:’Hocam geldin mi...Şükür şükür seni Allah gönderdi. Gel de bu dertlerimden kurtaruver beni...’
İçeriye tedirgin girdim.içinde şömine olan büyük bir mutfaktı burası... Yaşlı teyzenin yatağı buradaydı. misafirler de burda oturmuştu. İyi akşamlar der demez
teyzeye yönelip elini öptüm.Dünyalar tatlısı biri, küçücük gözleri boncuk gibi parlıyor.Bir deri bir kemik kalmış zavallı...Elimi tuttu, umutla gözlerime baktı:’’Beni
iyileştirmeni istiyim hocam! Bana güzel bi muska yapacaksun; artuk bu yataktan kalkmak istiyim.’’dedi.
Bütün ciddiyetimle ona din hocası olmadığımı, buradaki ortaokula Türkçe öğretmeni olarak atandığımı anlatmaya çalıştım. Ama yok! Zerre kadar inanmadı bana... ’’Ben biliyim,muska yapmak günah.Sen günaha girmek istemiyisin.Yalvariyim sana hocam! Kurtar beni bu yataktan..’’ O kadar inanmış ve umut dolu söyledi ki bu sözleri, o anda onu rahatlatmak istedim.
Yatağının üzerindeydim ellerim hala onun ellerindeydi.Odanın içindekilere dönerek:’’Ben bu teyzeyi sevdim. Ona muska yapacağım .’’ dedim. Bir kağıt bir kalem istedim,okulda öğrendiğim osmanlıca bilgimle aklıma gelenleri Arap harfleriyle yazdım(Ne yazdığımı şu an ben de hatırlamıyorum.)Kağıdı üçken şeklinde katlayarak evin hanımına:’’Yenge hanım! şunu bir bez parçasının içine koyup dikebilir misin? ’’ dedim.
Muska büyük bir özenle bir bez parçasının içine kondu,dikildi ve etrafı kapatıldı.
Bir çatallı iğneye tutturduğum muskayı Zeynep Teyze’nin göğsüne takarken,tam bir hoca ağzıyla:’ Bak Zeynep Teyze !’’dedim. ’’Senin bu hastalığın hocalıksa yarın sabah ayağa kalkacaksın, değilse elimden bir şey gelmez, kaderine küseceksin .’’
diye bitirdim. Elimi bıraktı,istediğini almış olmanın rahatlığıyla başını yastığa iyice yasladı ve gözlerini kapattı. biz diğerleriyle geç saatlere kadar sohbet ettik.
Buraya kadar her şey normal.Gece geç saatlerde eve döndüğümde gözlerimden uyku akıyordu. hemen yattım uyudum.sabahın köründe kapım "dan dan dan dan" vuruluyor.Güçlükle yataktan kalktım.Uyku sersemi kapıyı açtım.Zeynep Teyze’nin torunu Murat büyük bir heyecanla: ’Hocam hocam nenem ayağa kalktı.’ demez mi? Elim ayağım buz kesti, ne yapacağımı bilemedim.Pijamalarla fırladım evden.Sokağın sonunda avlusu görünen Ağabey’lerin evine baktım.Zeynep Teyze kapıdaki divanda oturuyordu.Bir yanında Ağabey diğer yanında gelini,torunları hepsi orada..’Allahım bu ne iştir.’ diyorum kendi kendime... Bir yandan da bu şakacı insanların bana şaka yapmış olmaları ihtimaline sığınıyorum. Yanlarına ulaştığımda Zeynep Teyze ellerini havaya kaldırarak :’’ Allah senden razı olsun , sen beni ayağa kaldırdın Allah ne muradın varsa versin .’’ diye bağırdı. Olduğum yere yığıldım. Ağabey koşarak yanıma geldi. ’Sakin ol hocam .’ Kulağıma eğilerek ’İyileşme falan yok.’ dedi. ’Kalkmak istedi; biz de yardım ettik.Neredeyse sürükleyerek getirdik. o da
olağanüstü gayret gösterdi. deyince biraz rahatladım.
Rahatladım ama bir anda gazete manşetleri gözümün önüne geldi.’’Muska yapan öğretmen yakalandı...Yatalak yaşlı bir kadını yaptığı muskayla ayağa kaldıran öğretmen...vs. vs.’’
Hemen Kemal ve Ağabey’i yanıma çağırdım:’Sizden rica ediyorum. bu olaydan kimseye söz etmeyin;öğretmenliğim başlamadan biter.’ dedim. Ağabey: ’Korkma hocam! ortada bir şey yok ki zaten..’ dedi
Bu olay hala hafızamda canlı bir anı olarak durur.
Olayın duyulmasına izin mi verseydim acaba? Belki diğer din bezirganları gibi
yatlarım katlarım olurdu ha! Ne dersiniz...
BEDRİ KARAARSLAN
YORUMLAR
İyi ki izin vermemişsiniz. Akıcı, samimi, sıcacık duygularla dolu bir anı. Keyifle okudum. Edebiyatla iç içe olduğunuz satırlardan anlaşılıyor. İfadeler anlatım çok güzel. Yüreğinize sağlık kuzen. Daha ne olsun ben bibi biri bu kadar yorum yazıyor. Bi eyvallah da aynı anlamda benim için. Ama siz bunu az buluyorsunuz. O zaman taktirimi yazayım böyle uzuuun uzun :) Yüreğinize sağlık.