- 803 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Porselen Kadın
Kiminde takati yoktu, kiminde yola konulacak öz bulamıyordu.
Uzun zamandır bulunduğu bu ruh hali onu tüketiyor mu, yoksa acıyla pişiriyor mu bir türlü karar veremiyordu. Geleceğinde ışık göremeyip, politik olarak bir kaosun ortasında üremenin yükselişe geçtiğine inanıyordu. Alakasız değildi bu ondan. Herkes çılgınlar gibi çiftleşmek için zilyon tane usulleri gerçeğe döküyordu. Hayret vericiydi çoğu belki, belki de kendi uyumsuzluğu. Yine de karmaşanın insanları sevişmeye daha çok yönelttiğinin istatistiki olarak kanıtlandığını duymuştu bir kaç ağızdan. Bu veriyle beraber savaş çıkmayacağına inanıyordu, en azından cephe cephe hendekler kazılmayacaktı. Nüfus o kadar da azalmayacak, bunca yara sarılamayacaktı. Durup düşündü, dinledi ve karar verdi, ülkesi için üretilen felaket senaryoları, umut dolu yarınlar kadar geçersiz bir faraziydi. Dağınıklık ve bütünün muntazamlığı arasındaki parça gibi hissediyordu. Çok içinde, kırmızıyı en fazla barındıran.
Bunlardan bahsedemezdi yanıtlayacağı mailde. Bir dolu kuruntuydu şimdi bu sözler. Bazı kelimeler düşmanı olmuştu zaten. Sömürmek, demagoji, realist, kırgınlık... Bunları söylediğinde ezberlenmiş, bir dünya pişmanlıkla yükselen sesler yüzüne çarpılıyordu. Bu seste, deneyim daima kazanırdı. Çünkü hep böyle olmuştu. Zihninden süzülenlerden sonra koca bir nefretle baş etmenin yolunu arar halde buldu kendini. Ölesiye sessiz. "Bunca iyi varken suçlu yok" demişti hakim! Peki ya, öfke, pişmanlık ve deneyim? "Tek bildiği porselen gibi bir ten ve özgür bir hayattı onun" diye geçirdi aklından. Bu çareleri kendisi bilmiyordu sanki.
Dışarıdakiler çok meşguldü. Eforlarının büyük bölümünü kınamaya ayırmışlardı ona göre. Gönül çalan gülüşler için özel yol haritaları vardı. İkiyle iki dört ediyordu. Bu evrensel bilgiydi. Sanatsal yorardın, edebi yorardın, felsefi, sosyolojik.... böyle uzayıp gidecekti. Fakat yorduğu da değerini yitirecekti. Değer, yorulmuş olabilir miydi?
- "İyiyim, her şey yolunda. Sen nasılsın?"
Bir rüyayı yaşamaya karar verdi. Zararsız tatlı bir yanılsama. Okula başlamamış iki çocuk gördüğünde bitecek bir oyun. Kendiyle iletişiminde geçmiş ve geleceği görmezden gelecekti. İyileşmek için daldığı uykusunda yine iyileşmek için ettiği duaların üstünde oturmuştu birisi. Hayatının baharında feci bir ölümle onları bırakan gencecik çocuğun ta kendisiydi bu. Ne anlatmak istiyordu? Ne söylemek istiyordu?
Bu kendine uyguladığı metafor; aynıyı yaşamak arzusu mu, sıkıcılık ruhta mı, herkes gibi olunca... acaba bu herkesler memnun ve mutlu muydu? Benzeri mi, yoksa ta kendisi miydi o kimselerin? Kendini ötekileştirmeden nasıl yapardı bu yoğun ve kalabalığı. Nasıl yapardı da bu naif huzursuzluğu yoluna koyardı. Özlemini ve yoksunluğunu çektiği doğal bir yalnızlık ve bu yalnızlığa karşı müthiş bir korku. Bir başka bedene sağladığı o çok müthiş hissiyat vardı bir de. Çocukları çağıran, çığlık çığlığa. Umutla bezeli karamsar dilden. Bitmesindi.
Mayıs 2017
Porselen Kadın Yazısına Yorum Yap
"Porselen Kadın" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.