- 725 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ÇOCUKLUĞUM
ÇOCUKLUĞUM
‘’İçindeki çocuğu öldürme,yaşat’’ sözünü her duyduğumda bir garip olurum. Derin sancının, dinmeyen acının hüznüne bırakırım kendimi. Yaşayamadığım çocukluğum gelir aklıma. Bu oyuncaksızlığın hikayesi değil. Allahı var ailemin hakkını yiyemem. Maddi açıdan ya da oyuncak yönünden eksiklik hissetmediler. Hoş benim dönemimde bu günkü gibi maddiyata dayalı oyuncaklara gerek yoktu. İp atlamak, yakan top oynamak, beş taş, bir tane oyuncak bebeğin de varsa yeterliydi. Yaşa gitsin. Ailemin maddi durumu çevremdekilere kıyasla iyiydi. Açlık çekmedik. Açıkta değildik. Borcumuz olmadı hiçbir zaman çok şükür. Benim çocukluğumun en büyük eksikliği sevgiydi. Sevgiyi hissedemeyen bir çocuk olarak büyüdüm.
Ağalık yapmış bir babanın acımasız sistemi eve yansımış ve her birimiz bunun içinde savrulmuştuk. Babam da dahil. Hepimizin gözünde,gönlünde kaldığı birçok şeyi yaşayamadan bir baktık büyümüşüz.
Dedim ya ne yaparsam yapayım yerini dolduramadığım çocukluğumu özlüyorum demek isterdim. Eksik kalan bir şeyi özler mi insan? Yazarken bile burnumun direği sızlıyor. Ağlamanın eşiğinde hazır ol da bekliyor gözyaşlarım. Neden tutuyorum kendimi? Of of! Yaşamadığım şeyin özlemini hissediyor ve bir daha yaşamacağımın bilincinde kedere boğuluyorum.
Babama içimdeki öfkeyle karışık sitem dolu duygularım hiç azalmadı. Bu yaşımda bile aynı ateş yanıyor içimde. Babasına sarılan, sohbet eden ya da aynı masada yemek yiyen çocukları gördükçe canım yanar hala. Neden babam başımı okşamadı? Bir kez olsun. Bizimle sohbet edip aynı masada yemek yemedi? Birkaç kez sormuşluğum oldu. –ben baba sen bizi sevmiyor musun? Dediğimde –babam olur mu öyle şey? Seviyorum ama içimden derdi. Öyle yetişmişti. Sevgiyi göstermeyi ayıp ya da zayıflık sayardı. Hala da değişmedi. Babam eve girdiğinden itibaren sıkı yönetim başlar, sesimiz kesilir, odamıza çekilirdik.
Tatsızlık olmasın, annem üzülmesin diye. Canım annem elden geldiğince bize hissettirmemeye çalışır, hep alttan alırdı. Kültürlü kadın benim annem. Birçok güzel meziyetle birlikte okumayı da annem sayesinde sevdim. Boş samanlarında uzanarak eline roman alır okurdu. Hala da okur. Ah anacığım! Çocukluğumda hep çeyizlerimizin konusu geçerdi cümlelerinde. Çeyiz önemliydi. Aldıklarını itina ile bir kenara koyardı. Havlular, yazmalar, nevresim takımları. Çeyizlere ayırdığı zaman ve bütçe dışında unutmuştu bizi gezdirmeyi, birlikte sohbet etmeyi. Hesap kitap yapardı tıpkı muhasebeci gibi. Arttırdığı parayı çeyize yatırırdı. Ah benim güzel annem! Çeyiz yapayım derken ne sinema ,ne gezinti ne de bir yerde oturup bir şeyler atıştırma yapmadık. Hep çeyiz hep kenara para koyma. Ne yapsın o da yaşamamış ki! Hep serzenişini dinlerdik dedem hiç dışarı çıkarmaz, arkadaşlarıyla oynamasına onay vermezmiş. Yani annem de çocuk olmadan büyümüştü. Canım annem! Pazardan ne alırsa aklımda yer edenler erik ve kestaneyi beş kardeşe eşit pay ederdi. Etrafında çember olur beklerdik. Adil olmaya özen gösterirdi. Birimiz diğerinin payına laf söylesek –annem hepinizi eşit seviyorum. Bak seninki de aynı derdi. Bu bile bana eğlenceli gelirdi. Genelde ev gezmelerine götürürdü. Akraba, eş dost, konu komşu. Önceden tembihlerdi sakın yerinizden kalkmayın, bir şey karıştırmayın diye. Denileni yapar otururduk öylece. Bu yaşımda dört duvarı sevişim bundan olsa gerek. Dışarı insanların arasına karışmayı pek sevmem.
Şimdi sahilde ayaklarım çıplak kumların üzerinde yürüyorum. Hava hafiften esintili. Denizi hep sevdim. Bak yine hüzünlü bir anı çalıyor yüreğimin kapısını. Babam her hafta sonu denize götüreceğini söyler, bizde mayolarımızı havluları hazırlardık. Genelde akrabalarla birlikte gidilirdi ve babam yolda ormana gidiyoruz diye fikir değiştirirdi. Bir kez olsun denize gitmedik. Bu içime o kadar yer etmiş ki, yaz gelince birkaç aylığına yazlığa gidiyorum kızımla. Benim içimde o heves kalmadı ama kızım çok mutlu oluyor. Bu bana yeter. Kendi yaşayamadığım çocukluğumu çocuklarıma yaşatmıyorum. Ne istiyorlarsa elimden geldiğince yapma gayretindeyim.
Şimdi şuracıkta çocuk olasım geliyor. O yaşayamadığım çocuk olsam istiyorum. Bunu şiir olup dizelerde yaşayabilirim ancak kafamda diziliyor dizelerim.
ÇOCUK
ah
o göğüs kafesine hapsettiğim çocuk
çık ta dolan biraz kumsalda
kumdan kale yap mesela
mesela
ıslatırken ayaklarını, üstünü de ıslat
martılara eşlik et sahil boyu
koşarken rüzgar okşasın saçını
bir ıslık tuttur dudaklarında
gülüşünle dans etsin güneş
acıkırsan bak köşede gözleme çay
yiyemediğini istersen at martılara
ah çocuk
yetmez biliyorum
çalabildiğim bu kadar hayattan
asma suratını kıyamam
söz ara ara yaparız böyle kaçamak
hadi gel gir göğüs kafesime
seviyorum seni
Yüzümde şapşal bir gülümseme. Şiir beni mutlu etmiş olsa gerek. Islık çalıyorum. Ellerim cebimde. Tıpkı çocuk gibi. Sahi ben hiç çocuk olamadım. Bu yaşta çocuk olsam mı? Düşünceler içinde yürüyorum. Hava güzel, kafam güzel gülümsüyorum….
YORUMLAR
" Kendi yaşayamadığım çocukluğumu çocuklarıma yaşatmıyorum." ve " Benim içimde o heves kalmadı ama kızım çok mutlu oluyor". bu kısımları sevemedim. anlatının gidişatına uymuyor gibi. Kendi yaşayamadığım çocukluğumu çocuklarıma yaşatmıyorum, diye biten cümlenizden birkaç cümle sonra "benim içimde o heves kalmadı ama kızım çok mutlu oluyor," cümleniz geliyor. bir nevi zorunluluk gibi, hayalet bir görevi yerine getirir gibi. "kendi yaşayamadığım çocukluğumu çocuklarıma yaşatmıyorum" kesilse bence daha iyi olacak. çünkü hayaletlerin bir görevi yoktur. ikinci diyeceğim şey çocuklar anlar bu zorunluluğu... annesinin güzel olduğunu yaygara kopara kopra anlatırlar. (haplar düşünce akışını etkiliyor) .. hah hatırladım o kumsalda koşun bence çıplak ayak ile. çocuklar ilk başta olmak üzere her insan koşmayı sever. Steven Spielberg bu koşma husunun çok para kazandırdığını bildiğinden hemen hemen her filiminde kullanıyor. ben ise koşmaya sevdiğim için koşuyorum. sizde sanırım koşmayı çok seviyorsunuz.... çok teşekkürler.
bir kucak sevgi buldum sayfanızda bir kucak sevgi bırakarak gidiyorum.
keoma tarafından 5/31/2017 9:33:24 PM zamanında düzenlenmiştir.
Betül Karaaslan
Çocukluk işte-nereye gitsen,
hangi makamda, hangi sıfatı giysen
yüreğinin elinden bir türlü bırakamadığın o koca bellek
hürmetle...
Betül Karaaslan
Ben de "İnsan niye çocukluğunu arar?" sorusuna cevap aradım...Hem de epey zaman.Sonra en güzel cevabı Brezilyalı bir yazarda buldum:J.Amado.
Şöyle der:
-İnsanın ana yurdu çocukluğudur! Sanırım budur bizi çeken.İyi geceler dileğimle.