- 969 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KIRIK KADEH...
Pespembe pamuk şekeri gibi evin bütün düzeni, çocuksu ellerin gülüşlerin izleri kalmışçasına ha ağladı; ha ağlayacak bir hissin varlığından öte arada bir dağınıklık olsa da.
Her şey yerini daha da net benimsemişken İnsan daha da bir meraklanıyor. Kendi iç sesinle sesli düşünüp, birde cevap veren olanI bulsa ne kadar güzel olurdu.
Fakat bu hayallerin kart postal sesli oldu onca yıl içinde kaç temizlikçi kadının hamaratlığından nasibini almış kim bile bilirdi ki. Dokunuşların şahidi kulaktan ağır işitir,
Evet, gözlerin şahitliği cümlelerle sırnaşana kadar ise dudaklar terk eyler gönül kalesini
Susar susar haklı olaraktan “ her şeyi unuttum hatırımda kalmadık ki “der. Tek özel kelime ile sorunun birde o cevaplanışa yarım kalır.
Uykunun bedene iyi geldiğine kanıttı, Gece yorgun kollarından atmıştı karanlığı; Gün ışımanın maharetin de ve kalın perdelerin hissini kırarken içer de ise bir bedevi çadır misali o tutkulu yürek için için yanıyordu.
Ve hangi anı galip çıkıp ben halen senin yanındayım. Bıraktığın noktayım diye bilirdi ki. Giden göğüs kafesinde uçurumların alasını bırakmış hani derler ya ölün varsa ağlarsın ya sağ kalının vebal yükünü indirecek yer bulamama da büyük mesele. Olduğundan düzensiz masanın üzeri ve komodinin gözleri sararmış resimler mektuplar sanki can çekişiyor artık her şeyden uzak küf arası kitap yığıntıları odanın her tarafını kaplamış kim okumuştu bunları demek isterdi. Yani yazılanın sahibi yine yazarın kendisine kalmış gibiydi. Nefes alacak attırtacak bir şey kalmamanın son noktasında idi.
Düşüncenin iç savaşı sürerken kırık bir kadeh nedensiz tozlu tarafın üzerinde yer düştü ve o ses o kadar ürkütücüydük. Homurdanma arası sesle dedi ki” yok sanırım onun yerinden düşüş nedeni rüzgârdı. Eli eteği titrek rüzgâr gelince nasıl sabit yerinde dura bilirdi o kadeh demi ama” dedi. Kadıncağız…
Bu gösteriyorduk ki Geçmiş anlar insana öte her şeyi barındırıyordu. En başta korkuyu için için ağlamayı hani bahçe duvarını aşıp, iki eriğin dalından ayırmaya kadar gerçekçi unutulmaması gereken damakta ki o tat ekşimişi buruk yüz ifadesi kazanılıp, ötesi kayıp, etmeyi kabul etmesine kadar derin ürkütücüydü.
Öfkenin birebir kıyaslandığı o bize yerleşik alanların sonu uçurum olsa da. Gönül hep iyi tarafından bir demet hazırlar sen yaşadın yaşatın bu sevgiyi ne kadar erken bitse de işte payın bu kadar razı gel inkânının keşkekler de ki sus çığlıkla öyle bir harmanlar ki duyulsun sesin şiir olur yarıma eksik roman olur seçim senin diyen anların tam vakitti bu gündü…
Ah gençlik senin hızına yetişmek imkânsız hele çocukluluk ne kadar enfes bir görüntü mahzunsun yerinde duramıyorsun
İçim dışım neşeyi sobeler ben benden saklandıkça bulun beni bulun hadi diyen kaç çocuk ruhlu insan kalmıştır bu dünyada
O anın izlerinde koşuyor peşimde rüzgâr papatya kokuları ama ben gelincik severim tıpkı benim annem gibi kırmızı yanakları al al ve bunlar Her hatanı göğüsleyen annem gibi muazzam bir tabloda çıkmış kadar güzeldiler.
Kocaman iri yeşil gözleri fındık bir burun dudaklar yarım ay şekilde bal bal küpü bahçemizin gelişi güzel yerlerine ekilen ince çınar ağaçları sanki fiziğini hesaplaşmasında. Boy zaten kendince harikalar diyarında ve dimdik sonra o saçları ince beyaz tülbenttin altında ipek kozasından yeni çıkmış ışıl ışıl parlaması ne kadar güzeldi adına özeldi.
Erkeklerin kadında düşünülmesi gereken tek özellik var
Ah bu kadın doğurganlığın en kutsal noktasında öpülesi koklanası teni kokuşun da lakin bu gerçek hayali verimsiz ne yapandan ne kadar anladığına övünse buda çok sürmüyor yavaş yavaş bir duman ekseninde kayıp oluyor
Ne kadar seslensen inadına yükseliyor yıldızlara bilinmedi ki masal diyarlarına doğru belki de onun geldiği asıl yer orası ondan giderken bu kadar katı hiç duymuyor dönüp geri ye seslenene ağlayana bakmıyor. Bir çocuğun ana seslenişini kulaklarımı sağır edişimin son cümlelerini çok sonra konuşulurken ulu orta duyarsın onun öldüğünü
vaaaaah bu nasıl bir şeydir ki demene fırsat kalmaz nefes alman sıkılaşır kalbin senin milyon adım önünde atarken gerilendiğin geride bırakıldığının sebeplerini küçük dünyanda öte dünya ya habersiz nasıl gittiğini sorgularsın sadece sorgularsın kendi iç dünyada.
Daha çocuksun aklın buna ermez derler. Büyük lafı bu noktada geçersizliğini bu günde koruyor ne yazık ki. Demek istediğim aynen şu bilmediğin bir şeye herkesten önce sen sahip olmuşsun ya da elinden çekip alınmış yüreğinin buna dayanmayacağını düşünmemişler
Ah işte ölümle tanıştığın anın ötesine geçemiyorsun.
Susuyorsun
Nedenlere hep susmalısın
Ağladığın üzüldüğünü gören olursa bu sefer seni yüreksiz korkak sanırlar acı bir biberin damağında bıraktığı tat gibi sen saklamalısın korktuğunu
Herkes mavi sever diye sen sevmek zorunda değilsin siyahta güzel acılara ne güzel yakışıyor ve ya yakıştırmışlar teksin kendi içinde kimse seni farklı kılmaya zorlamıyor
Saklanıyorsun semanın yersizliğin de
Aman ha sen sen ol kuşların uçtuğuna da özenme ayakların toprakla o kadar dengeli yürüyorsun ki
Koşmalısın beklentine ne mavi nede gri bulutların öfkesinde olmamalısın.
Eğer acı çekmen gerekliyse zaten ıslanıyorsun göz bebeklerinde yanaklarına doğru
işte senin renklerle kavgan ölümle kavgan kadar bir avuçta toplanır yine sensin yine teksin…
Ve babam:
Ne şansa ise hep yarım gülüşlü sevdalara yenildi. Her baba gibi ufak yüzlü kır saçlarının bir bölümü dökük büyükçe olan kulaklarını daha da çirkinleştiriyordu. boş bakışlı acılar yenik ben bunu nasıl mı? Anılıyorum. Omuzlarının taşımaya gücü olmayan başı vardı. Hep yere bakardı aslında utangaçtı gözlere cümlelere susmanın ne kadar yakıştığını. şimdi daha iyi anlıyorum.
vaaaah babacığım benim ne diyem ben bunca acının içersin de sana zaten denecek sözüm olsa artık diyemem sevgiye dair ama çok zaman geçti bunları sana demeye.
Asıl önemli meselemiz ise düşman bile ağlamanın sesine geldiği bir dünyadaydık. Annemin gidişinden sonra konu komşu akrabalar tek tek evlerine çekilip gittiler. Kurulu bir düzenin afet zadeleri ben babam kardeşim zemzem o koca evde üç nefes kalmıştık.
Ta ki o Çarşamba sabahına kadar evimize bir ablanın gelişi mutlu mu? etmişti beni yoksa yaşayacaklarımızın acısından mı? Bu sefer ben hiç konuşmuyordum kelime unutkanı ilham beklentisin bir şairdim. Oysa avuçlarım hislerim dolu dolu istemeyin sakın haaaaaa! Vermem kimseye
Ben annemi isterim ekmeğime çilek reçeli sürsün şekeri ellerime yüzüme bulaşsın o kızmaz o parmak arasındaki kirliliğimi görmez yeni sever okşar saçlarımı kızım diye.
Kırık bir masada mutluluğun sunumu o kadar acıdıydı ki kabullenmek zordu ve Oldukça eski yeşil koltuğun kenarına iki kardeş ilişmiş boş bakışlarla kadını izlemekten başka çaremiz yoktu.
Kadın mı? Esmer biraz etine tombulca idi. Sırasına şaşırmış çarpık çırptık dişi ve Dudakları kalın vişneçürüğü arası mordu sanki.
Hiç alışkın olmadığımız bir kokusu vardı. Tarçın gibi odunumsu orman esintisi olmalıydı bu koku her neyse herkes annem gibi kokacak değildi ya… Limon kolonyası sürerdi bazense el kremi kısaca sabunun yerleşik halleri ama güzeldi kokusu anneciğimin…
Neme lazım; Saçları sarı süpürge yontuşu gibi ama bu kadında kendince güzel sayılırdı. Babam ise süt dökmüş kedimi desem evine yük taşıyan karınca sürüsünün düzenli hareketleri içinde ve bir o kadar heyecanlı bizim çocuksu bakışlarımızın izni dışında o kadına el şakaları yapıp şirin görünüyordu.
Acaba babam annemden sonra âşık ola bilmiş miydi?. Bilinmez ama bize bakacak birisi lazım gördüğü için getirmişti besbelli bu kadını…
O kadın varlığı ile geceleri evimizde ut çalınmaya başlandı. Sonra eline darbuka alıp sonra o süslü boncuklu elbisesini giyip, müzik eşliğinde hem rakısını içip hem de dans ederdi.
Biz onu izlerken ne kadar beğenirdik alkolün etkisinde bizi öpücüklere boğmayı da ihmal etmezdi. Günler böyle şen şakrak akıp gidiyordu.
Akılıma takılan bir vardı ne o kadın nede babam annemin yattığı yatak odasında hiç uyumadılar. Çünkü içkinin verdiği sarhoşluktan yerlerinde sızıp kalıyorlardı.
Bizde onların yaşam koşularına çarçabuk uyumu sağlamıştık yatak yüzü görmeden kıvrıldığımız yerde uyup kalıyorduk…
Dört kişi olmuştuk hazırda para yavaş yavaş tükeniyordu. Babam çalışma koşularını fırsat bildikçe konuşurdu aah para olsa derdi bilmiyorum nasıl olduysa Paranın meme bankası o kadından para alıp, babam yeni bir kamyon aldı
Kırmızı ablak yüzlü bebelere benzeşen ooh! Kocamandı.
Konuşulduğu gibi Kasa kasa Adana dan dan İstanbul’a meyve taşıyacaktı babam. Tabi biz bundan ne kadar nasipleniriz biliyoruz.
Rahmetli anacığım çok isterdi kilo ile değil de kasalarla meyve sebze almayı keşken yaşayıp bu günleri göre bilseydi ben annemin hep çilek almasını isterdim. Bu vesile ile çilek reçelini daha bol sürerdi ekmeğime kim bilir!
İşe başlayan babam haftada üç sefer yapıyor yarım uyku ile bizi görmeye fırsat bulmadan gelip gidiyordu.
Ama o kadın hiç eğlencesinden vaz geçmedi bu seferde başka amcalar eve gelir oldu. Onlarla keyfince dans ediyor içki içiyordu.
Bizim babamıza tek kelime etme şansımız yok gibiydi. Artık makarama patates şehriye çorbası yerine amcaların vasıtası ile kebaplar pastalar meyveler yiyorduk. Kız kardeşim bana sakın deme babama biz bunları yiyemeyiz “salak kız işte” o biraz boğazına düşkündü hep yerdi bir şeyleri.
İşte buraya kadar sustuk midenin yağlanması için birazda kadının bize iyi davranması da yatıyordu.
Bu izzetti ikramın sefası çok sürmedi. Artık yaşantımız sokakta pencerelerde konuşulduğunu da görüyordum.
Komşu kadınlar; “yazık bu çocuklar kadın yollu imiş vah vah diyorlardı” yollu ne demek onu bile bilemiyorum. Garip bir kelime kimseye de gidip ya yollu ne demek diyemiyordum.
Hatta bir iki keresinde cesaretim toplayıp, komşu kızı olan gizeme soracaktım. ”yollu ne demekti” oda küçük benim gibi nereden bilecek yollunun ne demek olduğunu demi vaaz geçtim.
Dedikoduların çoğalması yüzünden, Tamamen içeriye kapandık herkes bizden nefret ediyormuş gibi o yaşta kadının suçunu üstlendik. Akıl erdiremediğim çok bencilce rencide eden bir davranıştı onların bize yaptığı. Lakin çevrede adımız yollunun üvey kızları olarak söylenmeye başlayanlara kızıyorsam da halen anlamıyorum yollu ne demekti?
Annem bu yollunun ne anlama geldiğini bilmediği için olsa gerek hiç konuştuğunu duymadım bilse kesin bize söylerdi. Vallahi bu derece cahil kalmamızı istemezdi.
Bilmediğim kavramların içersin de bocaladığım içinde Annemin gidişine içerlenmem olanaksız
“Niye gittin bak yolluğun ne olduğunu bilmiyorum ben annem” dedim
Bu yüzden hep geceleri yastığıma sarılıp ağlamıyor. Bu kötü insanlar başkalarının suçuna kaderimiz neden ortaklık yapıyordu ki. Hiç bilmediğimiz yollu kelimesi yüzden günah keçisi yapılmamız ne kadar doğru olabilirdi.
Ve babamın gelişleri uzuyor sadece yanındaki ağabey, bize para bırakıyordu. kadın her seferinde küfür edip bu parayla ev geçinilir mi bey efendi diyordu. Parayı meme bankasının arasında bir hamlede kayıp ediyordu…
Günlerin geçişlerini anlamdan biz bu şekilde kaldık
Bilmem kim gidip söylediyse Ve babam her şeyi öğrendi. artık son geceye kadar gelmiştik. Bağırtılar ile mutfaktan salon geçtik iki kardeş ve kadın kanlar içinde yere uzanmış bir don fanilalı olan amcada yanı başında yatıyordu.
Babam yine suskun gözlerimizin içine bakıyordu.
Ne yanına gidip sarıldık nede o çağırdı öylece ne kadar kaldık bilmiyorum.
Meraklı komşularımızın kulağı bizdeymiş gibi duyup kapımızı çalmadan hiç dururlar mı? Ezile büzülerek tek tek içeri girdiler
Kimsenin umurunda değiliz aslında. Aralarında fısır fısır konuşurken duydum. Kara Cemal bu sefer gerçekten yolluyu öldürülmüş dediler.
Annem öldü bu kadın ise öldürülmüş yine kafam karıştı nedir bu ölüm neden hep bizim evde adı geçiyor dedim.
Ölüm kokusu iki sefer burnumun ucuna kadar geldi bu son sefer babamı da alıp götürmüştü belki de hiç gelemeyecek elimde işte bu kadeh ile evimizden birilerine bırakılmak üzere alınmıştı….
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.