- 915 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Üç liralık defter(sy4)
Düşünsene defter ağlıyor... Hiç bir zaman istediği şeyi olması için fırsat vermedim ona. Defter kendini masalardan atıyor, defter kendini yırtıyor, defter “üzerime böyle şeyler yazma” diyor. Ben yazıyorum, “aptal ifadelerin kimsenin umurunda değil” diyor. “Evet” diyorum. Sen hiç çığlık atarak yırtılan bir defteri görüp duydun mu?
“Benim niye umurumda olsun” diyor. “Ben niye buna katlanayım” diyor. Kurtulmanın çaresizliğinde arayışlarına arkadaş ekliyor, arayışlarına yeni bir nefer, “kalemin suçu ne” diyor. Kalem ağzına kadar kurşunla dolu. Sen en fazla ne kadar kustun, bir gün boyunca yediğini içtiğini sürekli çıkardın mı? Kalemin sürekli kustuğunu düşün, susup yazıyorum... Kalem, okunmasın diye çarpık kusuyor, bir aşağı bir yukarı. Defterin sözleri birazcık zoruma gitmiş olabilir. Zoruma giden yolları ben bile hatırlamıyorum fakat gidilebiliyormuş demek ki. “Sen günlük değilsin, anladın mı?” diye çıkışıyorum. “Sen günlük mutluluk gördün mü, günlük acı, günlük dert, keder, hepsi yalan.” Diyorum. Söylediklerim de hayli saçmaydı, öfkelenince gerçekler şekil değiştirirmiş. /mişli geçmiş zaman mı? /yada duyulan geçmiş zaman mı?/ Kulak ardı, kulak arkası...
Gözlerimde şimşekler çakıyor, küllerden bir yazı fırlıyor;
“Zamanla oynama!”
“Seninle oynayan yok aptal!” diyorum. Bu kadar siniri neden taşır insan, fazlalık işte. Yok meditasyonmuş, yok yogaymış, yok şifalı taşlar, yok şifalı sular, yok nefes kontrolü, yok rehabilitasyon, yok ilaçlar, yok kafesler, yok elektrik şokları, yok yok. Hepsiyle sadece damarımızı saklıyoruz, yok edemiyoruz ki. Biri bulup ‘cırrak’ diye basınca kurbağaya basar gibi damarımıza, kolaysa elektrikleri hatırla, kolaysa ilaçları, kolaysa şelaleleri; bak şelaleler iyi fikir. Boğulma-boğma işi için...
Zamana “sen geçip gitmene baksana” diyorum. Küller tükürüyor, defterin oyunuymuş, bende kendimi adi sanırdım, defter daha adiymiş. Bunu sesli düşünmüştüm, yazılı düşünmüştüm.
Öğretmeni benmişim, sorun benim adi oluşum değil, sorun bunun söylenmesi yüzüme vurulması değil. Ben öğretmen olamam, öğretmemeliyim. Peki ya sen öğrenciliğini hatırlıyor musun kadın, bak nasılda can alıcılığa bağlandım. Her şey karışıksa istediğin yere bağlanırsın. İnanıyorum ki gözlerin kahverengiydi, bence sevgi kahverengine boyanmalıydı.
Akşam on biri kırk dört geçiyordu, bence insan delirdiği koğuşa dayanmamalıydı, salıvermeliydi kendini. Salıncakta gülmek istiyorum/yapmacık veya değil neyse işte/
Salınıvermek istiyorum...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.