- 2374 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
Pera'ya Mektuplar
Merhaba Pera, bilirsin burada gökkuşağı yasak, o nedenle sana hayatın renklerinden bahsedemeyeceğim bağışla, aslında bu saatten sonra benim için bağışlanmak da suçtur, hele senin bakışların tarafından bağışlanmak, suçların en ağırı olsa gerek, çünkü bağışlanmak makamına düşmüşse yüzüm, sana karşı bir günahın ertesindeyim demektir, ben Pera, ben sana karşı günahsız kalmak için var olmuşum…
Mesafeleri sıyırıp yüzüne bakınca, yüzünde, sanki açık hava orkestrasından çılgın melodiler kanatlanıyordu, işte diyordum ne çok ruhuma iyi geliyor yüzünün müzikal renkleri, hele sesinden havalanan o serçe yavruları, sanki ilk kez tanışıyordu, kanatlarına doluşan rüzgârın teniyle. Sonra saçlarına konan bir kelebeği hayal ediyordum, kanatlarındaki mavi, okyanusları taşımıştı sanki, saçlarının dalga boylarına ve o yüzündeki eda, tamda evrenin aynasındaki billur desenlerinin, kainatın ruhu ile bileşkesiydi. Kısacası, Yüzünden bin bir hayal yontuyordu, içimdeki heykeltıraşlar…
Hepimizin bir yalnızlık köşesi olmalı Pera, kendimizi çekip götürdüğümüz, bunca yılların kalabalığından sıyrılıp, bir tek tabiatın kalbinin atışını duyduğumuz ve yağmura karışan toprağın ve nebatatın o aheste kokusuna sığınarak görünmeyen binlerce molekül gibi, bir yalnızlık seyahatimiz olmalı, orada bulacağımız en değerli şey, ruhumuzdaki imgeler ve hücrelerimizdeki kalıtsal aşk tortularından, kendi kalabalığımızı taşıyan o koca yalnızlığımız olacaktır. İnsan Pera, insan sevmeyi ölesiye bir yalnızlıkta öğreniyor ve kahrın en acıyan odasında da direnmeyi fark ediyor ve direndikçe iradesinin çelik halata sarılı, gittikçe kalınlaşan bir yumak olduğuna iman ediyor ve anlıyorsun değil mi, insan gelişip değişmezse ölen bir canlı olduğunu..
Fakat dünya insanı bu gelişip değişmeyi de yanlış anladı Pera, ülkeler, şehirler, gökdelenler, teknoloji çok gelişti, ya ruhumuz Pera, ruhumuzdaki asfalt yollar nereye götürüyor bizi.
Zamanın başlangıcından, uzak bir geleceğe uzanan düşünce boyları ve insanlık; içindeki o tükenmeyen gizem ile hangi maskenin ardında nasıl bir yüz ile karşılayacak acaba bugünü. Biliyorum, şimdi herkes karınca sürüsü gibi, kendi bireyselliği içinde, koca bir kalabalığın parçası olduğunun farkında olmadan, dükkânları, caddeleri, şehirleri ve ülkeleri doldurup boşaltacaklar. Aslında varlıklarıyla ve fiziki ölçekleriyle belli bir kütlenin esiri olmuş ruhlarının hislerini duyumsamayan, kendi kendini yutmuş bir canlı olmaktan öteye gidemeyen, o kocaman kimlikleri ile küçücük hücrelerine dahi hükmedemeyen, ölüme, ölümsüz argümanlar kostümü giydirerek, çılgınlar gibi koşan bir atlet ve durulmaz bir genin taşıyıcısı olarak, dünya döşeklerinde uyuyarak koşmaya devam edecekler. Ve o sonsuzluk algısının hayali balonu yüreklerinde patlayana dek. Ölüme ölümsüzce kafa tutmak hangi aklın esaretiyse, yaşamı sınırsız özgürlük boyası ile boyamakta o aklın fırçasıdır…
Bin yıl sonra insanın hissedeceği bir duygu kalacak mı acaba
seveceği bir yürek, okşanmak isteneceği saçları olacak mı, yoksa bunlarda suç mu sayılacak Pera. Neden bu kadar zalimce sevginin genleri ile oynuyoruz? Evet, bizler sevgiyi öldürmedik belki, fakat sevgiyi sağlıklı kılan unsurları yok ettik, örneğin, sevginin içinden merhameti çekip çıkardık, sonra saygıyı söküp attık ve güven denen, sadakat denen ve daha nice temel unsurları kopararak sevgiyi ego kafesinin içinde hapsettik. anlayacağın biz sevgiyi bencilce yalnızlaştırdık ve bu yüzden yalnızca seviyormuş gibi görünüyoruz Pera. Aslında düşünüyorum da, o kadar çok meşgale sokulmuş ki hayatımıza ve bu meşgaleler içinde doğru sevgiye ihtiyaç duyduğumuzun farkında bile değiliz. İnsanlık severken yüreği titremiyor, ruhunda o eski heyecanlar peydahlanmıyor artık. Çünkü 21.yüzyıl insan modeli, teknolojiyi hayatın vazgeçilmez bir parçası haline getirdiğinden beri, sevginin asıl kaynağını yok sayarak, sanki kendine de, zekâsına bağlı yapay bir kalp üretti ve bireycilikte şu an ulaştığı nokta, henüz ulaşamadığı noktadan daha masum değil
-neyse, şimdi kalp seramda sana ve Rabbe dair büyüttüğüm sevgiyi sulama vakti, seni en sevgiliye emanet ediyorum…
Abdulkadir Bostan
Kültür Ajanda Dergisi - Sayı: 13 - Aralık 2014
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.