- 704 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
HUZUR MU ARIYORSUNUZ?
KAZIM ÖZTÜRK
ÖZTÜRKÇE
[email protected]
HUZUR MU ARIYORSUNUZ?
”Huzur arıyorsan dost ol, çabuk pişmanlık getir, işe güce koyul.” (Mevlana)
İnsanlar nazarında en hassas nokta; “din ve dini değerlerdir”. Bunları kendi menfaatlerimize, kendi çıkarlarımıza kullanamayız. Kullandığımız zaman iflas bayrağını çekmiş, itibardan düşmüş oluruz. Zaman zaman böyle kaymalar, din kisvesi altında insanları kandırmalarla karşı karşıya kalabiliyoruz.
Makamını korumak için değil, doğruyu, doğru olduğu, herkese yarar sağladığı için söylemek ve uygulamak, “yalakalık” tabir edilen ve güne göre, duruma göre durum değiştiren insanlar topluma bir şey veremezler! Dik duran insanlar herkese kucak açar. İşine geldiği gibi değil, asıl olması gerektiği gibi olur. Başkalarına yaranmak, şakşaktan zevk almak, iki yüzlülük yapmak, günü kurtarmaya çalışmak…şahsiyetli olanların özelliği olamaz.
Her şeyin başı; samimiyet, içten davranış – ikisine birden ameli Salih denir- içinde olmak önemlidir. Başkaları ne der? Değil, bizim gönlümüz ne der? Vicdan mahkememiz nasıl karar verir? Allah ne der? Diye kendimizi sorgulamamız ve otokontrole girmemiz şarttır. Gerisi laf ü güzaftır. Başkalarının aklıyla değil, kendi aklımızla hareket etmek önemlidir.
Tasalanmak hoşunuza gider mi? Her gününüzün işkence içinde olmasını, yediğiniz lokmaların zehir olup boğazınıza düğümlenmesi ve yutkunamamanızı hayal edin! Eşinizin, dostunuzun, evladınızın, yakınlarınızın, anne ve babanızın, komşularınızın… sizden kaçtığını, sizi terk ettiğini hiç düşündünüz mü?
Evladınızın; uyuşturucu müptelası olup gözünüzün önünde eriyip gittiği, kızınızın fuhuştan başı belaya girdiği, babanızın veya annenizin, kumar borcu yüzünden evinizin ipotek edilip banka tarafından satışa çıktığını, kiralık ev bulmakta zorlandığınız, kimsenin size ev vermek istemediğini bir an olsun bir düşünün!
Komşularınızın, insanların size selam vermediğini, sizinle karşılaşmamak için yollarını değiştirdiğini, esnafın, tüccarın size mal vermekten çekindiği, belediyelerin hizmet vermekten kaçındığı, belediye otobüslerinin sizi taşımak istememesi, taksi ve dolmuşların sizin “dur” işaretinize karşılık vermeden çekip gitmeleri karşısında ne yaparsınız? Parklarda, çay bahçelerinde, kaldırımlarda, cadde ve sokaklarda…sizi görenlerin, sizden kaçtığını hiç tahayyül ediyor musunuz?
İşinizin iyi olmadığını, attığınız taşın ileri gitmediğini, hastalıklarla boğuştuğunuz, kanserle başınızın derde girdiği, böbrek yetmezliğinden sık sık diyalize girdiğiniz, ellerinizin, ayaklarınızın tutmadığı, gözlerinizin görmediği, kulaklarınızın duymadığı, zekanızın çalışmadığı, aklınızın iflas ettiği, dilinizin konuşmadığı… bütün hayat fonksiyonlarınızın sıfırlandığı bir ortam düşünmek ister misiniz?
Her gün evinize; icra memurlarının geldiği, avukatların borç tahsili için kapınızı aşındırdığı, polislerin her an size, “Polis merkezi”ne götürmek için cirit attığı, borçlarla, alacaklılarla uğraşmaktan yorgun düşmek ister misiniz? Senet, çek, parasal sıkıntı, maddi çıkmazlar, kazancınızın sizi mutsuz etmesinden haz alıyor musunuz?
Elektrik, telefon, internet, doğalgaz, su ve yakacak borçlarından dolayı bütün hatların kesildiği, mutfak harcamalarında elinizde beş kuruşun olmadığı, elektriksiz olmaktan dolayı karanlıkta kaldığınızı, doğalgaz borcu yüzünden kaloriferlerinizin yanmadığı, telefon borcunu ödemediğiniz için iletişim kuramamanız, eşinizin, parasız olmanızdan dolayı sizi terk ettiği, çocukların yüzünüze bakmadığı, yanınızda yemek yemekten çekindikleri hatta uzak durdukları… bir durumu aklınıza getirebiliyor musunuz? Veya böyle bir halde olmak ister misiniz?
Bunları yapmak veya yapmamak sizin elinizde! Siz isterseniz bütün olumsuzluklara “dur” diyebilirsiniz. Aklınız var, fikriniz var, mantığınız var. Allah size ne güzellikler vermiş! Yeter ki, “ben bu işin üstesinden gelebilirim, benim de bu işte emeğim bulunsun, ben de katkıda bulunmak istiyorum…” diyelim.
Devamlı başkalarından bir şeyler beklemek; “benim kafam çalışmıyor, ben bir şey bilmem, elimden kör eşek yem yemez, beceriksizim…” demektir ki, bu, kendinize en büyük kötülüktür. Allah; “iman edin, namaz kılın, zekat verin, hacca gidin, ameli salih işleyin…” derken sizin yerinize başkaları iman etsin, başkaları namaz kılsın, başkaları zekat versin, başkaları hacca gitsin mi diyor?
Karnımız acıktığı zaman, bizim yerimize başkaları yemek yese, biz doymuş olur muyuz? Biz üzüldüğümüz vakit, başkaları da üzülüyor mu? Bizim günahımızdan başkaları da sorumlu mu? Kim ne yaparsa kendine yapar! Kendi düşen ağlamaz! “kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma” ilkesi hepimizi bağlar. (19 MAYIS 2017)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.