- 287 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ekici Ve Çoban Gruplar Diretişi 10
Kaygan bir yol sizde, sizin kaygılarınızı oluşmasıyla, yine sizin psikolojiniz, ruh haliniz, tedirginliğiniz olup; fren mesafesini gözetmeniz vs. olacaktır.
Kısaca yol, teker, öndeki araç, hava durumu sizin algı yetenekleriniz, psikolojiniz olurlar vs. Aslında hepiniz bir ve aynı şey olan zaman mekân devinmeli arı enerjinin farklı nicelimle durumusunuz. Kendi üzerine kendi etkimeli dünya gibi bir zaman mekân devinmeli, donmuş enerji düzeyi içindesiniz. Diğer yansıma bağıntıları donmuş enerji düzeyi içinde sizin öznel kod bilgisi devinmeniz olurlar.
Siz düzenli halinizle o yola göresiniz o yol da size göredir. Sonuçta siz kendi üzerine kendi etkime olan dünya bağlamlı parçacık süredurumun; parça dalga niceliyle, dünya gerilimle; dünyanın iç hacmisiniz. Bu koşullarla siz kayganlığın umurunda değilsiniz. Kayganlık sizin umurunuzdadır. Siz, düzenli ilişki biçimisiniz. Kayganlık size göre kaostuk, oluşmadır. (bkz. Kendi üzerine etkime yazı dizim)
Üretim gücü; üreten ilişkiler ve üreten ilişkileri paylaşan sistemimiz; bu üç durumla yüzde yüzdü. El tüm sistemin değil de, üretim gücüne ve paylaşım sürecine yüzde yüz sahipti.
Kişinin kendi emek gücü, kişinin kendisindeydi. Ne alet, ne mal ne de mülk türü üretim gücü olan durumlar; emek olmadan kendi başlarına hiç bir üretim yapamıyorlardı.
Bir aletle, bir mal ve bir mülk üzerinde girişmeyen emek te, bir şeye yaramıyordu. Araç gereci, malı, mülkü üretim gücü yapan da emekti. İşlenmeyen, ekilip dikilmeyen; sürülmeyen ham toprak; hiç bir zaman kendi başına ürün veren bir mülk olmuyordu.
İnsan emeği sayesinde, üretim gücü olan mülk ve diğer üretim güçleri nesneler de tekrardan; yeniden ve yeniden insan emeğiyle girişmeden; kendilikten bir verimlilik ve üretim ilişkisi olamıyordular. Üretilenlerin kundurayla bilgisayar gibi farklı kullanım değerleri vardı. Farklı kullanım değerleri de başka başka kişiler tarafından üretiliyordu. Bu nedenle yapılan takas ta, üreten ilişkiler içine girdi.
Üretim ilişkileri şu 4 boyutlu zorunlulukları içerir. 1- emek gücü. 2- üretim gücü 3-birbirine göre farklı bir kullanım değeri üretmek. 4-birbirine göre üretilir farklı kullanım değeri olan emekleri birbirine karşılık, değiştirmektir (takastır).
Ürettiren ilişki; mülk sahipliği ve mülk sahibinin istediği üretim olmakla; mülk için üretim yapmaktı. Yani üretim ilişkisi temelinde ne varsa tümü dinamik olduğu halde; ürettiren mal sahipliği ilişkisi bu zorunlukları görmezden geldi. Üreten zorunlu ilişki mülk sahipliği ve mülk sahipliği hakkı kertesine indirilmekle, üreten ilişki karartılmıştı. Kararan üreten ilişki de ne ivdiği bilinmez bir duruma gelmişti.
Böylece El kişiye; malı mülkü üzerinde iş vermiş olmakla, kişinin emek gücüde mülk sahibinin olmuştu. Sistem her şeyi tersten ele alıyordu. Mülkü; mal, mülk yapan sanki emek gücü değil de; mala mülke mal-mülk denilmesi onları malı-mülk yapmıştı! Algı böyle oluşuyordu.
Sanki şeylerin farklı kullanımla olmak lığı içine katılan emek değeri yoktu da; şeyleri El bizim için farklı ve değiştirilir yaratmıştı! Öyleyse bu mantıkla bizim için hiç bir değiştirme değeri olmamakla tepemize yuvarlanacak kayanın; tepemize yuvarlanma kullanımı niye yaratılmıştı?
Bu soru sorulamaz bir sorudur. Çünkü bu soru sistemi irdelemekle, sistemi kökten yıkar. Bu soru tehlikeli ve sakıncalı bir sorudur. Eh bu böyle kabul olursa emeğin referansa değer olması, devreden de çıkardı. Üretmeyen, üretimin kendisi olmayan mülkiyet hakkı; referans değeri olurdu elbet!
Aslında toplumların ve üreten ilişkilerin temel inşası içinde; kişisi mülkiyet ilişkisi yoktu. Mülk denen kavram yoktu ki mülkiyet ilişkisi üreten, ilişki olsundu. El üretim güçlerine sahip çıkmakla emekler; girişecekleri nesnelerden yoksun kalıyordular. Böylece mülk sahipliği üreten değil, yoksun kalınanı emeğe sunmuş olmakla "ürettiren ilişki gücüne" sahip oluyordu.
Üreten ilişki sosyo toplumsa inşanın sosyo öznel ve nesnel değerleri üzerine tesis olur. Gerçek, somut bir inşadır. "Ürettiren ilişki" çok sonraki düzey ve düzlemin yansıması içinde ortaya konmakla; öznel, soyut, objektif olmayan bir egemence tahakkümün ilişkisidir.
Ürettiren ilişki; üretim ilişkisinin temel referans değerleri üzerinde olmakla; El takdirli kişilere servet edindirme ilişkisidir. Bir inşa nedeni olmayıp, asıl inşa nedeninin enfekte edilmesiydi. El üreten ilişkiyi bal gibi biliyordu. Zaten onun üzerine kendisi olan ürettiren ilişkisini, inşa etti. Temel referansı gizledi. Oyun burada oynandı. Üreten ilişki, mal mülk sahibinin tasarrufu olan uyduruk bir hakka dönüşmüştü.
Yani El mülk sahipliğiyle emek gücüne de sahip oluyordu. İçine emek katılmayan mülk hiçbir şeydi. Sistemin paylaştırmasına gelince El kendisinin olan; mal ve meta durumuna gelen emek ürünlerinin üzerinde, lütufta bulunuyor. Himmet ediyor. Böylece El rahmetinden ümit kesilmez oluyor. İhsanda bulunuyor. Böylece üreten ilişkilerin farklı kullanıma karşılık gelen; emekler değişimi olmaları da gözlerden saklanıyordu. Emeklerin değişilmesi referans değeri olarak alınmıyordu. Mülkü, üzerinde iş verme referans değeri oluyordu. Mülk nerden gelmişti? El takdiriydi! Ötesini merak etmek cıs yapar.
Emeğin referans değeri olmaktan çıkmasıyla malı mülkü olmayanlar; malı mülkü olanların malı, mülkü üzerinde çalışmağa mahkûm oldular. Bu mahkûmiyet çalışanları acınası aciz, kul ve yaratık kertesine indirgedi.
Mülke sahiplik; mülke sürekli, tekrardan ve yeniden emekler sokmakla o şeyleri mülk (tarla-bahçe) ediyordu. Ama mülk sahipleri mülke yeniden ve yeniden emek değeri katmadıkları halde, sanki mülke her durumla emek değeri katıyorlar gibi mülk sahibi oluyorlardı. Oysa mülke katılan emek mülk sahibi olanların değil, kölenin emeğiydi. Böylece mülk diye sahip olunanda kölenin emek gücüydü.
Öyle ki bu acizlerin (!) karınlarını doyursanız; üşüdüm derler! Sırtını giydirseniz bu kez de bir yerleri kabarır! Kabarığı indirseniz tepenize çıkarlar. Bir kez tepenizde indirseniz; nankör olurlar canınıza kast ederler! Süreç böylece kısır döngülü bir sarmala girmişti. Mülk sahipliği adaletiyle, bunu dengelemek zorundaydınız!
Köleci sistem de, mülk sahibi oluş sürece referans değeri olmakla ele alınır. Bizler de mülk sahibi iş adamlarına, bize iş verdikleri için “El razı olsun” diye minnetler duymaktayızdır! Sanki iş adamları köleleri sömürmek, servet edinmek için değil de, biz kölelere iş vermek için dünyaya gelmiştiler!
Süreç öyle bir tepe taklaktı ki, sanki toplumsal süreçler iş adamlarının insanlara iş vermesiyle ortaya çıkmıştı. Ne diyelim süreci bu hale getirip, böyle gösterenlere; buna da fıtrat deyip sürece işbirlikçi lümpenlik içinde yürüten bu kurnazlıklar, marka olsun!
Bencilliğiniz, üreten ilişkilerinize doğrudan neden değildirler. Hatta bencil oluş üreten ilişkiler için de bir neden bile değildir. Bencilliğinizin üreten ilişkilere aracı neden olması, bir kod çeviri dilli üzerinde eylem olmakla işe başlar. Eylem sosyo toplumsa güçle üreten ilişki olur. Üreten ilişkide toplumsa güç vardır
Değilse ürettiğiniz buğday iç nedenli tohum özüyle vardır. Dış vesile neden çevredeki ısı toprak nem gibi koşullarladır. Bencilliğimiz olan kod dili, bencilliğin karşılanması sağlamalar olmakla sosyal oluş; toplumsal oluş bağıntılı ortak sahipliklerle buğdayın kendisi değil; buğdayı üreten ilişkilere dönmüştü.
Ottaki ve bir yanardağ püskürmesindeki enerji; zaman mekân devimli (ısı-enerji) farkıyla yansıma girişmesi içinde var olurlar. Farklılıklar tabi ki farktırlar. Ama özde aynı şeyi verir olmakla aynı şey olurlar. Bunun birden kavranma yapılmasını beklemek doğru olmaz. Ama farklılıklarıyla da beliren bir bağıntı yansımayı; aynı görmek işi de yine; süreci başka bir kavrayamama biçimi olur. Buz, aynı şeyin farklı zaman, mekân, devinme, niceliği içinde olmasıyla buzdur, sudur, buhardır vs. Özde aynıdır. Ama devinimce; bağıntı ve varoluşuyla; bambaşka zaman mekân devinimli farklılıklardır.
Burada okur zamanın; sıcaklık, mekân, devinme, hız, ağırlık vs. olduğunu ya da tersten bir mekânın; zaman, sıcaklık, devinim, bir ağırlık vs. olduğunu yahut ta bir devinimin; bir zamanla, bir mekânla, bir sıcaklık vs. olukla üst üste durumlar bağıntılı; niceli yansıma bağıntılı; girişmelere dönüşmesini bilmesi gerekir. Bunları bilemeden, bunları bir ve aynı şey oluşlarını; aynı şeyin bir birine neden sonuç; ya da var yok bağıntısı olduğunu bilmeden kişilerin olup biteni anlama yapması olanaksızdır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.