FİLİSTİNLİ ÇOCUK'UN HİKAYESİ - ŞEHİDİMİN YETİMİ
Ben Ali. Daha henüz dokuz yaşındayım.
Sağlık Ocağının olmadığı bir köyde, iki odalı kerpiç bir evde doğmuşum.
Dedem koymuş adımı. Hz. Ali gibi cesur, hem de ilim sahibi olayım diye…
Bir aylıkken ben, kuru ekmekle beslenen annemin süt vermeyen göğüslerini eme eme yaralar bağlatmışım… Annemde aç kalmayayım diye kuru ekmek kırıntılarını suya doğrayıp, yedirmeye çalışıyormuş… Bebek bezi olmadığı için, topraklar kundağım olmuş…
Köyümüzdeki koyunları ve keçileri Yahudi Askerleri götürmüşler… Civar köylerden çerçiler getiriyorlarmış yiyeceklerimizi…
İki yaşlarındayken İsrail uçakları bombalamış hiç yiyeceği olmayan köyümüzü… İsrail uçakları geldiğinde Rahmetli Babam yatsı namazını kılıyormuş... Evimizin yakınlarına bomba düştüğünde annem ve benim üzerime eğilerek korumaya çalışmış… Sonra bize sarılarak şehid olmuş… Ben hatırlamıyorum babamı… Hiç elinden tutamadım onun, hiç babam diye koklayamadım. Sakallarıyla oynayamadım çocukça… Ve hiç askercilik oynayamadık onunla… Benim hiç babam olmadı ki sarılacak, tankların önünden alacak, İsrail Askerlerinden koruyacak… Ah Babam Ahh…
Evimiz yıkıldıktan ve babam şehid olduktan sonra Gazze deki dayımın yanına gittik… Göğüslerinin yarası kapanmak bilmeyen annemin şimdi kalbide yaralıydı...
Beni hiç yanından ayırmıyor ve şehidimin yetimi diye seviyordu…
Şehidimin yetimi, ne güzel bir sözdü… Bana şarkı sözü gibi, ninni gibi gelirdi… En çok sevdiğim ninnisiydi Annemin, şehidimin yetimi…
Sahi yetim ne demekti Anne… Eğer yetim bensem o tanklar altında ezilen çocuklar kim Anne… O minik bedenleri tanklarıyla ezenler kim… Çocukların ne suçu var, onları neden eziyorlar Anne… O tankların gözleri yok mu… İnsanlar bize neden yardım etmiyor, yoksa onlarında mı gözleri yok Anne… İnsanların gözlerini bağlayan, çocukları öldüren bu Yahudiler de kim Anne….
İçimden geçirdiğim sızılı sorgulamalara cevap bulamazken, dillerim Anne kelimesine yavaş yavaş alışıyordu… Her Anne deyişimde Annem hüzünlü bir bakışla şehidimin yetimi ninnisini söylüyordu…
Daha üç yaşındayken ben, dayım bana iki uçlu tahta çubuk vermişti. Uçlarında uzun yumuşak bişeyler vardı. Dayım ona sapan derken benim dilim dönmüyor ancak tatan diyebiliyordum… Geceleri annemin koynunda yatarken, bende tatanımı minik ellerimin arasında saklıyor hiç bırakmadan uyuyordum… Tatanım benim oyuncağımdı artık. Onu çok seviyor onsuz uyuyamıyordum. Çünkü ben tatanımla Annemi koruyacaktım… Hem tatanım bende olsaydı o büyük kuşlar Babamı şehid edemezdi ki… Büyük kuşlar geldiğinde bende tatanımdaki taşlarla onları düşürürdüm çocuklarda ölmezdi…
Büyümeye çalıştığım şehirde zaman hızla geçiyor, büyük kuşlar ve büyük oyuncaklar gittikten sonra yerde kırmızıya boyanmış adamlar, kadınlar ve çocuklar görüyordum… Bazılarının kolları yoktu, bazılarının da bacakları…. Bir keresinde çok üzülmüştüm. Evcilik oynadığımız komşumuzun kızı Rafianın başını yerde gördüm... Sadece başını, diğer tarafları yoktu… Bana bakıyordu gözleri açık… İşte o zaman çok korkmuştum… Onu çok seviyordum. Evcilik oyunumuzda ben onun kocası oluyordum, o da benim hanımım. Her oyunumuzun sonunda kavga ederdik, onu kızdırmak çok hoşuma giderdi. Büyüyünce seninle evleneceğim derdim o da pışşık derdi. Ne çok severdim seni Rafiam… Çocuk aklı işte… Rafia’nın başını görünce elim ayağım titriyordu. Ağlayarak hemen eve koştum… Masanın altına saklandım. Kimse benim başımı koparmasın diye başıma bez bağladım… Çok korkmama rağmen elimden hiç tatanımı bırakmadım…
Çokça zamanlar geçmişti... Artık büyümüştüm. Tam altı yaşındaydım. Bir gün dayım beni namaza götürdü. Bayram namazıymış, nerden bileyim. Benim hiç yeni ayakkabılarım olmadı ki, yeni gömleğim, yeni pantolonum… Ben bayram nedir hiç bilmedim ki…. Sonra babamın olmadığı bayramı ben neyleyim…. Biz bayram namazını kılarken çok gürültülü sesler geliyordu…. Büyük oyuncaklar, büyük kuşlar ateş kusuyorlardı... Evleri yakıyorlar camileri yıkıyorlardı…. Dayım beni kucağına aldı ve hemen uzaklaştık oradan… Her tarafta insanlar kaçışıyor kimileri de kanlar içinde yerde yatıyorlardı… Tank dedikleri o kocaman oyuncaklar gittikten ve Savaş Uçağı dedikleri kocaman kuşlar uçtuktan sonra dayımla koşa koşa eve gittik… Dayımın evini de yıkmışlardı. Kırmızı alevler arasından yengemin cansız bedenini çıkardılar. Dayım durmadan ağlıyordu. Sonra üç aylık bebeğini getirdiler. İkisi de ölmüştü... Gözlerim yaşlı annemi arıyordum. Nihayet Annemi de çıkardılar yıkık evin altından… Anneminde her tarafı kanlar içindeydi. Yanına gittim.
Anne Anne diye seslendim ağlayarak… Bana bakıyordu kara gözlerine doyamadığım Annem…
Elinde sıkı sıkı tuttuğu sapanı mı uzattı bana, diğer eliyle başımı kendisine doğru çekti, alnımdan öptü… Sonra son sözü yine her zaman söylediği şehidimin yetimi ninnisiydi. Annem son nefesini verirken, hıçkırıklar içinde bende ona söz verdim. Anne duy beni, bende şehid olacağım anne duy beni annem. Şehidin annesi…
Ben şimdi hem babasız hem de anasızdım. Tıpkı peygamberimiz gibi. Altı yaşında bir başına. Artık bana şehidimin yetimi ninnisini söyleyecek bir annem yoktu. Doyamadan aldılar onu benden… Siz hiç çocuk yaşlarda anasız babasız kaldınız mı… Ben kaldım… hemde hergün yağan yüzlerce bombalar altında… Beni koruyacak dayımdan başka kimsem yoktu… Ailenin hepsi İsrail Askerleri tarafından öldürülmüştü… Ama bem dayandım her şeye rağmen… Çünkü benim sapanım vardı… Artık anamda babamda sapanımdı…. Yani özgürlüğüm…. Yani zulme haykırışım…. Yani dünyanın gözü önünde devam eden bir kıyıma direnişim…
Dayım beni annem ölünce bir yetimhaneye verdi. Yetim hanedeki amcalar çok kızıyorlardı... Yinede seviyordum onları... Bizlere Kuran okumasını öğretiyorlardı... Sonra sapanı... Sonra İntifadayı... Sonra taşı ve sonra Şehadeti ve Cenneti...
Dokuz yaşıma gelmiştim... Cesurdum, İsrail askerlerinden hiç korkmuyordum artık... Hergün ölen çocukları gördükçe İsrail askerlerine hıncım daha da artıyordu... Uçak gürültüleri, bombalar caddelerde paletle gezen tanklar arasında büyüdüm ben...
Tarih yirmiiki mart ikibindörtü gösterirken İsrail Uçakları ve Tankları şafak vakti daha doğmadan Ahmed Yasin amcayı sabah namazını kılarken şehid ettiler... benim babam zaten ölmüştü, işte o sabah Filistin halkınında babasını şehid ettiler…
Bende o sabah İsrail tanklarını durdurmak için sapanımla dışarı çıktım... Arkadaşlarımla beraber sapan taşlarıyla İsrail Askerlerini kovalıyorduk. Silaha karşı taş... Her bir taşı atarken Rabbimize sığınıyor ve attığımız taşların ebabil taşı olması için Allaha dua ederek fırlatıyorduk... Bir çok İsrail askerini kaçırtmıştık… Allahuekber diye fırlattığımız her taş bir füze oluyordu sanki, ve ben kanatlanıyordum her taşla birlikte... En son attığım taşla bir İsrail Askerini yaralamıştım ki karşımda kocaman bir tank belirdi. Ben hiç geri adım atmadan ve Allah’a sığınarak sapanla fırlatıyordum tanka karşı taşlarımı... Tank çok yaklaşmıştı. Sonra yana doğru kaçmaya başladım. Ben kaçtıkça o koca tank bana doğru geliyordu ve sonra bir ilkbahar sabahı Ahmed amcanın şehid edildiği gün bende tank altında kalmıştım... Minik bedenim o koca tank altındaydı... Hiç korkmuyordum tanktan, ölümden... Tankın paletleri ayaklarımdan yakalamıştı beni, ayaklarım ezildiği halde elimden sapanımı hiç bırakmamıştım... Sapanımla ölüyordum şimdi... Demekki ölmek o kadar da korkulacak şey değilmiş. Ben ölürken beyaz bir şeyin bana baktığını gördüm. Başımı kaldırdığımda ne göreyim ben yine bana bakıyordum gülerek... Hadi gidelim dedi karşımdaki Ali... Anneme, hiç görmediğim Babama... kalkmak istiyordum fakat kalkamıyordum... Can çekişiyordu parçalanmış bedenim... Off off dedim içimden, beni de ezdiler bir ilkbahar sabahı, bir gülü daha kopardılar dalından, daha yeni filizlenen hayallerim vardı... Okulda okuyacaktım... Doktor olacaktım, yaralanan anneleri iyileştirecektim. Çocuklara ilaçlar verecektim… Doktor olamasamda adam olacaktım... Mahmud Derviş amca gibi şiirler yazacaktım... Sevgilime, Anneme, Babama ve Kudusüme...
Sonra yüreğimde taşıdığım intikamı sapan taşlarıyla atacaktım o koca tankların vicdansız kalplerine... Sahi bu tankların hiç gözü yok mu... Neden ezdiler beni... Hem onların gözü olsaydı hiç ezerlermiydi beni... Bu kadar cani miydi ki bu Yahudiler... Neden öldürüyorlar çocukları... Neden Anasız Babasız bırakıyorlar bizleri... Hadi onların yürekleri yok sizlerinde mi gözleri yok..
Çocuklar ezilirken tank altında, uçaklar bombalarını yağdırıyorken tepemize, evinizin baş köşelerine oturttuğunuz o karakutudan hiç görmediniz mi bizleri...
Yoksa görmek mi istemediniz... Bizler yok edilirken birbir, sizlerde televizyon başlarında çekirdeklerinizi üzülerek mi çitlediniz yoksa... İçmi geçirdiniz halimize... Bir duayı da mı çok gördünüz bizlere...
Amerika ve İsrail silahlarıyla öldürülürken mazlumlar dört bir coğrafyada, sizler hiç ölümü hatırlamadınız mı...
Bizlerin kolları kırılırken sizlerde Coca Cola larınızı mı yudumluyordunuz yoksa...
Biz tanklar altında aç sefil yok ediliyorken, şu üç günlük dünyada sizde aç susuz kalacak değilsiniz ya...
Kutsal coğrafyalarda bizler ümmetin şerefini kurtarmak için can verirken, sizlerde yedi yıldızlı otellerde can hıraş bir şekilde medeniyetler çatışmasını mı engelliyorsunuz...
Yoksa mazlum kanları üzerinde kültürler arası diyolaglar mı kuruyorsunuz...
Bizler her gün ya tank altında ya da uçak bombaları arasında baharlarımızı yitiririken, sizlerde bir sonbahar akşamı şarkıları arasında iftarlarınızı yedi yıldızlı fakir sofralarında mı açıyorsunuz...
Sizler süslü püslü evlerinizde envay çeşit yiyeceklerinizi yerken bizlerde şerbetlerimizi içeceğiz koca tanklar altında...
Herbirimizin kanları sulayacak kutsal toprakları...
Ve sizler gönül rahatlığıyla uyurken kuş tüyü eksik yataklarınızda, bizler şehidimin yetimi ninnileriyle uyuyacağız bombalar altında...
H.Ali Aydın
16.09.2008
YORUMLAR
Sen
kurşun yağmurları altında
güneşin delik deşik edildiği
bir ülkede doğdun yavrum
terli bir asker kaputuna sardık sonra
öptü kan revan içinde seni
kurşunlar yağıyordu cesedine
annenin...
Grup Yorum'dan Filistin'li çocuğa bir türküydü.
Filistin yıllarca kanayan,unutulmayan bir yara bu topraklarda.
Ve farkındamısınız ne zamandır anılmıyor eskisi gibi.
Ne zamandır?
Selam ve saygıyla.
Baştan sona içimde büyük bir ürpertiyle okudum yazınızı. Yüreğimin derinleri sızladı.
Neden öldürüyorsunuz çocukları NEDEN???
Bir sapanla annesini korumaya çalışan bir çocuktu oysaki o, ne hayalleri vardı aslında, doktor olacaktı, şiirler yazacaktı sevdiklerine... Daha yaşayacak çok yılları vardı onun...
Öldürmeyin çocukları ne olur... Daha çok masum onlar, daha çok savunmasızlar...
Herkesin mutlaka okuması gereken bir yazıydı okuduğum.Herkes okumalı, herkesin yüreği sızlamalı...
Tebrikten daha fazlasını hak ediyor bu yazı,sözün bittiği yerdeyim aslında...
Kaleminize sağlık yazar...