- 837 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ödünç Anlar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yanaklarından süzülen yaşlar çenesinde birleşiyor ardından sıcaktan kavrulmuş olan asfaltın üstüne düşüyorlardı. Karşısındaki görüntü yüzünden ne şakaklarından akan sıcak teri ne de kalbinin yerinden kopup fırlayacakmış gibi olan atışlarını hissediyordu. Birkaç saniyedir soluk almadığının bile farkında değildi. Çevresindeki sesler uğultular halinde kulağını rahatsız ediyordu. İnsanın tamamen hiçbir şey düşünemediği nadir anlardan birini yaşıyordu.
Karşısında sıcak, koyu asfaltın üzerine boylu boyunca uzanan kadına, annesine bakıyordu. Daha iki dakika önce gereksiz bir konu üzerine tartışıyorlardı, noldu da bir anda kadıncağız karşıdan karşıya geçerken asfalta yığılmıştı ? Baygınlık mıydı, kriz miydi bilemiyordu. Sadece anın yaratmış olduğu dehşet düşünceler ve olasılıklar zinciri içinde kaybolmuş, yanına gelen meraklıların dediği ’ ayy noldu acaba kadıncağıza’ ya da ’ aracı olan var mı , hanfendiyi götürsün, kadıncağız fenalaşmış’ ya da ’soluk almıyor, hemen ambulansı arayın !’ veyatta ’ daha gençmiş de he ’ sözlerinin taşıdıkları anlamları çıkarmaya çalışıyordu. Kalabalığa yeni karışan ve daha otoriter sesli birisi ’ Gereksiz kalabalık yapmayın, açılın hava alsın kadıncağız, bırakın dokunmayın ! ’ diye bağırıyordu.
Yavaşça annesine yaklaşıp diz çöktü. Ellerini kollarını tuttu kaldırdı, mıncıkladı, sıktı. Suratını bir yaşam belirtisi yakalamak için inceledi. Ama yoktu. Annesi gözleri kapalı, ağzı yarı açık halde tepkisiz duruyordu. Ne bir göz kıpırtısı ne başka şey. Kalabalık iyice artmıştı, insanlar böyle durumda çok meraklı oluyorlar; yardım etmek için değil, genellikle o anki canlı sinemayı kaçırmamak için.
Kalabalığın içinden epeyce ihtiyar bir hanım teyze çocuğun yanına sokuldu, ’ evladım, sen kızı mısın ? ’ dedi. Kızcağız başını medet umarcasına , hafif korku ve tedirginlikle salladı. İhtiyar ’ gel senle az ilerde oturalım bakalım ’ dedi. Kızcağızı zorlukla kaldırıp kalabalığın içinden sıyrıldılar, kız attığı her adımda arkasını dönüp olur da annesi beklenmedik bir anda kalkar veya tepki verir, kalabalıktan biri ’ bakın ! Kendine geliyor’ ya da ’tamam gözünü açtı, biraz daha alan açın ’ gibi sözler söyler diye etrafı inceliyordu.
Otoriter sesli kişilerin sayısı artmıştı. Kalabalığı dağıtmaya veya en azından yerde yatan kadını ezmelerini engellemeye çalışıyorlardı.
İhtiyar hanım, kızı kalabalığın az ilerisinde kaldırıma oturttu. Kız kendini yaşlı teyzeye teslim etmiş gibiydi, ne düşünmesi ve ne yapması gerektiğini bilmiyordu. ’ Kaç yaşındasın sen kızım ’ dedi teyze. ’14 ’ dedi kız. Teyze hafifçe yüzünü buruşturdu. Belki de o an aklından zavallı kızcağızın ne kadar erken yaşta anasız kalmış olabileceği geçti. ’ İçinden geçirdiklerini, endişelerini anlıyorum çocuğum. Sakin olmalısın, ne olacaksa hayırlısı olsun sen panik yapma tamam mı ’ dedi teyze. ’ Nolmuş olabilir ki teyze, birkaç dakika önce her şey normaldi. Bir anda, bir anda nasıl her şey bu kadar çabuk değişebildi, bir anda nasıl düştü? ’ dedi. Birkaç saniye sustuktan sonra yaşlı teyzeye bakıp ’ annem ölmüş olamaz dimi ? ’ dedi. Ölümün ne kadar ciddi olduğunun farkında olmadığı belliydi. Hem insanları en çok etkileyen, ölümlerin en kötüsü beklenmeyen, ani olanlarıydı. Kişi birkaç saniye öncesi ile sonrası arasındaki farkı anlayamaz, ne tepki verceğini bilemez ve durumu kesinlikle kabullenemezdi. Teyze, kızı sıkı sıkı kucakladı . ’ Bak evladım, sana ben gençken başımdan geçen bir olayı anlatayım, hem böylece annen allahın izniyle atlatırsa bu olayı sevdiklerinin değerini daha iyi gözetirsin ’ dedi, amacı kızı meşgul etmekti ve başladı anlatmaya:
’Ben emekli felsefe öğretmeniyim kızım. Senin gibi bir sürü kızanı yetiştirdim . Bir sürü yaşam gördüm iyisiyle kötüsüyle. Anlatacağım olay iç açıcı değil bilirim, olsun .Babamı 10 yaşımda kaybettim ama küçük olduğum için etkisini bilinçsizce geçirdim. 3 kardeşten en küçüğüyüm. 2 tane ablam vardı. Babamın ölümünden sonra annemizin davranışları çok değişmiş, yaşı ilerledikçe de alzheimerı başlamış. Ablamların desteğiyle iyi kötü lise ve üniversiteyi bitirip devlette tutunmayı başarmıştım. Annem çok dayanmadı , alzheimerı epeyce ilerlemişti , sonunda beyin ölümü de gerçekleşti. Bu süreç çok uzun olduğundan bunu atlatmam da kolay oldu. Kendimi işe vermiş, zamanımın çoğunu okul, öğrenciler, bunlar olmasa bile kitaplara adamıştım.’ Burda biraz soluklanmıştı. Küçük kızın anlayacağı, onu sıkmadan ve onun üzülmeyeceği şekilde anlatmaya çalıştığından, kelimeleri dikkatlice seçiyordu.
’Ablamlar her zaman bana destek oldular, en büyüğü okumadı bizi okutmak için çalıştı. Biz büyüdük meslek edindik. Ama onun için iş işten geçmişti. Ortanca ise hem okuyup hem çalıştı . Zor şartlarda hep kenetlenmiştik, babamızın ölümünden sonra zaten aile ortamımız kalmamıştı. Annem 2 dakika öncesini unutur, büyük ablam çalışır , ortancamız şehir dışında okur bense liseye giderdim. Sıkıntılarım hiç çevremdeki genç kızlarınki gibi olmadı. Ev işleri, hastane ilaç işleri vesayre... Asıl konuya geliyim artık.’ Kalabalıktan bir ses yükseldi ’ ambulans 15 dakikaya burda olurmuş ’. Kızın dikkatinin dağılmasına izin vermeden devam etti:
’Yaşlarımız ilerledikçe annemiz bize yük olmaya başladı. Hepimiz onun sorumluluğundan kaçmaya, sorumluluğu birbirimizin üstüne atmaya çalışıyorduk. Yaşlarımız ilerledikçe gereksiz kavgalarımız, ayrı düşmelerimiz de artmıştı. Annemin ölümünden hemen önceki süreçte birbirimizden nerdeyse kopmuş, zoraki bir araya geliyorduk diyebilirim. Annem göçtü gitti. Ama bizim aramızdaki soğukluk bir türlü eriyemedi. Zamanında birbirimiz için yapmış olduğumuz fedakarlıkları , geçirdiğimiz zamanları, zorlukları birlikte göğüsleyişimizi, aynı yatakta beraber yatışlarımızı hepsini unutmuştuk.
Bir gün gene buluştuk, para mezvuları açıldı. Evliydiler ve sadece kendi adlarına konuşmuyorlardı. Kendi ailelerinin, kocalarının ve çocuklarının temsilcisiydiler. Gereksizce tartışmamız ateşlendi. Öfkeyle oturduğumuz kafeyi terk ettik. Onların ikisi önde hızlı ve öfkeli adımlarla yürüyorlardı. Ben daha gerilerinde yumruklarımı sıkıyordum. Karşıdan karşıya geçmek üzerelerdi, ben de çantamdan bişey çıkarmak için duraklamış, çantamı kurcalıyordum. Belki de bu şekilde biraz sonra yaşanacakların dışında kalabildim, çantamı kurcalarken ardı kesilmez bir korna sesi, bunu takiben lastiklerin asfalta sürtünme sesleri ve anlık iki tiz çığlık duydum. Kafamı kaldırdığımda bir kamyon az ilerde frenlemiş, ablamları ise yaklaşık 20-30 metre ileri sürüklemişti. ’ Küçük kız bu andan itibaren olayın ortak noktasını anlamaya başlamıştı. İhtiyar kalabalığa başını çevirdi. Geçmişten iz arıyormuş gibi dolu dolu gözlerle kalabalığı süzdü. Devam etti:
’Ben olayı anlamadan kalabalık doluşmuştu ablamların çevresine. Beynimden vurulmuşa dönmüş, olayı kavrayamamıştım .Yanlarına gittim. Ayrıntıya girmicem kızım, kısaca ikisi de acı şekilde vefat etmişlerdi. Birkaç saniye önce önümde yürüyen kardeşlerim artık yoklardı. Bunu kabullenmek, sindirmek ne kadar zordu bilemezsin. Görüşmelerimiz ve birbirimizi aramalarımız seyrekleşmiş olmasına rağmen telefonu elime aldıkça onları aricakmış gibi hissediyordum. Yoklukları, varken yok olmalarından daha çok incitiyordu. Hiç yaşamışlar mıydı diye kendime sorar hale gelmiştim. Mezarlarına gittiğimde 2-3 metre toprağın altında yatmıyorlarmış gibi, sanki hepsi bir şakaymış gibi gelirdi .Onlar öldükten sonra az önce dediğim, küçüklükle ilgili anılarımız aklımdan çıkmaz oldu. Yaptığımız tartışmaların gereksizliğini fark ettim. Olmasaydı ne güzel olurdu dediğim bir sürü olayımız olmuş, keşkeler çeke çeke dilimde tüy bitmişti . Biz ne iyi kardeşlermişiz meğer dedim. Aklıma geldikçe, anılarımız rüyalarımı süsledikçe dedim bunu. Öldükten sonra kıymete bindiler, güzel anılarımız anca onların ani ölümünden sonra zihnimi doldurdu. Sanki hiç etkisini atamıycakmışım gibi geliyordu. Hayat orda durmuş ve hiç devam etmicekmiş gibiydi. İşte burdayım, aradan 40 yıldan fazla zaman geçti’ Bakışları geçmişten kurtulmuştu. Kıza baktı, sıkıca bir kez daha sarıldı. Yüzündeki teri sildi. Ardından hafifce tebessüm ederek devam etti: ’ İnsanın kıymeti nedir bilir misin kızım ? Varken yoksun, yokken varsın. Bu dünya böyledir işte, öldükten sonra hiç olmadıkları kadar varlar, ama burda’ diyip başını , ardından sol göğsünü gösterdi. Kararlı bir şekilde ’ Sevdiklerin hala yanındayken onları yaşat, gittiklerinde istesen de bunu yapamıcaksın’ dedi ve ardından ekledi ’ hayırlısıyla annen sağ sağlim ayaklansın da, bu dediklerim kulağına küpe olsun ’.
Kızcağız anın yarattığı koşullar içinde anlayabileceği en iyi şekilde anlamıştı. İçi azcık da olsa ferahlamış, istemsizce ve rahatlıkla ümitlere kapılmıştı.
Öğlen sıcağı gittikçe artmış, birbirlerine sarılan kız ve teyzeyi görünmez bir yapışkanla iyice birbirine yapıştırmıştı . Tabii, ikisi de sıcağı düşünmüyorlardı. Kalabalığı da duymuyorlardı, kendilerini de . Kızcağız sakinleşmiş, yavaşça içini çekiyordu.Fakat, küçük kız ve ihtiyar teyzenin de kaçırdığı bir olay olmuştu; teyze hikayesini anlatırken ve kız da teyzeye kilitlenmişken kalabalıktan birisi, yerde yatan cansız bedenin üstüne örtü çekmişti.