- 1135 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇELİŞKİLER ŞEHRİ
ÇELİŞKİLER ŞEHRİ
(Diyarbakır)
Çelişkiler şehri Diyarbakır’dayım.Köklü bir tarih şehri ve kültür kaynağı olan bu şehirde insanı kente bağlayan binlerce sebep var.Seksenli yıllardayız. O yıllarda kent nüfusu 300-350 bin civarında.O zamanlar bile nüfusunun kabına sığmadığını düşündüğümüz bu şehirde şimdilerde birbuçuk milyon insan sıkışmış durumda.
Sur içi ve sur dışı olarak şehri ayrı ayrı ele aldığınızda aynı şehirde iki zaman boyutunda yaşadığınızı hissedersiniz.
Cami Sefa Mahallesi,Namık Kemal, İskender Paşa Mahalleleri,Hançepek ve Hanzade mahalleleri dar sokakların üst üste bindiği bir labirent gibidir.Evler adeta bir harabe yığınıdır.Havş denilen avlulu evlerde göz göz odalarda ortak bir tuvalet ve banyoyu kullanan birden fazla aile yaşar.Aynı avluda birden fazla ailenin uyum içinde yaşayabilmesi taktire şayandır. bu yıllardır süregelen acıyı paylaşma kültürünün bir eseridir.Bu şehrin ortalama insanları asla kavgacı değildir.
Sur içinde sokaklar daracıktır.Tek bir arabanın ancak geçebileceği bu dar irimlere (sokaklara) yabancı birinin girip yardım almadan çıkabilmesi mümkün değildir.
Bu mahallelerde yaşayan insanlar yoksuldur:Kıt kanaat geçinen,şehrin altyapı işlerinde çalışan,seyyar satıcılık, tablacılık yapan çoğu köyden kente göç etmiş insanlar, buralarda oturur.
Yaşar Kemal’in ’Bu Diyar Baştan Başa’ Kitabında:’Bu avlulu eski evlerden hangisinin tokmağını vurursanız,kara kaşlı kara gözlü esmer güzeli bir genç kızın kapıyı açma ihtimali hayli yüksektir.Ve sizi sıcak bir karşılamayla içeri davet ederken, anne veya babasına seslenerek: ’Misafir geldi!’ diye bağırır.’ tespitini siz de aynen gözlemlersiniz.
Kaba konuşan,keskin bakan, sert görünüşlü bu insanlar,pırlanta gibi bir yüreğe sahiptirler.Aralarında imrenilecek kadar dayanışma örnekleri içeren komşuluk ilişkileri yaşanır.Şehrin modernleşen kesimindeki kültürel yozlaşmaya inat 24 ayar Diyarbakırlılığı aynen devam ettirirler.
Bu labirentte bir çok çıkmaz sokak bulunur.Cami Sefa Mahallesini başlangıç noktası alırsanız.Doğuya ve kuzeye çıkan bütün açık sokaklar, sizi modern caddelere çıkarırken;güneydoğu ve güney yönüne devam ederseniz, Orta Çağı andıran çarşılara çıkarsınız.Giyim satılan eski çarşılar,baharatçılar, bit pazarı, bakırcılar,eski eşya pazarları antikacılar, tütüncüler tekmil buradadır.
Buraları dolaşırken her açıdan egzotik bir dünyanın içinde bulursunuz kendinizi.
Giyinişler, davranışlar çok farklıdır.Köylü kadınlar, şalvarlı erkekler,sekiz köşeli şapkalar,cepken yelekler, güneşten kavrulmuş suratlar buradadır. Ana caddenin ortasından katırlarıyla şehirdeki pazar yerlerine veya peynircilere peynir ya da başka ürünler taşıyan köylü kadınlara da burada rastlarsınız.Burası ’Melikahmet’ semtidir.
Dağkapı mevkiinden, Melikahmet’e kuzey-güney istikametinde uzanan cadde,şehrin modern güzergahlarından biridir.İstanbul’daki İstiklal Caddesi kadar kalabalık olur çoğu zaman. Bu caddede önemli markaların açtığı mağazalar ve süslü vitrinleri göz kamaştırır.
İşte! Bu caddenin Melikahmet caddesiyle kesiştiği Balıkçılarbaşı kavşağı. İki farklı kültürün;eskiyle yeninin, modernlikle ilkelliğin ve birbirinden farklı iki yaşamın buluştuğu noktadır. fistanlı köylü kadınlarla makyajlı, bakımlı modern bayanlar; Yırtık blujinli gençlerle çarşafa sokulmuş genç kızlar; şortlu, kaprili erkeklerle şalvarlı delikanlılar yan yana, omuz omuza yürürler.
Bu farklılıkların buluşma noktasında sadece gözü ilgilendiren ilginçlikler değil; yaşanan birçok ilginç olaya da tanık olunur.Bir oğrenci olarak dört yılımı geçirdiğim bu şehirde ve tam bu noktada onlarca ilginç olaya tanık oldum.Onlardan birini size anlatmak ve bu şehrin farklı özelliklerini göstermek istiyorum.
Tam önümüzde yürüyordu.Yüklü bir katırın yularını sıkıca elinde tutuyor,arkada basılan kornalara aldırmadan ilerliyordu. Başındaki yazma güneşte rengini yitirmiş eski bir yazmaydı.Kırklı yaşlarda görünüyordu.Şalvarının üstüne giydiği fistan rengarenk çiçekleri olan pazen bir kumaştı. Siyah, son model bir bir mercedes bulduğu boşluktan kadını sollayarak biraz ilerisinde sağa yanaşıp park etti.Mercedesin arka camı otomatik olarak açılırken alışık olmadığımız güzel bir parfüm kokusu etrafa yayıldı.Sarışın, oldukça bakımlı bir bayan camdan kafasını hafif çıkararak:
-- Pardon hamfendi bir şey sorabilir miyim?
Kadın birden durdu.Arabadaki bayanı şöyle bir süzdü.sonra ona doğru bir iki adım atarken elindeki yuları sağlamlaştırdı.
-- Baan mı deyisen?
-- Evet evet!..
-- E söyle o zaman, ne diyacahsan?
-- Siverek garajını arıyoruz, nasıl gidebiliriz acaba?
Kadın ellerini ileri uzatarak:
-- Aha burdan dümdüz gidecahsan,ilerde tablacilar var.sebze mebze satilar ha!
Onların arkasındaki sokaktadır. dedi ve yoluna devam etti.
kadın tam teşekkür edecekken sözcükleri yarım kaldı. öylece baktı köylü kadının arkasından.
İşte bu denli zıtlıkların farklı insanların çelişkilerin bir arada olduğu böylesine ilginç karşılaşmaların yaşandığı bu şehirde şair ve yazarların bol olması tesadüf mü sizce...
Cahit sıtkı Tarancı’ların,Ziya Gökalp’lerin,Süleyman Nazif’lerin,Celal Güzelses’lerin ,Halit Fahri Ozansoy’ların,Mahmut Uzun’ların ve Yılmaz Odabaşı’nın
güzel şehri Diyarbakır’a kucak dolusu selamlar yolluyorum.
BEDRİ KARAARSLAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.