- 1004 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Karageriş'in küçük çobanı:Sami.
1981 yılının Temmuz ayıydı. Geceden sıcak bir yaz günü olacağı belliydi. Babam çok erkenden beni kaldırdı."Bugün Karageriş’e oduna gideceğiz. Olur da okuyamazsan köy işlerini de unutma. Belki birgün geriye dönüp, köyde yaşamak zorunda kalabilirsin."dedi.İyi notlarla ortaokulu bitirmiştim. İlk iki yıl Sakarya’da okumuş, üçüncü senemde Seben’e gelmiştim. İçine baba şevkatini de katarak öylesine anlamlı konuşmuştu ki babam, etkilenmiştim.Sabah ezanı ile yola çıktık. İki katırımızdan sarı olanına babam, beyaz olanına ben bindim. Alaca karanlıkta bir süre konuşmadık. Ben katırın üzerinde yarı uykuluydum. Ve o an okuyamaz da köyde kalırsam işimin hiç de kolay olmadığını anladım. Evet yatılı kaldığım okulda da sabahları erken kalkıyordum. Ama yatağım yumuşaktı. Etüd odaları yazın serin, kışın sıcaktı. Gün doğumu Karageriş Dağı’na tırmanmaya başladık. Düz yolda bizi rahat taşıyan katırlarımız yokuş yukarı zorlanmaya başlayınca üzerlerinden indik. Babam belki unutmuş olabilirim diye oduna giderkenki yerleri yeniden tek tek anlattı. Şu şunların tarlası, bu bunların tarlası diye ben sormadan da bana bilgiler veriyordu. Dağın yarısına kadar tırmanmıştık ki babamın daha dikkatli yol aldığını gördüm. Ben sormadan uyardı, "Buralarda bizim köyden sürüler var. Köpekler boş olabilir."Birkaç dakika sonra haklı olduğunu anladım. Keçi sürülerinin geceleri yattığı sayalardan birine yaklaştık. Bizi görmeden kokumuzu alan çoban köpekleri havlamaya başladı. Biz sayaya yaklaştıkça, köpeklerin sesleri gürleşmeye başladı. Yolumuza yakın olduğundan sayanın yanından geçmeliydik. Zaten dağa tırmanırken sadece keçi yollarını kullanabiliyorduk. Köy şartlarında yaşamayan birinin yürümesi bile zor olan yollardı.Sayaya biraz daha yaklaşınca babam durdu ve, "Çobann... La çobannn.. Köpeklere bak...!"diye seslendi.İşin şakası yoktu. Dört beş yıl önce kışın köyün içine ölü bir kurt getirdiler. Ve "Bu kurdu Efe dayının köpekleri yakalamış ve boğmuş."dediler. Hatta derisini yüzüp köydeki sürü sahiplerinden oğlak istediler. Çünkü önemli bir sürü düşmanı öldürülmüştü. Köyde köpekler ya da avcılar kurt öldürürse sürü sahiplerinden oğlak ya da kuzu istenirdi. Şayet yakalanan ya da öldürülen tilki olursa, ölü tilki evlerde gezdirilir ve tavuk sahiplerinden yumurta istenirdi. Babamın sesine, "Gorkmayın.. Gorkmayın.. Bişey yapmaz köpekle.."diye bir ses geldi.Yaşı henüz 7-8 olan bir çocuk sayadan çıktı. Köpeklere doğru koştu ve kendince kullandığı bir dil ile onları susturdu. Yürüme en az bir saatlik olan köyden haber sormak için de uzaktan babamla konuştular..Babam bana dönerek, "Dursun’un küçük oğlanlardan biri bu. Sen belki iyi tanımazsın. Ama işte bunun gibi cesur çocukları sayesinde sürü sahibi oldu Dursun ağa"dedi babam.Yanına biraz daha yaklaşınca ben de, "Sen Ziya’nın kardeşi misin?"dedim.
O da "Evet"diye cevap verdi.Biraz daha yaklaşınca gördüm ki, sürü peşinde yaşından çok büyük işler yapmak zorunda kalan bir çocuk yüzü bana bakıyordu. Çileli, yalnız...O günlerde bizim köylerdeki çocukların kaderiydi bu.. Küçük yaşta koyun gütmek, sürü peşinde olmak ya da tarlada çalışmak zorundaydık.
Ziya ile ilkokulu birden beşe kadar beraber okumuştuk. Daha tırmanmamız gereken yol vardı.Sayadan biraz ayrıldıktan sonra babam, "Sami bu dedi. Küçük çoban. Beni sever. Terbiyeli. Yayladan benim çobanlık arkadaşım."
--12 sene sonra...
Yıl 1993. Aylardan Ekim..Aynı yılın Mayıs ayında Almanya’da Solingen’i bir gazeteci olarak yaşadım.Beş Türk’ün yanarak can verdiği faciayı önü ve arkası ile bir ay boyunca izledim. Beynim ve ruhum daha mesleğimin başında olmama rağmen yorgun düştü. Psikolojim bozuldu.Almanya’da ırkçı olaylar giderek tırmanıyordu. Alman hükümetinin de biraz serbest bırakması ile Türkiye düşmanı güçlerin gösterileri de artmıştı.Bugünkü gibi digital fotoğraf yoktu. Fotoğrafları banyo etmeyi de bilmeliydi. Resimleri internet ile geçmek de bilinmiyordu. Fotolar mutlaka haber merkezine ulaştırılmalıydı.1993 yılının Ekim ayının sonunda Frankfurt’tan sabah erken saatlerde yola çıktım. O günlerde Almanya’nın başkenti olan Bonn’da Türkiye düşmanlarının organize ettiği geniş kapsamlı bir yürüyüş ve miting vardı. Mesleğimin üçüncü yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması sonrası oluşan kargaşa ve hareketlilik döneminde sokak olaylarına alışmıştım. Frankfurt’tan sabah erken saatlerde gazetenin arabasıyla çıktım. Frankfurt’tan Köln istikametine giderken Bad Camberg’de mola verdim. Kahve içmeli, biraz daha açılmalıydım. Yoğun geçen haber trafiği nedeniyle akşamdan arabama aldığım gazeteyi okuyamamıştım.Otoban üzerindeki benzinciden kahve aldım. Arabama geldim. Gazetenin birinci sayfasını açtım. O da ne?...Sayfanın alt bölümünde.
Şimdiye kadar hiç bir gazetede fotoğrafı yayınlanmamış bizim köyün resmi vardı. Kalabalık bir insan grubu.. Omuzlar üzerinde bayrağa sarılı bir tabut.Musalla taşı. Niyazi dayının evi... Camimizin önündeki dut ağaçları hep tanıdık idi. Cenaze namazında ilk safa duranlardan da tanıdıklarım vardı. Ve haber başlığı da şuydu:
"Şehit Sami Akbıyık’ın cenazesi köyünde toprağa verildi."Haberin spotunda ise: "Üzümlü karakolu baskınında şehit düşen Jandarma Er Sami Akbıyık Bolu’nun Seben İlçesi’ne bağlı Çeltikdere Köyü’nde toprağa verildi."Frankfurt-Köln otobanında...Bad Camberg benzin istasyonunda...Ve muhabirliğini yaptığım gazetenin birinci sayfasında Sami’nin şehit olduğunu okudum..Askere gidinceye kadar Karageriş’teki sayasından fazla dışarıya çıkmayan...İnsanlardan çok keçi ve oğlaklarla haşır neşir olan Sami şehit olmuştu.Babamla Karageriş’e oduna gittiğimiz Temmuz gününün sabahı beynimde canlandı..Bizi görünce salmaya başlayan çoban köpeklerini susturuşu...Babama dönüp, "Musa dayı.. Senin okuyan oğlun bu mu?"deyişi..Her tatilde köy mezarlığına gidip dertleşiyoruz..Köy mezarlığında yatanlardan sadece onun başında bayrak dalgalanıyor..20 yaşında kara toprağa şehit olarak girmek de ona nasip oldu...Karageriş Dağı’nın küçük çobanı Üzümlü Karakolu’ndan sonra köy mezarlığına gelebildi. Kimbilir kimlere hangi çoban hikayelerini anlatıyor..Ya da dinliyor...Annesinden doğduğunda memesini bulamayan oğlaklardan hangisine yaptığı iyiliklerin şimdi karşılığını görüyor?...
YORUMLAR
Çeltikdereli Sami 20 yaşında şehit olmuş bir kırsal kesimin gencidir
Anı-biyografi türündeki bu yazımda Sami'nin şehit oluşu öncesi ve sonrasındaki hislerimi sizlere aktarmaya çalıştım.
Oğuzlar'dan gelen Bolu'nun Seben ilçesi ve çevresinde bugün de kullanılan yöre "ağzı"nı yazımın bazı bölümlerine yansıttım.
Şiirden çok nesirde daha verimli olabileceğimi düşünüyorum.
Sizlerden gelecek yorumlar ve eleştiriler yazma konusundaki enerjimi daha da artıracaktır.
Almanya'nın Frankfurt kentinden dünyanın her yanında yüreği sevgi dolu insanları selamlıyorum.
Seyfi Alp
Gazeteci.
Allah adaşıma rahmet eylesin.makamı cennet olsun.
Değerli yazar.
Yazının başlığı adım olduğu için '' Bir bakayım kimmiş bu adaşım, Marifeti neymiş'' Diye bakayım derken yürekleri dağlayan bir yazı ile karşılaştım. Yazı çok güzel ancak hemen şunu belirteyim ki başlığı '' Sami'' olan bir yazının altından böyle bir öykünün çıkacağı hiç bir Allahın kulunun aklının ucundan geçmez. Yani demem o ki bu yazıya daha dikkat çekici bir başlık koyabilirdiniz.
Selam ve saygılar.
Seyfi Alp14
"Sami" adı bana yazıdaki duyguları yaşattığı için, başlığı değiştirmek istemiyorum.
öneriniz için teşekkür ederim.
Sami başlığıyla bu yazı benim için bir bütün.
Ressamın tablosu gibi diyelim
Saygıyla