- 900 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ASİMİLASYON MU, ÖZE DÜNÜŞ MÜ?
ASİMİLASYON MU ÖZE DÖNÜŞ MÜ?
Bir asimilasyon lafı dolaşıp duruyor ortalıkta; küçük bir azınlığın bilinçli kullandığı bu müphem sözcük, birçoğunun ağzından anlamsız ve gelişigüzel çıkıyor. Ayrılıkçı Kürt milliyetçileri yıllardır kafamızı şişirircesine kullandılar bu sözcüğü. İçine almak, bütünleştirmek eylemlerini tanımlayan asimilasyon; farklı kökenden gelen azınlıkları veya etnik grupları, bunların kültür birikimlerini, kimliklerini baskın doku ve yapı içinde eriterek yok etme sürecinin adıdır.
Asimilasyon politikasına yönelik eleştirel düşünceler kısmen haklı olmakla birlikte kimi Kürtçü yazar ve düşünürler, tartışmayı gerçek mecrasından çıkararak asimilasyon konulu eleştirilerini kendi kötü emellerine alet ederek Kürt Halkını bin yıldır birlikte yaşadığı Türk Halkından koparmada kullandılar. Herkesin ağzında farklı anlamlara bürünen bu sözcük, bağımsız bir devlete giden yolu açmada önemli bir araç oldu onlar için. Üzüm yemek hiçbir zaman amaçları olmadı, hep bağcı dövmeyi amaç edindiler. Tabiri caizse yukarıda tarif etmeye çalıştığımız kelimenin adeta ırzına geçtiler.
Onları dinlediğinizde hayret edersiniz; sanırsınız ki anlatılan bu ülke değil bir başka ülkeden söz ediliyor. Onlara göre; Kürtler, Ortadoğu’nun yerleşik ve en eski halklarından biridir. Yüksek dağlarda, yaylalarda, ovalarda özgürce yaşamını yürüten, medeniyet yaratan bir halktır. Dışarıdan gelen barbar istilacılar, onların hayatına müdahale ederek, kendi ülkeleri Kürdistan’da özgürce yaşama olanağını ellerinden aldılar. Kürtlerin Türkleştirilmesi katı bir devlet politikası olarak hak ve özgürlükleri, insani bütün değerleri ayaklar altına alan bir tarzda sürdürüldü. Kürtçe konuşma yasaklandı. Kürtçe konuşanlar, ağır para ve hapis cezalarına çarptırıldılar. Devletin bu inkâr ve Türkleştirme, ulusal hak gaspına karşı çıkan Kürtler, toplu olarak katledildiler, cezaevlerine dolduruldular ve cezalandırıldılar; toplu işkencelere, sürgünlere tabi tutuldular.
Gerçek dertleri günümüzde artık kimsenin tasvip edilemeyeceği asimilasyon politikalarına son vermek olmayan ayrılıkçı Kürt Milliyetçilerine yaranmak mümkün olmadı, olmayacak da. Devlet ne kadar adım atarsa atsın onlar tatmin olmayacak. Zaten buna niyetleri de yok. Onlar için asimilasyonun sonlandırılmasından çok onun istismar edilerek kullanılmasıdır önemli olan. Son dönemlerde yaptıkları iş budur. Onlara göre; Kürtlerin, kendi dillerini evde, sokakta konuşmaları; Kürtçe kursların açılması, Üniversitelerde Kürtçe bölümlerin faaliyete geçmesi; gerek devletin gerekse gerçek ve özel kişilerin 24 saat süreyle Kürtçe televizyon yayını yapmış olması; Kürtçe dergilerin, kitapların yayınlanması; Milli Eğitim Bakanlığına bağlı her türlü eğitim kurumlarında Kürtçenin seçmeli ders olarak okutulacak olması asimilasyon sürecinin sonlandırıldığı anlamına gelmez.
Ne yazık ki ayrılıkçı Kürtçülerin bu insafsız, sınır tanımaz ve anlaşılmaz değerlendirmelerinden etkilenen bazı Zaza aydınlar da aynı yoldan yürüyerek benzer ifadeleri Zazalar için kullanmaktan geri kalmamışlardır.
Bu ülkede koca bir ömür tüketen birisi olarak bu anlamsız ve abartılı ifadeye katılmam elbette ki mümkün değildir. Özellikle askeri darbelerle sıkıyönetim dönemlerinde özgürlüklerin topluca kısıtlandığı ve adeta kullanılamaz durumda olduğu zamanlar ülkemizin güzide insanları topluca mağduriyet yaşamıştır. Bir travma şekline dönüşen bu mağduriyetten Türk soyuna mensup vatandaşlarımız gibi Kürt vatandaşlarımız da paylarını almışlardır. Oysa Kürt milliyetçileri Türk Halkının mağduriyetini göz ardı ederek yalnız Kürtlerin mağduriyetlerini öne çıkarmaktadır. Bu durum gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Altmış yıla yakın ömrümün yarısını Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde geçiren biri olarak bu ifadelere katılamıyorum.
Bir kere hiç kimse Kürtçe veya Zazaca konuştu diye bırakın ağır cezayı, hafif para cezasına dahi çarptırılmadı bu güne kadar. Yapılanlar, yukarıda belirtildiği gibi sadece askeri dikta yönetimlerine özgü uygulamalardır. Bununla birlikte kişisel hatalara dayalı kimi münferit uygulamaların yok olduğu söylenemez. Ancak böyle bir devlet politikasının olduğunu ben şahsen ne gördüm ne de yaşadım. Kürtçe konuşanların topluca ceza evlerine dolduruldukları, katledildikleri, işkenceye tabi tutuldukları yönündeki gerçeğe aykırı ifadeler komiktir.
Bu ülkede gerek Cumhuriyet öncesi gerekse sonrasında daima Kürtçe ya da Zazacayı günlük hayatında çok rahat bir şekilde konuşabilen insanlar, devletin en yüksek mevkilerine bürokrat, siyasetçi ve iş adamı olarak gelebilmişlerdir. Örnekleri sayılamayacak kadar çoktur. Bu yazıyı okuyan her okuyucumuz çevresine bakındığında söylediklerime hak verecektir. Anamızın, ninemizin kendisini ifade edebildiği tek dil olan Kürtçe ya da Zazacayı konuşmalarını hiçbir dönem yasaklattırmadık, yasaklattırmayız da; aksine ifadeler maksatlıdır, gerçeğe aykırıdır.
Zazaların kim oldukları ve nereden geldikleri hususu açıklanmadan asimile edildiğini ileri sürmek doğru bir düşünce olmayacağı kanaatindeyim. Zazalar diye tabir edilen bu halkın bin yıl önce ne konuştuğu, beş yüz yıl, hatta yüz yıl önce nasıl bir dil kullandıklarının tespitini yapmadan Türkler ya da Kürtler tarafından gerçekten asimile edilip edilmediğini söyleyemeyiz. Bu sebeple, önce Zazaların kim olduklarını ve nereden geldiklerini, geldikleri coğrafyada bundan önce hangi dili kullandıklarını çok kısa ifade ettikten sonra asimilasyona maruz kalıp kalmadıklarını açıklamaya çalışacağım.
Zazaların Orta Asya’da yaşayan bazı Türk oymak ve kabilelerin Horasan ve Hazar’ın sahil kesimlerine yerleşerek yüzlerce yıl Acemlerle iç içe yaşamalarıyla kısmen de kültürlerini, büyük ölçüde dillerini değiştirerek Farsçaya yakın ve akraba denilebilecek bir dil kullanmalarıyla ortaya çıkmışlardır. Burada zikrettiğim tarihsel olayları yüzlerce tarihçi söz birliği edercesine dile getirmekte ve pek çok delillerle desteklemektedir. Ancak, tarihi gerçekler bu kadar net iken son yıllarda ortaya çıkan bazı araştırmacılar, Zazaca dilinin Farsçaya akraba bir dil tanımlaması tespitinden hareket ederek Zazaların İrani kökenli olduğunu söylemektedir. Oysa Zazacanın İrani dil grubuna girdiğine itiraz eden yok zaten. Zazalar, İran’a geçici de olsa yerleştikleri yüzlerce yıllık bir süre içinde Farsça kelimeleri dillerine hakim kılarak Zazaca denilen dili oluşturdular. Bu şekilde oluşan bir dilin İrani dil grubuna dahil olmasından daha doğal ne olabilir ki? Esas aydınlatılması gereken şey Zazaların kim olduklar İran coğrafyasına nereden geldikleri hususudur.
Bu gün önümüze konan bütün araştırmalar, Zazaların yeryüzünde iki değişik yörede yaşamakta olduklarını göstermektedir. Anadolu ile İran’ın Hazar kıyılarıdır bu iki coğrafyalar. Bu durumda, Zazaların iki ayrı yerde aynı anda türediklerini ve tarih sayfasında boy gösterdiklerini söyleyemeyeceğimize göre ilk olarak ya İran’da ya da Anadolu’da ortaya çıkıp diğer yere göç ettiğini sonucuna ulaşabiliriz. Hiçbir tarihçi Anadolu’dan İran ya da daha doğuya bir insan göçünün olduğunu söylememiştir. Ama tersi yöndeki göçlerin varlığını yüzlerce tarihçi tüm delil ve belgeleriyle ortaya koyabilmektedir. Bu cümleden olarak Zazaların önce Orta Asya’da yaşadıklarını, oradan çeşitli sebeplerle batıya göç ederek Hazar’ın kıyısına yerleştiklerini, orada yüzlerce yılı bulan yaşamlarında sürekli şekilde Türkçe kelime ve ifadeleri terk ettiklerini, bunların yerine içi içe yaşadıkları Acemlerden etkilenerek Farsça kelime ve ifadeleri kullanma sürecini yaşayarak Zazaca denilen dile ulaştıklarını öğrenmekteyiz.
Bu halkın kullanmakta olduğu dilin neredeyse yüzde yetmişi Farsçaya teslim olmasına rağmen yine de Türklüklerini unutmamalarından dolayı Anadolu Selçuklularının kardeşliğini ve onlarla birlikte yaşama arzularını yenememişler ve kardeşlerine sığınmak üzere çok büyük bir kısmı Anadolu’ya göç etmişlerdir. Göç etmelerine neden olan olaylar arasında Acemlerin onlara hiçbir zaman bitmek bilmeyen baskılarının da önemi büyüktür.
Zazaların İrani olduğunu ifade eden yazar ve araştırmacılarına sormak isterim. Eğer Zazalar dediğiniz gibi İrani olsalardı neden saf Farsça konuşanlar Anadolu’ya göç etmedi de yalnız Farsçaya benzeyen ama Farsça olmayan bir dili konuşan bu halk göç etmeyi seçti? Bunun cevabı gayet açıktır. Onlar Harzemşah diye bilinen Türklerdi. Acemler hiçbir zaman onları kendilerinden saymadılar, onlara hep gidici gözüyle baktılar ve bir an önce gitmeleri gerektiğini söyleyip durdular sözle.. eylemle.
İrancı Zazalara bir sorum daha olacak? Bu acemler koca Osmanlının dilini bile esir almayı başarmışken çepe çevre kuşattıkları kendi milletinden olanların nasıl Farsçadan bu kadar farklı olan bir dil kullanmalarına izin verdiler, ya da tersinden düşünerek soralım. Üç taraftan Acemlerle bir taraftan da koca Hazar Denizi tarafından çepe çerce kuşatılmış bu sözüm ona İranlılar nasıl oldu da hiç gereği yokken konuşmakta oldukları Farsça dillerini değiştirerek Zazaca denilen dile dönebildiler. Farsçaya yabancı olan onca kelimeyi kimden öğrendiler de Zazalaştılar. Bilindiği üzere Zazacadaki kelimelerin yaklaşık olarak yüzde kırkı Farsça dışındaki dillerdendir. Ayrıca o coğrafyada kalan bir buçuk milyon insan nasıl oldu da bu güne kadar hala İran’ın içinde yaşayıp başka hiçbir kültür ve toplumla iletişim kurma imkanı bulamamasına rağmen Zazaca denilen bu dili muhafaza ederek günümüze kadar getirebilmişlerdir.
Bu sorularımın cevabı hem kolay hem de çok zordur. Benim gibi düşünenler için çok kolaydır. Çünkü bu insanlar farklı bir kültürden farklı bir dilden gelmişlerdir. Burada asimilasyona uğradıktan sonra Anadolu’ya göç edip gitmişlerdir. Yani asıl asimilasyona İran’da Acemler tarafından maruz bırakılmışlardır. Şimdi Anadolu’da maruz kaldıkları dil değişimi ve Zazacanın unutulmaya maruz kalması bir nevi aslına dönüştür; yani bu halkın İran’a gelmeden önce kullandıkları esas dillerine dönüştür bir nevi.
Ben bu gerçeğe rağmen Zazacanın yaşatılmasından yana olup Zazacanın unutturulmaya çalışılması sürecini asimilasyon olarak değerlendiriyorum. Her ne kadar Zazaların ilk dili Türkçeyse de benim gibi Zazacayı anadili olarak gören herkes, bu dilin korunması, geliştirilmesini ister. Bu dilin unutulmaya yüz tutmasını tasvip etmez, hatta bundan rahatsızlık duyar. Bu ilginç dilin silinip unutulmasına yönelik politikaları ben de pek çok kişi gibi Zazaların asimilasyonu olarak görmekteyim. Ancak bu gerçeği öze dönüş olarak da belirtmek zorundayız. Çünkü Zazaları bin yıl önce konuştukları dil öz ve öz Türkçeydi.
Bir şeyi daha söylemeden bu yazıyı sonlandırmak istemiyorum. Bazı yazar ve araştırmacılar Zazaların çok daha eski tarihlerde hatta Türklerden önce Anadolu’ya yerleştiklerini ve yaşadıklarını söylerler. Ama sadece söylemekle yetinirler. Tıpkı Zazaların İrani kökenli olduğunu söyleyenler gibi. Bu iddialarını ispatlamaya yarayacak hiçbir bulgu ve belge ibraz edemezler. Bu iddialarına yer verirken farkında olarak ya da olmayarak Zazaların aptal, üretememiş bir toplum olduğunu ima ederler. Çünkü bu ifadelerini görenler haklı olarak “peki binlerle ifade edilen yıllarda burada oturmuş, ikamet etmiş Zaza denilen toplum hiç mi bir şey üretememiş; nerede hanlarınız, hamamlarınız, köprüleriniz; onu bırakalım bir tek çömlek parçası gösterin” denildiğinde verecek cevap bulamadıklarını görüyoruz.
Ey aklıeveller, Zazalar sizin belirttiğiniz gibi geri zekalı ve aptal değiller, Anadolu’da var olan her tarihi eserde kardeşleri olan Selçuklularla beraber el ele, gönül gönüle Anadolu’yu bir baştan diğer başa kadar hanlar hamam ve kervansaraylarla donatmışlardır. Kendilerini Kardeşleri olan Selçuklulardan ayrı saymamışlardır. Hatta Moğolların fitneleri sonucu Selçuklularla aralarında meydana gelen bir savaşta hiçbir Harzemşahlı savaşmak istememiş, biz kardeşlerimizle savaşmayız deyip silahlarını onlara teslim etmişlerdir.
Bütün bu açıklamalarımın sonucunda Zazaların maruz kaldıkları ilk asimilasyon İran’da yaşadıkları dönemde Acemlerin eseridir. Bu büyük tahribat sonucu kullandıkları Türkçe dili yüzde altmış-yetmiş oranında değişime uğramıştır. Anadolu’ya gelip yerleşen Zazalar, uzun süren ikinci dönemde ise kısmen Kürtler kısmen de Türkler tarafından asimilasyona uğramışlardır. Türkçeyi kullanmaya başlayan Zazaların durumu asimilasyon yerine öze dönüş, aslına dönüş olarak ifade edilebilir, ama Kürtleşen Zazaların durumunu anlamak ve izah etmek mümkün değildir. Başta Diyarbakır olmak üzere, yörede Kürtlerle iç içe yaşayan Zazaların maruz kaldıkları muamele ise Zazaların uğradığı ikinci asimilasyon dalgasıdır.
Bugün Türklerin Zazaları asimile etmeyi sürdürdüğü iddialarına tam olarak katılmak mümkün değildir. Zira Zaza denilen vatandaşlarımızın kendilerine haksız ve insafsızca uygulanan asimilasyon politikası sonucu unuttukları esas dili olan Türkçeyi yeniden öğrenmesi onların en doğal hakkıdır. Bu gün bilim dili olmayı başarmış esas dilimiz olan Türkçe yerine bin yıl önce İran’da bize zorla öğretilen 300-500 kelimeden ibaret bir yerel dile mahkûm edilmemiz beklenmemelidir. Bu kısır yerel dil ile bilimsel çalışmaları nasıl yapar, nasıl yayarız; örneğin Evrim ya da Yaradılış Teorilerini okullarda öğrenim gören çocuklarımıza nasıl anlatabileceğiz. Ben denedim; olmadı.
Türkçeye dönmekle özümüze dönmüş oluyoruz. Kimi çevrelerin dediği gibi Türkçe diline yönelmekle biz aslımızı inkar etmiyoruz, aksine aslımıza dönüyoruz. Aslımız Harzem Türküne dayanmaktadır. Bu sürece karşı çıkanlar farkında olmadan aslını inkar etmektedir. Benden söylemesi….
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.