- 864 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
O Kadın
Aslında uzun bir zaman önce yapmalıydım bunu. Bunca acı, hüzün, kavga . . Bunca sarsıntıya gerek yoktu hiç. Ona doğru yaklaştıkça daha bir korku, daha bir başka telaş sarmaya başlamıştı her yanımı. Bu defa ya bitirecek ya da bitecektim. Tükenmemin bedelini bir başkasına ödetemezdim.
Eve girdiğimde gelirken karşılacağımdan emin olduğumun aynı bir manzara vardı; Kapıyı açtı ve o kocaman gülen gözleriyele içeri buyur etti. Yağmurdan ıslanmış pardesümü çıkarmama yardımcı olurken bir yandan da şemsiyeme uzandı ve kuruyabilecekleri bir yere götürdü. Döndüğünde "-Hoş geldin!" diyerek bir sarılması vardı ki. . Her ne yaparsam yapayım kayıtsız kalamıyordum bu hamlelerine. Anne gibi sarıp sarmalıyori, öpüp kokluyordu. Elimden tutarak devamlı vakit geçirdiğimiz salona doğru çekti beni. Şöminenin önünde okuyup bitirmeye çalıştığı kitabıyla bir kadeh şarabı hazır bekliyordu. Devamlı bir başka kitap ama mutlaka aynı şarap olurdu orada.
Karmakarışık bir nesir gibiydim. Neresinden başlayacağımı bir türlü bulamıyordum. Durmadan anlatıyordu. . Babasından kalan mirasla hep hayalini kurduğu o çiftlik için çizdiği projeyi gösterdi. Büyükçe bir ev vardı taslağın en gerisinde. Yaklaşık 30 metre solunda bir müştemilat ve bu bir dönümlük ilk alana güzelce tasarlanıp dağıtılmış şekilde ahır, dam, kümes ve çocuk olasılığını göz önünde bulundurarak hazırlattığı bir bahçe vardı. Geri kalan yüzlerce dönümeyse ekiplip biçilecek herşey için eşit paydada tarlalar ayırmıştı. Şehir hayatından ve çarpıtılmış bu mordernizasyondan uzak yaşantıyı anlatışı, yıllardır hayal ettiği bu kurguya yaklaştığını hissedişi
öyle heyecan vericiydi ki onun için adeta geziyorduk orada.
Bir süre sonra durdu ve bana neden bu kadar sessiz olduğumu sordu. Tereddüt ederek birşey olmadığını sadece geçirdiğim yorucu günden dolayı biraz gergin olduğumu söyledim ama bu cevabım onu tatmin etmeyecekti. Çünkü ben biliyordum ki; o istediği cevabı alana kadar türlü türlü oyunlarına sorular sıkıştıracak ve beni konuşturacaktı. Karnımın aç olduğunu söylemiştim gelmeden bu yüzden özür dileyerek yere serdiği projeyi toparladı ve kitabını da alarak mutfağa doğru koşturdu. Sofrayı kurması uzun sürmemişti. Yerde yemek yemek ikimizin de çocukluğundan kalma bir meraktı ve böyle olmasından büyük keyif alıyorduk. Gelişigüzel kısa sohbetlerle karnımızı doyurduk ve beraberce ortalığı toparladık. Ben pencerenin yanındaki büyük koltuğa uzanıp dışarıyı seyretmeye koyulmuşken bir şişe şarapla geri döndü. Ben gelmeden içiyor olduğunu
yemekle beraber bitirmiş o yüzden yenisini birlikte bitirebileceğimizi söyledi. Şaraba olan tutkusu Manisa’ daki yeğeninden geliyordu. Her Ağustos’ta beraberce gider ve bağbozumu yapardık. 1 - 2 ay sonrasında da genç şarabımız güzelce paketlenmiş şekilde kapılarımıza kargolanırdı. Vaktimizin çoğunu onun evinde geçirdiğimiz için bana çok fazla göndermezlerdi. Asıl mahzen ondaydı. . Hemen hemen bütün bir sene yetecek kadar şarap bulunurdu orada.
Dışarıda yağmur tüm o güzel şiddetiyle yağmaya devam ediyordu. Dizlerininin üzerine oturarak çenesini omuzuma koydu ve bir eliyle sarılırken diğeriyle de kadehimi uzattı. Nefesi boynumdan ve kulaklarımdan bütün bir vücuduma yayılıyordu. O sıcaklık bütün bedenimde bambaşka kışların üzerini örtüyordu. Başımı haififçe yüzüne doğru yasladım. Böyle yaptığımda daha bir derin çekerdi nefesini öyle de yaptı. Bu halde n’ apabilirdim ki? Her girişimi bir yaklaşımı bertaraf ederken. .
Kaç saat öyle kaldık bilmiyorum. Hava iyiden iyiye kararmış, yağmur güzelliğini yitirmiş ve şarabın etkisiyle her ikimiz de biraz kendimizden geçmiştik. Dudaklarına hedef olan boynum teslimiyetini açık eden bir bedenle dans ediyordu. Göğsümde kavuşturduğu elleri inanılmaz bir şekilde soymaya başlamıştı beni. Elleri ellerimmiş gibiydi. Karşı koymak mümkün değildi ona. Arkamı dönmemle birlikte alt etmesi ve aynı edayla soymaya devam etmesi . . Şömine ateşi bu büyükçe salonu öyle bir ısıtmıştı ki bembeyaz teni cehennem gibi yanarak değdi bedenime. Her hali bir başka gezegenin dansı gibiydi. Onun için sevişmek doğmak, doğurmak, can vermek gibiydi. Canımı alıyordu ama farkında değildi. Saatlerce seviştikten sonra yanıma uzanıp sıkıca sarıldı. Göğsümde meme arayan bir bebek gibiydi sanki. Öptükçe dudaklarından süzülen yaşlarla sırılsıklam olmuştu göğsüm. O yorgunlukla far edememiştim ağladığını. İçin için, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. "-Kal!" der gibiydi "-Gitme!" li göz yaşları. Boğazında düğümlenen bütün o hıçkırıklar hep bir ağızdan haykırıyorlardı. Uyumadığımı anlayamamış olmalıydı ki kafasını kaldırıp bana baktığını önce yüzüme damlayan gözyaşlarından
sonra onları silen ellerinden hissetmiştim. Saçlarımı ve yanaklarımı okşuyor; o minik avuçlarıyla acıdan eskiyip buruşmuş yüzümün her yerini ayrı seviyordu. Başını göğsüme yaslayarak bütün bir vücuduma temas edecek şekilde sarılarak uyudu.
Zamanın ve var olmanın ne olduğunu unutturuyordu, unutturmuştu, unutmuştum. .
Cengizhan Ferhat ÇOLAK/O Kadın 15.04.2017