- 690 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Dertlen Yâ Hu!
Son zamanlarda sık sık duyarız derde dair isyanları.
Özellikle genç kesimlerin dilinden düşmez ahlar vahlar.
Yâhu güzel kardeşim, neyin tribinde neyin isyanındasın de hele bana?
Dön de ofladığın sıkıntılara bir bak. Niye sana geliyor bunlar arka arkaya?
Büyüklüğü ne kadar bu derdin? Derdi ne derdin seninle de sana geliyor?!
Bir sor önce kendine. Çok şükür Allah’ım gönlü yaratmış, derdi de gönlünün kaldırabileceği kadar yaratmış.
İste kendisinden diye el yaratmış. Yalvar da yaklaş diye, dök içini diye dil yaratmış.
Derdim var; çarşıya, derdim var; arkadaşlara, derdim var; kafa dağıtmaya.
Sen önce kır dizini otur da bir düşün bu gönlüme vuran ince ince kanatan dert mi yoksa nimet mi? diye...
Hiç yarattığına zulmeder mi Allah? Kaldıramayacağın yükü gönlüne yükler mi Rabbin?
Ne gelmişse başına, gönlüne, sırf senin hayrın içindir bilesin. Gönlün dert ile zımparalanıyor, arınıyor, temizleniyor ve belki de mevkiin yükseliyor.
Hem bilmez misin sevilen denenir, sevilen imtihan edilir.
İşte bu yüzden; acılar seni yıldırmasın. Kederler seni korkutmasın.
Bilesin ki, Rabbin katında kıymetlisin de…
Gönlüne gönlüne vuruyor ızdıraplar. Bilesin ki Rabbin seni deniyor. Sağda solda, başın her dara sıkıştığında Allah’ım yardım et dersin.
Gün gelir hayalini kurduğun bazı durumlar olur Allah’ım seni seviyorum dersin.
Derdi veren kim? Sana bunu lütfeden kim? İnsan sevdiğinden gelene kaşını çatar mı?!
Dert bile olsa Yâr’dan geliyor, lütuftur Yâhu! Nimettir. Güzelce ağırlamak, sabır elbisesini giyip güzelce uğurlamak varken ne diye sevdiğinden geleni çatık kaşla karşılayıp oflaya puflaya içeri alırsın?
Sev kardeşim. Derdini sev. O’ndan geliyor diye sev. Belki bu vesile ile temizlenir selamete erersin. Seviyorsan; âlâya da belaya da sevineceksin.
Sahabenin üç gün başına sıkıntı gelmese oturup bir köşeye içli içli ağlarmış. "Allah sevdiği Kulunu deneyip ona elemler verdiğini biliyoruz o hâlde bu üç günlük dertsizliğin sebebi n’ola?"
Derler hem düşünür hem gözyaşı dökerlermiş. Peki, sen kıymetli dostum? Sevgiliden gelen o ağır misafiri, nasıl dilindeki of’larla kovmaya kalkarsın?
Otur hele bi. Otur da, derdim var diye sızlanma. Otur da, derdim yok diye sızlan. Ki bilesin Firavunun başı bile ağrımamış. Otur da bunu düşün niye ağrımamış(!)
Simdi diyeceksin ki, "yahu sen deli misin, niye durduk yere dertleneyim?" Dertlen Yâhu. İşin ne? Hiç düşünmez misiniz buyurmuyor mu Rabbin ayette?
Nesli düşün, elinde kitap olması gerekirken tesbih sallayan gençleri düşün. Fatıma gibi olamayıp, eşine sadık kalmayan, küçük hatasında eşini arkadaş çevresinde yerle bir eden kadını düşün. Evin yolunu bulmayan işi gücü bilmem ne eğlence merkezinin salonunda olan erkekleri düşün.
En basitini(!) söyleyeyim; otobüste yaşlılar ayakta titrerken kulaklığı kulağına takıp müzik dinleyen ritme kendini kaptırmış gençleri düşün. Düşünecek ve dertlenecek çok şey varken, oflayarak geçirdiğin zamanı düşün.
Düşün! Sana küçük veya büyük hatası olan bir Müslüman kardeşine karşı içinde af niyeti değil de kin varsa düşün!
Düşün ki, bir zamanlar Müslüman değilken amcası Hamza’yı şehit edip bedenini gözyaşları ile yıkayan efendimizin çektiği kadar mı acı verdi kardeşin sana?
Benim derdim büyük benim derdimin çaresi yok masallarını bırak. Derdin büyükse de ondan büyük Allah. Hem bir misal vereyim; deniz kenarında taşlar olur. Toplum dili ile yusyuvarlaktır onlar, pürüzsüz. Peki niye? Onlar kaya parçalarıdır ve dalgalar onları alır, kıyıya vurur şiddeti ile. Dövülür ve o taşlar vurula vurula şekle girer ve o yusyuvarlak hâli alır. Sonra dinginleşince dalgalar, o taş parçalarını kıyıya bırakır.
İnsan da böyledir. Gönlünün terbiye olması ve düzelmesi için dövülmesi gerekir. Dövülmeli ki, şekle girsin. Olgunlaşsın. Güzelleşsin. Dert lazım azizim dert! Dertsizlik gönüllere dertten fazla dert.
Bir duâ ile son noktayı koyalım yazımıza. Rabbimiz bizlere şerlerdeki hayrı görecek isabetli bakışlar lütfede. Ve maddi sıkıntılarımızı, manevi hastalıklarımıza şifa eyleye.
YORUMLAR
Havvanur KEPİR
Vesselam...