- 647 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AHH LEYLA
AHH LEYLÂ!
Ahh leylâ.. Uzaklardan.. Çok uzaklardan yazıyorum sana.. Ayrılığı, Hasreti, Vuslatı ve serzenişleri kalemime dolayıp, Bütün harflerin ağırlığını, Bu yazının omuzlarına yüklüyorum. Alt üst olan bir gönülden yazıyorum sana... Madem aynı dili değil, aynı duyguları yaşayanlar an’laşıyor, Madem her söz muhatabına söyleniyor, Ve madem aşk;o acıyı tadana,hâlden anlayana anlatılıyor, O hâlde; Anla beni sevdâ mevsiminin nadide çiçeği! Mecnun’un zemzemi! Boynumda asılı duran söylenmemiş sözleri anla...
Ömrümdeki sükútun altında gizlenen feryâdı anla. Dudaklarımdaki susuzluğu anla. Akıllara "aşk"denince gelensin madem; O hâlde; Adına anlam yüklenmeyen, Bir adı acı, Bir adı bal, Bir adı çaresizlik, tutku, sabır, TESLİMİYET olan, Boğazlardaki hıçkırık olan, Şiir gibi hüzün, roman gibi uzun olan, Dahası, En büyük imtihan olan gönlümü,aşkımı anla Leylâ! Sen değil misin Mecnun’u Mecnun eden? Son değil misin Mecnun’u ben’likten kurtaran? Sen değil misin Mecnun’u en iyi anlayan? O hâlde; Duâ duâ yelken açılmış gönlümde, Dalga dalga yayılan sevdâmı anla! Anla ki; Ney misali dağlanıp âhuzâr oldum...
Gönül dünyam yıkıldı târumar oldum... Aşkın zelzelesi ile alt üst oldum! Ahh Leylâ...
Gördüm ki, her gönlün harcı değilmiş sevdâ. Kirli gönüllere temiz sevdalar düşmüyormuş. Ney misali içinin oyulması gerekiyormuş önce. Sonra; Nasıl ki kamışlıktan koparıldıktan sonra ney’i yanmaya bırakıyorlar, Gönlü de aşka adamak için yakıp kavurmak gerekiyormuş. Nasıl ki öz vatanından ayrılınca sesi çıkmaya başlamışsa Ney’in, Yârdan ayrılınca da sesi çıkmalıymış âşığın!
Anladım ki, ayrılıklar olunca yanık sesler çıkıyor. Ama şimdi görüyorum ki, Sevdalar "ilişkisi var-ilişkisi yok" ile kalıp gidiyor. Bırak ayrılık ateşiyle yanmayı, Yâre "gitme!"demekten bile âciz olmuş diller.
Ahh Leylâ... Şimdi şehvetin adını "aşk" koyar olmuşlar. Aşk ile şehvetin arasında dağlar kadar fark olduğunu bilmiyorlar. Bilmedikleri gibi de yaşıyoruz zannediyorlar! İnsanı gönlen mertebe mertebe yükselten, Ham kişiyi pişiren, Ve karanlık gönüllere meşale olan aşk, O kadar dillere düşürüldü ki; Eminim aşkın dili olup konuşmaya başlasa, Bir ömür boyu feryâd eder dururdu, "Ne hâllere düşürüldüm "diye!
Artık senin gibi aşkını içine atıp, Aşkı sus’an ne dil, ne de gönül kaldı Leylâ. Artık aşk denince akıllara titreyen gönül, İnim inim inleyen tatlı duygular, Gözlerden damla damla süzülen yaş, Derunda ki acı, Dahası; Akla sen gelmiyorsun Leylâ! Şimdi meydan tutkuyu, Hırsı, Enaniyeti, Günahı, aşk diye tanımlayanların meydanı hâline geldi!
"Aşk yoktur! Aman aşk mı uzak dursun!"diyenlerin meydanı hâline geldi! O tertemiz aşkını unuttular Leylâmmm...
Ve seni unuttular Leylâmm...
Seviyoruz zannedip, Sevdiklerinden gelen her acıya katlanamayan, Aşık görünümlü insanlar görünür oldu senin dolaştığın yerlerde!
Bir hikayen dolanır dururdu bir zaman dillerde; Mecnun leylâyı görmek için bahaneler ararken, Bir gün leyla, fakirlere aş dağıtmak için dört yana haber salar. Ve kazanın başına kendisinin geçeceğini söyler. Bunu duyan Mecnun durur mu? Elinde küçük bir tas,herkesin durduğu yere sıraya geçer. Herkese çorbayı dağıtan Leylâ, Sıra mecnuna gelince, Kepçeyi Mecnun’un kafasına hızla indirir! Bunu gören kalabalık kahkahaya boğulur. Mecnun rezil oldu diye.. Mecnun ise, sevinç çığlıkları atıp oynamaya başlar. Bunu gören kalabalık; "Yâhu Mecnun, leylâ seni rezil etti. Kimsenin yüzüne bakamayacağın yerde kalkıp oynuyorsun? İyice delirdin sen haa"dediklerinde, Mecnun o müthiş noktayı koyar sözlerine, ve der ki; LEYLÂ BENİ SEVİYOR! KİMSEYE MUAMELE ETMEDİĞİ ŞEKİLDE BANA ETTİ. BANA FARKLI DAVRANDI. LEYLÂ BENİ HERKESİN İÇİNDE FARK ETTİ!...
İşte leylâ. Sen ki; Mecnun’u Mecnun edip, Senden gelen her ızdıraba sevindirensin. Şimdi de hele bana? Sevdiğinden gelen en ufak bir sözü kaldıramayıp, Küçük bir sarsıntıda çekip giden, O aşktan bahseden, Aşık görünümlü zavallılara ne demeli?! Ahh leylâ... Herşeye zam geliyor. Herseyin değeri artıyor da, Bir sevdaya zam gelip muhabbetler artmıyor. Aşkların değerini düşürüyorlar Leylâ!
Görüyorum ki, Aşkı alet ederek, Nefislerini sevindirmek mutlu ediyor herkesi. Anladım ki; O tertemiz duyguya, Nefsi beklentileri sürmeleri, Şimdi daha çok utandırıyor, Perişan ediyor beni!.. Gördüm ki; Kimileri aşkından şikayetçi. Kimileri "dert" der olmuş o müthiş duyguya, Kimileri de illet! Anladım ki; Aşksızlık gönüllere aşktan fazla dert!!! Anladım ki; Aşksızlıktan merhametsizlik doğuyor! Ben’lik doğuyor! Sabırsızlık doğuyor! İsyan doğuyor! Ne acı, Ne acı ki, "Dert" derler aşk dediğim zaman. İNSAN HİÇ GÖNLÜ TERBİYE EDEN O DERYAYA,"DERT" DİYE BAKAR MI YÂHU!!!
Aşk o ki; Bazen mey gibi başı hoş kılar, Bedeni sarhoş. Derler ya, aşığa laf anlatılmaz diye? Hiç sarhoşa laf anlatılır mı Yâhu!!? Sebeb-i aşkından dolayı dillere düşene Mecnun derler ya? Deli derler. Kendini bilmez derler ya? Bunu yine en iyi sen bilirsin leylâ. HİÇ LEYLASI UĞRUNA, AŞKI UĞRUNA KENDİNDEN GEÇİP, BENLİK PERDESİNİ YIRTANA "DELİ" DENİR Mİ?! HER DELİYEDE "MECNUN" DENİR Mİ!?
Çevresi surlarla çevrili büyük bir kaledir gönül. Öyle her önüne geleni "Mecnun’umm" diye almamalı içeri. Önce YÂR demesini bilmeli mecnunum dediğin. Sonra pişmeli, Yanmalı.. Mecnun dediğin; Aşılması zor duvarlar var deyip vazgeçmemeli, yorulmamalı. Görüyorum ki; Açık kapılardan girmesi kolay, çıkması da kolay. Anladım ki; Kolay değil maşuğun gönül kalesini fethedip, En güzel köşeye sahip olmak. Yâr’dan gelen her tehlikeye, Her söze kalkan olabilecek gönül taşımakmış marifet. O kapıdan girmek için can atmak, Ve gerekirse, O kapıda can vermekmiş!
Ahh leylâ.. Her zaman tatlı değilmiş aşk. Bazen taa içini alev alev yakar acı yudumlatırmış. Hem acı olsa ne yazar ki? Aşkın en güzel hâli,o zehirde gizli değil midir? Şikayet etmeyerek o zehirdeki gizli tattan nasiplenmek gerekmiş! Ahh leylâ.. Gördüm ki; Yazıklarımdan geriye sadece aşk kırıntıları kaldı. Sözden öz’e süzülmedi yazılanlar.. Anlamadı! Anlamayacakda muhatap kulaklar! Gönlüme batıyor şimdi bu kırıntılar. Toparlayacak bir mecnun bulamıyorum.. Anladım ki; Yazmaktan öte anlatmak gerekmiş. Anlatmaktan öte de, Yaşamak gerekiyormuş sendeki aşkı. Yaşamak ve gönüllere akmak... Ahh leylâ.. Söz senden yana olunca, Söz aşktan yana olunca, Ağır geliyor yazılan hersey dakikalara... Zamana... Ağır geliyor düşüncelerime... Satırlara. Âciz düşüveriyor harfler.
Şimdi duygusal bir fon eşliğinde, Sızlayarak indi yanaklarımdan gözyaşlarım. Sızıp kalmak mıydı bu bendeki Leylâ??? Damla damla yağarken yeryüzüne yağmur, Islanan toprağın canı yanar mı bilemem, Lakin; Gözyaşlarımın sızısından içimin alev alev yandığını, Feryâd-ı figân ettiğini duyuyor, hissediyor bedenim!.. Bir yanım bahsettiğim insanlar gibi aşkı şikayet eder. Sanki herseyden yorulmuş,derman arar gibi; "Deva baba bana söyle. Bu bendeki hâl ne böyle. Çektiğimiz onca çile reva mı söyle"ezgisinde yanıp, Dizelerini sıralarken, Izdırabıma ızdırap eklerken, Diğer bir yanım da, Daha çok yanmak, Hiç olmak ister gibi, "Beni öldürmeye aşkın gönder sevgili" Mısralarını koyuyor gönlüme,sürüyor dilime. Ve daha çok harlanıyor gönül ateşim! Ahh leylâ... Ahh! Görüyorum ki; Ne insanların aşka temiz anlamlar yükleyip yaşayacak kadar gönülleri derya, Ne de benim aşkı anlatacak kadar kalemim güçlü. Sus leylâ.. Madem kuru söz değil de yanık öz lazım, Sende sus, bende! Aşkın kabul vakti gelene dek, Dilimde bir ahh... İçimde bir sızı... Gözlerimde acıklı bir bakış olarak kalacak aşk. Ve hâlimi sen bileceksin! Öz’ün sahibi yâr bilecek. ALLAH BİLECEK!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.