BABAMIN DİLİ
İliklerime kadar işleyen soğuğun artık tüm bedenimi sardığını anladığımda sabaha dayanmıştı gün.
Titreyerek uyandım...
Anamın yün yorganlarını özlemişim, burnumun direği sızladı.Ama nafile..
Kuyruğu dik tutmak gerek diyerek eğildim topladım döşek diye altıma serdiğim karton kolileri. Yorgan mı? O ne ki? Unutalı epey oldu.
Bugünlerde bir uyanirken irkiliyorum bir de usta başının seslenişine;
Gene beynimi yaktı o ses :
- Haydi lan eşoğlu işbaşı!
- Ekmek aslanın ağzında, buraya çalışmaya mı geldin yatmaya mı?
Evet ekmek aslanın agzindaydi, ben daha aslanı görmemiştim ki ağzındaki ekmeği alayım.
Tam üç yıl dişimi tırnağıma taktım. İnat etmiştim gitmeyecektim memlekete .Yurt tutacaktım buralarda.Ahirla sığırla ugrasmayacaktım. İnşaatta amelelik yapmak, elin emir uşağı olmak babanın emir uşağı olmaktan daha cazip geliyordu o zamanlar...
Çünkü mesai bitince dünya içindekilerle beraber senin oluyordu buralarda!
Köyde öyle mi ki;
Hayallerin bile sana ait değil...ömrün babanın hayalleri üzerine adanmış bir kurban.
Orada mesai gün doğarken başlar gün batarken biter sanırsın yanılırsın. Lüküs lambasindaki titrerken üşüyen alev* loş odaya sinmiş çelimsiz bedenine yükledikçe yükler evin büyüğü olma sorumluluklarını.
Dört yanında senin için düşünenler, senin adına karar verenler,senin için konuşanlar...
Gurbet öyle mi ki;
Yalnızlığı kor ama gecesinin dostluğu günduzünün çilesini örter.Eline aldığın birinci marka cigara dert ortağıdır adeta. Bir de diline pelesenk ettiğin seyyar kasetçiden kulağına aşina türküler yok mu?
Huzurun zirvesinde sanırsın kendini. Kur oğlum İsmail hayallerini kim tutar seni...
Daha geçen hafta mektup yazmıştır babasına haftalığına hiç dokunmamistir nicedir baba atadır sonuçta her ne edersek gönlünü alarak etmek gerekir ..bir tomar para bu seferlik köyde bir çift öküz almaya yetmez ama bir dahaki seferle beraber o öküzün tekini ahırda bağlı bil baba demeyi ihmal etmeyecektir mektuba amma bir de burdaki öküzünün başını bağlasa hiç fena olmaz hani...gurbetlik zor iş...çekilir değil yalnız başına...gül kokulu Güllüsü düşer aklına hayalinin tam da bu safhasında.
YAĞSİYEN
Yasiyen-Yağsiyen-Yağsüzen hepsi aynı köy işte..Eskiden bol haşhaş yetişirmiş. Köy halkı haşhaş yağı süzerek geçinirmiş.Sonra haşhaş yasaklanınca tahıla umut bağlamış ahali...toprağindan mı taşından mı bilinmez memleketin en iyi nohutu en iyi yesil mercimeği en has buğdayı o köyde yetişir olmuş..tümü birbiri ile uzaktan yakından akraba olan köy halkı topu topu saysanız on on iki hane...hane nüfusu kalabalık şehirde olsa koskoca bir site şimdinin deyimiyle.hepsinin adı horanta, tüm evlerde bir karanlık oda...karanlik oda serindir anaların yüreği kadar serin, kulağı kadar serin ..bebelerini sarıp sarmalamaya onlara şefkat göstermeye vakit bulamaz bu köyün anaları yüreklerinin serinliği ondandır...Her edilen lafı duymaz, duysa da yaymaz tarladan tapandan , tevnüden tırpandan fırsat bulup da diz kırıp oturarak dedikodu yapmaya fırsat yoktur bu köyün kadınlarına...hiç bir iş yoksa takarlar bellerine kuşaklarını yüklenirler tıkırı sırtlarına gidişi bayır dönüşü yokuş yolu göze alırlar çaresiz susuzluk baş belasıdır....Sırtlarinda tıkır ellerinde satır su taşırlar sabah öğle akşam ...tıkır o yörenin yaptıktan küçük su kabı...kulpunda kalın bir sicim veya halat benzeri bir yular..su dolu tıkır bir artistlik manevra ile öyle bir yerleşir ki kar kat kuşak sarılarak kalınlaştırılmış bele köylü kadınların klasik tulbentlerinin iki yanından sarkan iki örgülü uzun saçlar bir omuzdan bir omuza savrulur. Tikirin halatıbir omuzdan öne alınıp elle iyice kavranır...kendine güvenen diğer eline sudolu bakır satırı almayı ihmal etmez...hele pınar başındaki meşhur çördüktende önlüğüne topladı mi bir tutam akşam eve dolu gelen baba edasindadır...ondan yiğidi yoktur, ondan anacı asla....
Bu köyün ne kahvehanesi var ne camisi...herkes tarlada tapanda erkegi tirpanda ...bir cenaze oldu mu en yakın mera beş kilometre kadar uzakta ki bir köy gene üç beş hanelik...hocası çağrılır duası okunur defnedildi üç gün üç gece yemek verilir tüm köye ve komşu köylere...ağidı sessiz , çığlıklar hep içe gömülü...mezarları gösterişsiz çevresi çelimsiz taşla örülü....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.