- 1189 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ASKER YOLU BEKLERİM
Türkülerin dili
ASKER YOLU BEKLERİM
Sapan Mısa Akdağmadeni kazasının kenar mahallesinde kızları Suna ve Şükran ile birlikte köy hayatı tarzında yaşamlarını sürdüren bir aile babasıdır. Büyük kızı Suna’ dan evvel Şükran’ ın evlenmesiyle baba Mısa ve Suna yalnız kalırlar. Baba Mısa kışın mahalle çeşmesinden atları sulamadan dönerken, komşusunun sulamaya götürdüğü atlarla kavga ettiğini görür ve ayırmak için araya giren sapan Mısa bir atın çiftesiyle ağır yaralanır. Uzun süre koca karı ilaçlarından karasakız tedavisi ile bastonla ayağa kalkabilen Mısa Suna’ya yük olan atları, arabayı satar yerine üç tane inek alır. Birkaç verimsiz tarlayı icara verip rahat etmeyi hedefler. Bir gün kahvede çay içerlerken Masa’nın asker arkadaşı Kerim oğlu, Aslan’a Suna’yı ister.
Mısa da: “Valla iyi dedin, benim de kimim kimsem kalmadı, baksana yarım adam oldum, kızıma da yazık. Hiç gün görmedi, düğününü ve çocuklarını ya görürüm ya göremem.” diyerek sohbeti tamamlar. İki asker arkadaş her konuda çok iyi anlaşırlar, fakat birinin diğerinden yardım almadan düğün yapabilme olanağı olmadığından çaresiz kalan kafadarlar yarına kadar düşünelim, bir doküman yapalım, bir yolunu buluruz diyerek yarın görüşmek üzere ayrılırlar.
O gece ikisinin de gözüne uyku girmez. Hele Kerim’in satıp savacağı bir şeyi olmadığı için bir ara kendi kendine “Ula oğlum… Ayranın yok içmeye …” atasözü kendine tam uyduğunu hatırlayarak, “yarın ola hayır ola, Allah kerim.” diyerek yorganı başına çeker ve yatağa tumar.
İki kafadar babalar yine kahvede buluşurlar. Kerim’in ara sıra gülmesi Mısa’ yı kızdırır. “Ula Kerim ben sabaha kadar nasıl olacak nasıl bir yol bulacağım diye güneyin taşını kuzeye, kuzeyin taşını güneye taşıdım durdum, sense karşımda sırıtıyorsun.” gibisinden tersler. “Bak Kerim şu verimsiz tarlaları, 2 ineği satmaktan başka bir ümidim yok. Geriye 1 inek kalır, oda bana yeter.” Sözü biter bitmez Kerim gülmesini daha sesli hale getirir. Mısa masaya gelen kendi çayını Kerim’in önüne sürerek masadan ayrılmak ister. .Mısa’ nın bu hareketini ciddiye alan Kerim, Mısa’nın önüne geçer, zorla ikna ederek masaya otutururlar. Niye güldüğünü anlatmaya başlar. Cesaretin, fakirliğin ve seninde benim gibi kafasızlığına gülüyorum. Mısa bilirim, bilirim de oğlum para ile imanın kimde olduğu belli olmaz diye ben seni denedim. Biz iki kardaştan daha yakınız. Benim sözüm söz. Düğünümüzü birlikte yaparız, gerisi Allah kerim...
Mütevazı bir düğün yapılır. Mısa kızı ve damadını beraber yaşamak için ikna eder. Zamanla damat Aslan bir köye mevsimlik olarak bağ bekçiliğini kabul eder, mevsim sonrasında amelelik işlerini takip eder.
Aradan üç sene geçer genç çiftlerin iki çocuğu olur. Dede Mısa’nın torunlarıyla arası zevkli ve çok renkli geçmektedir. Güz yağmurları başlar, yağmurdan damın akmaması için dama çıkıp “lo”lolarken (makara şeklinde toprağı pekiştiren ağır taş )Mısa’ nın lo taşıyla aşağıya düşmesi ölümüne sebep olur. Kerim de ikinci evliliğinden olan ve bir çiftlikte azap duran oğlunun yanına gider, yaşlı ve hastadır.
Aslan askere çağrılır. Konca acemi birliğinden sonra dağıtımı jandarma olarak Trakya’ya gider. Ailesine para desteği yapmadan asker olan Aslan’ın aklı fikri eşi ve çocuklarında kalır.
Kantinden hiç alış veriş yapmayan karşılığında bir şey veremeyeceği için tek bir çay bile ikram kabul etmeyen Aslan’ı arkadaşları yakın takibe alırlar. Birinin attığı jileti gizlice alıp traş olması durumu ortaya çıkarır. Komşu bölükteki samimi arkadaşı Yakup’ la ilişki kurulur. Aslan’ın son günlerde iyice huzursuz oluşunun sebebi öğrenilir. Uygun bir zamanda bölük komutanına bu durum iletilir. Komutanın da bağlı olduğu komutandan gerekli müsaadeyi aldıktan sonra Aslan’ı odasına çağırtır ve askeri tavır ardından sohbeti baba-oğul şeklinde sürdürür. Aslan’a moral verir. Birliğe en yakın yerde bir ev tutulup aile ve çocuklarını getirebileceğini, aile geçimi içinde her türlü yardımı yapabileceklerini bölük komutanı Aslan’a kısaca izah eder.
Aslan boncuk boncuk terlemektedir. Bir ara müsaade alarak komutanım: “Arkadaşlarım bana ne der, onların yüzüne nasıl bakarım.” sözlerini araya sıkıştırır. En sonunda bölük komutanı Aslan’a babacan tavırla: “İtiraz istemem, senin karın bizlerin bacısı, kızımız, çocuklarında yavrularımızdır bak bu sana yaşamında tatlı bir hatıra kalır. Hayata daha fazla asılır, düzenli yaşarsın.” sözü sonunda “Yarından itibaren on gün izinlisin şimdi git hazırlığını yap.” diyerek noktayı koyar.
O gece Aslan’a nöbet yazılmaz, sohbet koğuşta devam eder. Sabah yoklamasından sonra bölük komutanı Aslan’ı odasına çağırtır. Sarı zarf içinde yol harçlığı ile birlikte izin kâğıdını verir. Bölük komutanı ev tutulması talimatını gereken yerlere verir. Bölüğe çok yakın içtima ve talim yerini tepeden gören iki odalı damı olan bir ev tutulur. Ev birlik gücüyle oturulacak şekilde onarılır.
Aslan aile ve yavrularına kavuşur durum içler acısıdır, çocuklar perişan üste yok başta yok, bakkala borç edilmiş, asker elbisesi ile Aslan’ı görenler merakla kalabalıklaşırlar Aslan durumu izah ederken fısıldaşmalar başlar. Aralarından deli Mehmet diye biri ne fısıldaşıp duruyorsunuz asker ocağının böyle gariplere sahip olduğunu bende duydum ve biliyordum, o ocak peygamber ve halk ocağıdır. Eğer ayıp ve kusuru varsa o bizim kusurumuzdur. Koca bir mahalle vatan için bizim için eşini ve çocuklarını bırakan bir aileye bakamayan bizlerin kusur ve ayıbıdır, utanacak onlar değil bizleriz…
Deli Mehmet Aslan’a dönerek oğlum burada kalan öte-berin bana emanet bu saatten sonra’da hiç kimseye güvenip aldanma…
Al aileni git bu ayıpta bize yeter diyerek topluluktan ayrılır. Aklına gelen şu güzel sözlerle geri döner kalabalığa:
“Yalancılara verilecek en büyük ceza, doğruyu söylediklerin de onlara inanmamaktır.”
Aslan da öyle eder ve bakkala olan borunu da öder ve ufak tefek işlerini ayarladıktan sonra izini dolmadan sahte birkaç gözyaşları eşliğinde doğup büyüdüğü ne hayaller kurduğu yurdundan içi buruk gönlü kırık olarak ayrılır. Yollar da birkaç defa in-bin aktarmalarından sonra çok sevdiği asker ocağına kavuşur.
Suna bacı ve çocukları çok heyecanlıdırlar. Aslan nöbetçi subayına görünür depocuda olan evin anahtarını alır. Eve yerleşir, tahta ranzalara dört yatak ve battaniyeler üç beş tabak kaşık vs… eşyalarla ev tertemiz tertiplenmiştir. Akşam gaz lambasının kısık ışığı ile sabah edilir. Bir kaç gün daha izini kalan Aslan kırık kırpık tahtalarla pencerenin önüne bir sedir ile kap kaşık koyulması ile bucaklık yapar.
Gece nöbet devir teslimleri sırasında kabaralı postal sesleri, sabah tecrübeli asker Aslan ise olanları detayıyla anlatır, izah eder. Bölük komutanı iki rütbeli arkadaşıyla birlikte aileyi ziyaret eder, moral verir ve aileye hitaben:
“Türk silahlı kuvvetleri bütün badireleri, disiplin, güven ve inancıyla aşmıştı. Bizler sizler ile bir aileyiz, bize güvenenin yanındayız hoş geldiniz, görev bitip giderken de güle güle diye uğurlayacağız inşallah.” Der çocukları okşar, yanındaki rütbelilere: “Bölük tayın ve yemek mevcuduna üç kişi daha eklenecek.” emiriyle ayrılırlar.
Bu durum kanunen olmasa da yetkili komutanların inisiyatifiyle sempatik ikmal olarak emirleri dâhilinde düşünülebilir. Aylar çabuk geçmekte Aslan ailesi hele çocukları birliğin maskodu gibidir. Bütün bölüğün gözü kulağı olurlar.
Suna kadına (asker bacı) lakabını takarlar evin eğitim yerini rahat görmesi asker bacıyı sevindirir. Aslan’ın eğitimi ve ara sırada olsa şehir dışı göreve gitmesi ve eğitim yerinde Aslan’ı göremeyişi küçük çocuğu sedirde pencere önünde uyuturken bir gözü de eğitim yerinde olan asker bacının gayri ihtiyari olarak hüzünlü bir tavırda ninni havasında doğaçlama olarak…
Asker yolu beklerim
Günü güne eklerim
Sen git yârim talime de
Ben burayı beklerim
Mendilimde tel oya
Gülmedim doya doya
Asker yolu beklerim de
Gününü saya saya (Bağlantı)
Sucu sucusu yunan
Soğan acısıyınan
Küsüdüm de barıştım
Yârim bacısıyınan
Bağlantı
Pilav pişirdim yavan
Üstüne kestim soğan
Yatağına uzanmışta
Uyan askerim uyan
Beyitleri dökülür kocası Aslan’a bu ninniyi daha değişik söyler ve çok beğenir. Kulaktan kulağa türkü duyulur. Bölükte sesi güzel olanlar tarafından sık sık icra edilir.
Asker bacı çok marifetlidir, soğukların yaklaşması ile asker Aslan’a postal içine giymesi ve eğitimde eline yün eldiven ve çorap örer. Bölük komutanına ördüğü çorap ve eldiveni nasıl vereceklerini bir türlü kararlaştıramazlar. En sonunda Aslan sıkılgan ve mahcup bir tavırla ufak el emeği hediyesini bölük komutanına verir.
Komutan çok duygulanır, bir bayram arifesine denk getirerek bu insani borcunu fazlasıyla öder. Bu çorap eldiven işi çok iyi tutar. Hali vakti iyi olan askerler hatta komutanlar aileye katkı bir yerde de hatıra kalbinden değerinden fazla ödeyerek sıraya girerler.
Asker bacı dönüş harçlığı biriktirmektedir. Askerliğe ve askere disiplin içinde iyice alışan ailenin yani Aslan’ın teskere günleri yaklaşmaktadır. Asker bacının aslan’a geç vakitte gaz lambasının kısık ışığında sohbet sırasında
Asker bacı;
Ben askerlin böle tutkun disiplinli olduğunu duyardım da inanmazdım, meğer az anlatmışlar burası tam peygamber ocağı, sacı bitmez yetimlerin burada hakkı var biz bu borcu nasıl öderiz, hiç olmazsa oğlumuzu yaşı gelince askeri okula verelim bizlerin ve kendi borcunu ödesin der. Ay bulutlara sık sık girip çıkarken Aslan çaktırmadan pencere perdesine gözyaşını silerken nöbet devir teslim seslerini duyan asker bacı keşke bizlere de usul olsaydı şu askerlik çok zevk alır ömür boyu kalmak isterdim sözü Aslan’ın sırtına yumruğuyla kesilir.
Bir ay kadar sonra Aslan’ın askerliği ailenin gidiş seremonisi gelişinden daha hüzünlü tekrarlanır…
Kaynak; Süleyman SÖKMEN
Derleyen Osman KARACA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.